orxanulfanov @ hotmail.com
Image
 

Belgeler, kaynaklar ve tanıklarıyla Ahıska Türklerinin sürgünü

 Orhan ULFANOV

Demokrasi kültürü olan toplumlarda tartışma çok önemlidir. Kişiler tartışarak gerçeği, iyiyi ve doğruyu bulurlar. Öyle anlaşılıyor ki biz bu tartışma adabını da bilmiyoruz. Çünkü tartışma, açık olmayan şeyler üzerinde yapılır. Bu yapılırken de karşıdakine hakaret edilmez. Elinde avucunda ne varsa ortaya koyar çekilirsin. Doğru ve gerçek olan kendiliğinden ortaya çıkar. Yoksa bir hekimin veya bir hocanın unvanı tartışma konusu yapılır mı? Bunu yapmak insanı yüceltmez ki… Sorarlar, senin unvanın ne?! Bu gibi konular unvanla değil, samimiyet ve bilgiyle konuşulur.

Bazıları, yıllardan beri belge ve hikâyeleriyle açıkça yazıldığı halde halkımızın sürgün tarihini tartışma konusu yapıyorlar. Her şey açık olduğuna göre neyi ve niçin tartışıyoruz, anlaşılır gibi değil. Bazıları da, “Yahu ne önemi var, ha 14 ha 15.” diyerek hafife alıyor. Ama kendi doğum gününü tartışsan ayağa kalkar.

Bu yazı kimseye bir cevap değildir. Biz sosyal medya üzerinden yapılan bu anlamsız tartışmaya son vermek istiyoruz. Hatta yazımın başında hemen ifade edeyim, kim ne yazarsa yazsın artık bu konuda yazmayacağım. Derler ya, insana söz bir defa söylenir.

Önceki yazımda kimseyi hedef almadığımız ve kimseye kırıcı söz söylemediğimiz halde tozu dumana katanlar oldu. Hatta şahsımı ve yazarımız Sayın Yunus Zeyrek Hocamızı hedef alan bir yazı yazdı. Hoca’nın yıllar önce basılan Ahıska Araştırmaları kitabında ve Uluslararası Ahıska Türk Dernekleri Federasyonu (AHDEF) Başkanı olduğu sırada Avrupa Konsey’ine sunduğu raporda sürgün tarihini 14 Kasım olarak yazdığını bile söyledi! Bunlara tekrar baktık. Hakikatin öyle olmadığını gördük. Hoca’nın hem kitaplarında hem de söz konusu raporunda 15 Kasım yazıyor. Bunu yazarken de tanık ve resmi belge gösteriyor. Biz de ona göre sürgün tarihi olarak 15 Kasım 1944’ü kullanıyoruz. Bu arada çok garip bir şeye daha rastladık. Ahıska Türklerinin bir numaralı sivil toplum kuruluşu olan DATÜB’ün web sayfasında Zeyrek’in kitabından aynen alınan metinde bir değişiklik gözümüze çarptı. Üstelik yazar adı da verilmiyor! Hoca’nın metninde geçen “15 Kasım 1944 tarihi, yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de kara sayfasıdır.” cümlesindeki 15 Kasım ifadesi 14 Kasım olarak değiştirilmiştir! Yani hem nitelikli intihal ve hem de sahtekârlık yapılmıştır. DATÜB yönetimini tenzih ediyor, bu tahrifatın düzeltileceğini ümit ediyoruz. http://www.datub.eu/ahiska.html#cografya

 

 Biz kimsenin ardından gitmiyoruz. Sadece bilginin ve hakikatin ardından gidiyoruz. Sayın Zeyrek’in TRT AVAZ kanalındaki konuşmasından kim rahatsız olmuş? Halkımız onun konuşmalarından rahatsız olmaz tam aksine onunla iftihar eder. Bunu herkes biliyor. O konuşmadan bazı parçaları kesip sosyal medyada paylaşmak doğru bir davranış değil. Arayarak veya yazarak sözün sahibiyle konuşursun. Ulu orta söz yarıştırmanın ve taraftar toplamaya çalışmanın ne faydası var? Seviyeyi düşürmemek için o söz parçalarını buraya almayacağım. Çünkü bu hareketler esas meseleyi ikinci plâna düşürürken husumeti ve kişiliğe dokunan davranışları öne çıkarıyor. Biz buna tenezzül etmeyiz. Yine de çok meraklısı için bu yazının sonunda bazı linkler vereceğim, bakılabilir.

Ahıska Türkleri 15 Kasım 1944 tarihinde sürülmüştür. Sürgün trenleri 15-18 Kasım günleri halkımızı vatandan alıp götürmüştür. Sayın Zeyrek “Bir yerden bir belge bulmuş.” değil. O belgeler bir Rus aydını olan N. F. Bugay tarafından kitap halinde basılmıştır. Orhan Uravelli tarafından tercüme edilen bu belgelerin bir kısmı Bizim Ahıska dergisinin 16. Sayısında (2009) yayımlanmıştır. Hepimizin böyle ciddi kaynaklardan yararlanması gerekmez mi? Sahi biz neyi tartışıyoruz?

Daha önce Ahıska Türkleri hakkında en önemli ve güvenilir kaynaklar olan Sayın Yunus Zeyrek’in Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri (2001), Ahıska Araştırmaları (2006) ve Ahıska Gül İdi Gitti (2015)  kitaplarında ve 13 yıldır çıkardığı Bizim Ahıska dergisinde sürgün tarihinin 15 Kasım 1944 olarak geçtiğini belirtmiştim. Bu defa biraz farklı kaynaklardan örnek verirken sürgünü tanıklarının anlattıklarına da yer vermek istiyorum.  Yazıma aldığım sürgün tanıkları ile yapılan röportajların bir kısmını dergi ve kitaplardan alırken bir kısmını da sosyal medyadan topladım.  

Seyfeddin Buntürk, Rus-Türk Mücadelesinde Ahıska Türkler kitabında aynen şu ifadeye yer vermektedir; ‘’15 Kasım 1944’de Gürcistan SSC Devlet Güvenlik Halk Komiseri Rapava’nın  Borjom’dan Moskova’ya SSCB İçişleri Halk Komiseri L. P. Beriya’ya  gönderdiği telgrafta 15 Kasım’da saat 18’e kadar 26.951 kişinin trenlere bindirildiği, 3 trenin yola çıktığı, geriye kalanların ise toplu halde beklediği bildirilmiştir.”  Yine aynı kitabın başka bir yerinde “1944 yılı Kasım ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece saat 12’de, önceden sınırları takviye amacıyla bölgeye yerleştirilmiş askerler tarafından bütün evlerin kapıları çalınmış, halk gece yarısı evlerinden dışarı çıkarılmıştır.” ifadesine yer verilmiştir. Dikkatinizi çekerim belgede şu ifadeler geçmektedir: “Tahliye işlemlerine hazırlık tedbirleri, bu yılın 20 Eylül-15 Kasım tarihleri arasında alınmıştır.’’ Bu belgeler ki, 28 Kasım 1944’de Beria tarafından Stalin’e gönderilen rapordur. Yani kısacası 20 Eylülden itibaren 15 Kasıma kadar sürgün için bütün önlemler alınmış ve sürgün ise 15 Kasım’da gerçekleştirmiştir. 

Sevil Piriyeva ve Allahverdi Piriyev’anın birlikte hazırlamış oldukları Ata Yurdum Ahıska kitabındaki şu ifadeleri de sizlerle paylaşmak isterim: “Eğer benim elimde olsa idi, 15 Kasım gününü takvimlerden silip yok ederdim. Çünkü koç(kasım) ayının 15. günü bizim Ahıska Türkleri için en ağır gündür.  Saat 6’dan saat 8’e kadar beş ilçede Türk soyu kalmadı. Dağı taşı titreten Sudabekir arabaları ve eli silahlı askerlerin sesi elleri bürüdü. İki saat sonra köyde uluyan it, kişneyen at, meleyen mal-koyun kaldı.” Bu sözler, sürgüne giderken on yaşında olan Allahverdi Piriyev’a aittir. Bu kitabın başka bir yerinde şu ifadeler var: “1944-cü Yılın 15 Kasım günü, gece saat 00.00’da sınırlara yerleştirilmiş binlerle silahlı Rus askerleri Ahıskalıları evlerine girdiler. İki saat içinde hiçbir bilgisi olmayan halkı Sudabekir kamyonlarına doldurdular.

Bizzat sürgün tanığı olan Nurettin Sasiyev, Bakü’de basılan “Söndürülmüş Ocaklar’’ isimli kitabında şu ifadelere yer vermektedir: “15’in 16’sına geçen gece saat üçe 15 dakika işlemişti ki, bizim 13 numaralı kafile yola çıktı, sonra bütün kaynaklarda 15 Kasım yazıldı.”  Sayın Sasiyev bu kitabında yer verdiği şiiri ise şöyledir: 

Savux noyabır ayı, on beşi kırk dördüncü yıl 

Unutma Yavrum, bu tarihi öğren, ezbere bil. 

Babalarınız cephede kavga ediyerdi, 

           Külfeti kara vagonda sürgüne gediyerdi. 

*

Kırgızistan’dan sürgünün 71. Yıl münasebetiyle Ahıska’ya TİKA tarafından getirilen ninelerimizden biri sürgün oldukları tren raylarında şu şiiri okuyor; 

Gece yarisinda kapi dögüldi, 

Mallarımız bögürüp, itler uludi. 

 İki saata tez toplanın dediler, 

Kapilere biçaxlari vurdiler. 

Sürgün sırasında 19 yaşında genç bir öğretmen olan Nezire Hanım, Ahıska ağzıyla basılan kitabının birkaç yerinde sürgün tarihini 15 Kasım 1944 olarak belirtmiştir. Şu cümle aynen ona aittir: “1944-ci yilin noyabırın 15-de maşinalar yola çixdi.” Kitabın başka bir yerinde “1944-ci yılın Noyabr(kasım) ayının 15’de Mesxetde yaşayan bütün Müslümanları Orta Asya’ya sürdüler.” diyor 

Halil Umarov’un  Tiflis’te 2004 yılında Rusça basılan Tragediya Mesxov kitabında da sürgün tarihi 15 Kasım 1944 olarak verilmektedir.  

Askerî tarihçi Tekin Taşdemir’in doktora tezi olan Türkiye’nin Kafkasya Politikasında Ahıska ve Sürgün Halk Ahıskalılar adlı kitabında aynen şu ifade geçmektedir. ’15 Kasım 1944 tarihinde bölge halkı, buraların düşman eline geçebileceği bahane edilerek evlerinden çıkarıldı.” 

Fergana olaylarının hemen ardından 1990’da Bakü’de çıkan “Diderginler” kitabında da sürgün tarihi 15 Kasım 1944 olarak geçmektedir.

Bir diğer kaynak olan ve 1984’de Türkçe basılan Alexandere Bennigsen’in SSCB’deki Müslümanlar adlı kitabında da bu tarih verilmektedir. “Başarıya ulaşmış soykırımı, Gürcistan’ın güney kısmında yaşayan ve 200.000 kişilik cemaat oluşturan Misket(Ahıska) Türklerine uygulandı. Görünürde hiçbir sebep yokken, 15 Kasım 1944 yılında bütün Müslümanlar, korkunç şartlar altında(yolda ölenlerin sayısı 50.000’i buldu), Orta Asya’ya sürüldü.”

Şimdi, bu kadar kaynağı yok mu sayacağız? Niçin? 

*

Yukarıda Ahıska Türkleri hakkında yazılan kitaplardan, makalelerden, bilimsel kaynaklardan bahsettim. Bunun yanı sıra sürgün tanıkları ile yapılan röportajları buraya aktararak yazıma son vermek istiyorum. Bu röportajlardan biri var ki, röportajı yapan Ahıska Türklerinin sürgün tarihinin 14 Kasım olduğunu söyleyen ve şahsımız için “Yunus hoca ve etrafındakiler yanılgı içerisindedir. Bunlara dur demeliyiz.” diyerek bizleri hedef tahtasına koymaya çalışan şahıstır. Bu röportajda sürgünü anlatan Ahıska/Abstuban doğumlu Mehri Oğlu Osman Beydir. Osman Bey “Bundan ben 16 yaşımda sürüldüm. 1944. Yılın Noyabr(kasım) ayında. Rus dilinde Noyabr diyorlar da biz Koç (kasım) ayı deriz.”  dediğinde röportajı yapan beyefendi “Evet koç ayının 14’ü” diyerek müdahale ediyor. Ancak sürgünün bizzat tanığı olan Osman Bey, “Koç ayının on dördü tamam olup on beşi saat üçte gelip bizi arabalarla taşıdılar.” diyor. 

Şimdi belgeler, kaynaklar, tanıklar, kitaplar, makaleler ortada iken bunlara dayanarak Ahıska Türklerinin sürgün tahininin 15 Kasım 1944 olduğunu dediğimiz için bizleri büyüklerimize karşı saygısızlık mı yapmış oluyoruz?

Birtakım zorlama hikâyeler uydurmaya gerek yok. İnsanların evlerinden çıkarılma tarihi de 15 Kasım 1944’dür, sürgünün başladığı, trenlerin hareket tarihi de 15 Kasım 1944’dür. Bunun ötesi berisi yoktur. Kaldı ki, günümüz rivayet anlatma devri de değil, canlı tanık ve resmi belge, yazı devridir. 

Bu gerçeği zor anlayanlara basit bir benzetmeyle anlatalım: Hamile bir kadın doğum sancıları tuttuğu an hastaneye, doğum evine gider. Doğum saat 00.05’te olursa, hemşire hanım doğum raporuna çocuğun doğum tarihini hangi günü yazar? Hastaneye geldiği günü yazar diyorsanız, konuşulacak bir şey yok!

Görülüyor ki sürgün tarihi 15 Kasım 1944’tür. Bunu doğru olarak belirten de sadece Yunus Zeyrek ve etrafındakiler değil. Peki, hal böyleyken neden Yunus Zeyrek hedef gösterilmeye çalışılıyor. “Yunus Hoca maalesef 15 diye tutturmuş, inadından geri döndüremiyoruz. 72 yıl sonra devrim yapacak herhalde.” gibi saygısız ifadeler kullanılıyor? Yoksa mesele sürgün tarihi değil de bilmediğimiz başka bir şey mi? Kendi değerlerimizi aşağılamak ve onları yıpratmakla ne kazanacağınızı düşünüyorsunuz? Onları yok ettiğinizi düşünelim, yerini doldurabilecek misiniz?

*

Bir düşünelim, neden her şeyimizi tartışıyoruz? Sadece sürgün tarihi değil hangi adla anılmak istediğimiz de tartışma konusu ediliyor. Bir zamanlar Mesxiydik, sonra Mesxet Türkü olduk! Nihayet asıl adımız olan ve sadece Türklüğümüzü memleketimize nispetle andığımız Ahıska Türkleri sözü kimi niçin rahatsız ediyor? Ahıska Türkü mü yoksa Ahıskalı Türk mü? Vatanımızı tartışıyoruz; Vatanımız Ahıska mı yoksa Türkiye mi? Boyumuzu tartışıyoruz; Kıpçak Türkü müyüz yoksa Oğuz Türkü mü? Sürgün tarihimizi tartışıyoruz; 14 Kasım 1944’mü yoksa 15 Kasım 1944’mü? Ahıska’ya dönülmeli mi dönül memeli mi?

On ayrı ülkeye parçalanmamız yetmez gibi, parçalandığımız ülkelerden bir birimizi taşlıyor, kavga ediyoruz. Parçalandığımız ülkelerde guruplar haline bölünerek, tartışıyor, kavga ediyoruz. Parçalandığımız guruplar içinde dahi tayfalar halinde bir birimizle tartışıyor, kavga ediyoruz. Her şeyimizi tartışıyorsak bu neyin alametidir? Bu kavgalar, tartışmalar, çelişkiler, ayrı gayrılıklar neyin göstergesidir?

Halk nezdinde, başka amaçlar peşinde, başka yollarda, farklı istekler ve arzularda olmamız neye işarettir?  Ben bütün bunların arkasında cehaletten başka bir şey görmüyorum. Okumayan, araştırmayan, bilgi edinmeyen, aynı pınardan su içmeyenler nasıl aynı yolda ilerleyebilir ki? Bu mümkün olacak bir şey mi? Bilim, ilim ortada iken bunları okumadan, bunlardan haberimiz olmadan bilgelik taslıyoruz. Bir konu hakkında, okumadan, bilmeden, araştırmadan fikir beyan ediyor ve bu fikri de savunuyoruz. Hâlbuki ki okuyan, araştıran insanlar bir araya gelerek uzlaşabilir, sorunlara çözüm sağlar, çelişkileri giderir. Bir araya gelemiyor ve uzlaşamıyorsak demek ki, ciddi derecede bilgi noksanlığımız var.  

*

Şimdi sözü sürgünün canlı tanıklarına bırakıyorum:  

Kâmile Zubanova (1926-Ahıska/Aspinza): “Gençlerini vatan savunmasına göndermiş biz kadınları, yaşlıları ve çocukları, Sovyetler Birliği-Devlet Savunma Komitesinin gizli kararıyla, savaşın sonuna doğru, 15 Kasım 1944 tarihinde, hayvan vagonlarına doldurarak, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürdüler.’’ (Bkz: Bizim Ahıska/Sayı 13, 2009). 

Fezayir Serdaroğlu: “O zamanlar on üç yaşındaydım. Babam askere gitmişti. Bir sabahın seherinde Adigön’ün Zediban köyünde feryat figan koptu. Silâhlı askerler kapıları kesti. Herkesi kamyona doldurdular. Ağlayan analar, bacılar, çocuklar; meleyen mal, uluyan köpeklerin sesi, kendi başına götürdü. Anam da ağlaya ağlaya kardeşimin, bacımın elinden tutup kamyona bindi.” (Buradaki bir sabahın seherinde sözü 15 Kasım’a işaret!), (Bizim Ahıska/Sayı 3 ,2005) 

Akademisyen Seyfettin Nadiregil (1928, Ahıska/Zigla): “15 Kasım sabanın erken saatlerinde askerler kapı kapı dolaşarak herkesi kolhoz kulübüne çağırdılar. Çoluk çocuk, kadın, ihtiyar herkes, evlerden çıkarılarak burada toplandılar.”(Bizim Ahıska/Sayı 3, 2005) 

Nazım Hampooğlu (1922, Ahıska/Suxlis): “Ahıska’nın Suxlis köyünde dünyaya geldim. Sürgünde 19 yaşında bir gençtim. Günlük işleri tamamlamış, evlerimize çekilmiştik. Gece saat 3’te bize buralardan gideceksiniz dediler, sürgün emrini duyurdular. Gece yarısı millet yataklarında…. Herkesi çıplak, yalın ayak, başı açık bir vaziyette köy meydanına topladılar. Kamyonlara bindirip bir yere götürdüler. Burası demir yolu hattıydı. Bir zaman bekledik. Sonra trenler geldi. Bu trenler tamamen yük ve hayvan taşıyan vagonlardı. Bu vagonlara doldurdular.(Bkz: Ahıska Gül İdi Gitti/Yunus Zeyrek)  

İsa Seddet oğlu (Ahıska/Xevot)  “Rus askerleri köyün bütün ahalisini 15 Kasım sabahı yük vagonlarına doldurarak, dediler ki, burada savaş olacak. 2-3 aydan sonra geri döneceksiniz.” (Bkz: Ata Yurdum Ahıska/ Sevil Piriyeva- Allahverdi Piriyev) 

İzahar Binalioğlu (1936/Ahıska/Vale): “Devlet, iki sene önce babamı ve amcamı askere almıştı. Yalnızdık. Üç erkek ikisi kız olmak üzere beş kardeştik; ihtiyar ninemle beraber yaşıyorduk. Amcamın karısı bizde kalıyordu. Kasım ayının bir gece yarısı köyümüze Sudabekir dedikleri büyük kamyonlar geldi. Birisi bizim evin kapısına yanaştı. Hepimizi bu kamyona bindirdiler. Köyden çıktık, demiryoluna geldik. Orada iki gece bekledik. Hayvan vagonlara doldurdular. Trenler hareket etti. Özbekistan’a geldik.’’ (Bkz: Ahıska Gül İdi Gitti/Yunus Zeyrek).

Tayfur Abuzer: “Bizi sürgüne gönderdiklerinde ben on beş yaşındaydım. Mesketya’nın Aspinza kazasının Hırtız köyündenim. O gece bizi saat 12’de, ite kaka sokağa döktüler. Sabahın 4’üne kadar sokakta kaldık. Sonra dediler ki,’’ Sizi geçici olarak buradan götürüyoruz..’’ Annem bana, ‘’Aneannene git!’’ dedi. Aneannem başka bir köyde yaşıyordu. Ben ona bizim başka bir yere götürtüldüğümüzü söyleyecektim. Ama ben yola çıkar çıkmaz beni alıp bir davar kamyonuna bindirdiler. Ailemden ve diğer akrabalarımdan ayrı düştüm. Beni Kazakistan’ın Almata vilayetine götürdüler. O yolculukta ölmemem bir mucize idi.” (Bkz: Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri/Yunus Zeyrek) 

Ahıska Türklerinin sorunları ile ilgilenen ve özellikle Rusya’daki Ahıska Türklerinin problemlerini gündeme getiren Vadim Karastelev’in Vasif Toksilov ile yaptığı röportajda sürgün esnasında 8 yaşında olan Toksilov sürgün işin şu ifadeleri kullanmaktadır: ‘’Sabaha doğru saat 5 gibi askerler gelip ‘’eşyalarınızı toplayıp evlerinizi boşaltın’’ dediler. Öğlene kadar koyu boşalttılar, Ahıska’ya götürdüler. Bu olaylar 15 Kasım 1944 te oldu’’ (1) 

Mustafa Hacıoğlu: “14 Kasım 1944 sene köyümüze asker geldi. Toplantı yaptılar. Dediler ki: ‘Sizi bir aylığına buradan çıkartıyoruz. Türkiye ile bizim savaşımız olacak.’’ Sabah saat 4’te bizi meydana çıkardılar. O gece çocuk- kadın hepimiz dışarıda kaldık. Sabah oldu. Amerikan suda bek arabalarına bizi doldurdular. Azgur diye yere getirdiler. O demir yolu ile (kendilerinin çektiği demir yolu) ilk bizi sürgün ettiler. Oğul yok, baba yok. İhtiyarlar ve çocuklar sahipsizdi. (2) 

Ali Paşa Veysel Oğlu‘’Gece yarıda saat iki de bize iki saat mühlet verdiler. Malımız, mülkümüz kaldı. Geldik mal taşıyan vagonlara’’. (Sürgünün tanığı olan Ali Paşa Veysel Oğlu sürgün esnasında 22 yaşındadır ve aynı zamanda Ahıska’da öğretmenlik yapmaktaymış) (3) 

Vahit Halilov: “Bir akşam askerler geldiler köye. Her tarafı kontrole aldılar. Saat sabah 5 idi. Yığdılar bizi düzenliğe. Gün çıkmadan 4-5 aileyi bir arabaya toplayıp Ahıska’ya yığdılar. Yine bu programda konuşan bir başka dedemiz diyor ki; ‘’ On yaşımda idim. Bizim yerlere dağlık yerlerdi. Araba yerlere çıkmamıştı. O gün geceyle bizi düzlüğe yığdılar. Işık açılmamış (sabah olmamış) yaşlılar geldiler ki, sürgün edeceğiz’’ Yine bu programda konuşan Mehri Süleymanov “Bizi hayvan vagonlarına bindirip sürdüler. diyor. (4) 

Mehri Oğlu Osman: “Dedemin isimi Hassret. Abastuban köyündenim. Ben 16 yaşımda sürüldüm. 1944. Yılın Koç ayının 14’ü tamam olup gece saat gelip bizi bundan (Abastuban’dan) arabalar ile götürdüler. Her eve 3 tane asker ayırmıştırlar. Ellerinde silahlar saat 5’te 5-10 aileyi bir arabaya yükleyip vagonlara taşıdılar.” (5)

Sinise Dursun: (Sürgün esnasında 7 yaşında) “Bir gün gece dedemi toplantıya çağırdılar Rahmetlik dedem gitti toplantıya. Toplantıdan iki saat sonra ağlaya- ağlaya geldi. Annemler ne oldu niye ağlıyorsun?’’ dediler. Dedem dedi ki, : ‘’Evlerimizi, vatanımızı terk edecekmişiz. Biz sizi bir yere götüreceğiz. Ondan sonra dedem peteklere bakmaya gitti. Petekleri dağıtmış, balları çalmıştılar. Dedem ağladı. Sonra hiçbir şeye bakmadı. Sonra sabah oldu. Sonra her 6 aileyi bir arabaya bindirip götürdüler. Orada üç gün kaldık. Üç günden sonra bizi trene yüklediler. Bir ay trende gittik.” (6) 

Mehmet Coşkun: “Biz bir evde 6 kişiydik. Aralık ayı oldu asker geldi toplandı köylere.  Ayın kaçıdır onu diyemem. Gecesi sabaha yakın her bir eve iki tane silahlı asker geldi dedi ki; ‘’Sizi buradan götüreceğiz’’. Biz bilmiyoruz nereye götürecekler?  Kaç günlüğe götürecekler.  Alabileceğimizi aldık.  Bizleri bir kamyona 6 aile olmakla bindirdiler. Bir tane bohça kaldı. Askere dedim ki, bir bohçam kaldı onu alabilir miyim?’’ Asker izin verdi. Gitsem ki, yeğenim yani bacımın kızı evde kalmış. Aklımız başımızda değil o esnada. Baksam ki, kutudan elini sokup peynir yiyor. Eğer ben o bohça için gitmesem çocuk orada kalacak.” (6) 

Sosyal medyada izlediğim bir görüntüde sürgünü anlarını ağlaya ağlaya anlatan ninemiz ise şu ifadeleri kullanıyor: “Köyümün her yerini bilirim, her yerini. Gece geldiler. Saat üç de. Çocuktuk.  Geldiler ki, iclas(toplantı) var. 5 Saat içinde ekmek pişirdik. İhtiyarlar çocuklar gibi bağırıyordular. Altı yaşımdaydım. Bir bacım o gün bir yaşına tamam oldu.  Sabaha kadar toprak üstünde oturduk. Sonra vagonlara götürdüler. İhtiyar nenem 85 yaşında idi.”  Bahsettiğim bu görüntüler aşağıda yedi numaralı linkte mevcut.(7) 

Yusuf Behzetov: “1944 Senesin de gece saat iki de askerler geldi. Büyükler askere gitmiştiler. Koca neneler, dedeler kalmıştı. Gece saat iki de bindirdiler arabaya da Tavarni’ye götürdüler. Her 5-6 aile bir yerde gece saat ikiden akşam namazına kadar taşıdılar.” (8) 

Seyfeddin Dede (Sürgün Esnasında 20 yaşında): “Askerler köye yerleştiler. İlk önce bize ekinde yardımcı oldular. Gece saat 12’de geldiler. Bize dediler ki, Almanya geliyor. Sizi korumak için üç aylığına buradan götüreceğiz.” (9) 

Cumali Dayı: “Ben 1936. Yılda Ahıska’da doğdum. 1944. Yılın akşamüstü benim bacılarım, bibilerimi toplantıya çağırdılar. Toplantıdan yâri gece( gece yarısı) geldiler. Dediler ki, bizleri buradan sürgün edecekler. Yarı gecenin vaktinde bizler ağladık, sızladık.  Askerler geldiler. Hangileri ki insaflı idi yiyecek almamıza izin verdiler. Camı, penceresi olan vagonlarla bizleri doldurdular. Üç gün sonra bizleri sürdüler.” (10) 

Alihan Muzafferov: “Yarı gecede (gece yarısı)”(11) 

Rafik Halitov: “9 yaşımdaydım. Saat üç de geldiler. Ben yatıyordum. Bizi küçük arabalara bindirdiler.” diye anlatmakta.(11)  

Sultan Karaibrahimov: “Bizi sabah 3’te gece geldiler evimizi bastılar. Hep köyü bastılar.”(11) 

Zerali Ellez Oğlu; “Ben kendim Ahıska Türklerinden olan Adigön ilçesinin Xona köyü Işıklar sülalesinden Zerali Ellezoğluyum. Bütün Bu sözlerimi yeryüzündeki ne kadar ki Türk halkı var istetsin duysun ve bizi bu ağır, zor durumdan kurtarmak için yardım ellerini uzatsın. Bütün dünyaya ayandır ki, 1944. Senenin kış ayında. Yani aralık ayının 15’de bizleri Rus casusları Stalin’in emri ile vahşice Orta Asya cumhuriyetlerinde darmadağın etti, buğday gibi serpti.’’ Burada dedenin aralık demesinin sebebi Noyabr ayının Türkiye Türkçesindeki karşılığının Kasım değil de Aralık olduğunu düşünmesinden kaynaklanmakta.  (12) 

 A haber kanalında Ahıska Türklerini haber yaptığı bir programda konuşan bir ninemiz diyor ki; “Yarı gece(gece yarısı) askerler geldi kapıyı çaldı.” Yine bu programda konuşan bir nenemiz “Gecenin birinde toplayıp vagona taşıdılar.” diyor. 

Yazımın birinci kısmı- http://ahiskaligenclerbirligi.org/haberler/ahiska-tuerklerinin-suerguen-tarihi-uezerine

Bu konu üzerine yukarıda bahsettiğim yazılmış yazılar- 1)http://www.ajansahiska.com/haber/halimize-bakin-daha-surgunun-tarihinde-anlasamiyoruz_h527.html  2)http://www.ajansahiska.com/haber/burhan-ozkosar-14-kasim-ahiskalilarin-surgunun-resmi-anma-gunudur_h552.html

 

 

  1. Vadim Karastelev’in Vasif Toksilov ile yapmış olduğu röportaj https://www.youtube.com/watch?v=DUSOvy-phEg 
  2. Ömür Dediğin/ TRT Haber - www.youtube.com/watch?v=1AEaX1_3NV8
  3. Türksoy/ İpek Yolu Programı- www.youtube.com/watch?v=xE5wkEtpYS4
  4. Kafkasya’dan Esene Yerler/TRT- www.youtube.com/watch?v=5WPJ6KdF3gc
  5. Mehri Oğlu Osman- www.youtube.com/watch?v=rdBuyyNNx3Y

  6. TRT AVAZ/ Yüz Yıllık Yalnızlık- www.youtube.com/watch?v=en_XhUjaWUk

  7. Ağlayarak anlatan ninemiz-www.youtube.com/watch?v=CaaoLic858k

  8. TRT AVAZ/ Dünya Gündemi- www.youtube.com/watch?v=TnhwmEp7nF

  9. TRT AVAZ/ Ay Yıldızın İzinde - www.youtube.com/watch?v=gY6tnWCkZ1g

  10. Bursa Anma Programı-www.youtube.com/watch?v=ewUzlN6g-_A 
  11. Sürgünün Sessiz Tanıkları- www.youtube.com/watch?v=UWNNmDAuyUI
  12. Zerali Ellez Oğli- www.youtube.com/watch?v=JpEn1xU7r-Y