Az okuyup çok konuşan bir toplum olduğumuz bilinen acı bir gerçektir maalesef. Hatta “bilelim, bilmeyelim her konuda konuşan, fikir yürüten bir toplumuz” desek beklide fazla abartmış olmayız. Öyle ki; piramitlerin nasıl kaçırıldığına dair fikir yürütebilecek kadar her konuya vâkıfız (piramitlerin çalınmasıyla ilgili sokak röportajını izlemişsinizdir. "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olma" garabeti de diyebiliriz aslında, https://www.youtube.com/watch?v=T8FUH8g0AGI) Tüm bunlara rağmen bize “altın tepside” sunulan bazı şeyleri neden sorgu-sualsiz kabul ediyoruz? Neden yalan-yanlış da olsa fikir yürütmüyoruz? Bunu da anlamış değilim doğrusu…
Evet, konumuz “Noel Baba(!)” (kimin babasıysa artık). Noel Baba’nın İslam’la, Müslümanlarla ne alakası olabilirdi ki? Doğru; bizimle alakası olmayabilir ama bize öyle altın tepsiyle sunulmuş ki Noel Baba’yı haberimiz olmadan evimizde bulmuşuz…
PEKİ, KİM (İDİ) BU NOEL (!) BABA?..
Öncelikle şunu ifade delim ki; Noel Baba’yla ilgili bazı reklamları “samimi” bulmak mümkün değildir. Hatta geçen bir reklam izledim, insanların gözlerinin içine baka-baka “sizleri sömürüyoruz” diyorlar tabiri caizse. Zaten “Noel Baba” uydurmacasının amacı da bu değil mi? Demek ki; maksat hâsıl olmuştur. Konuyla ilgili bir araştırma da aynen şu ifadeler yer almaktadır:
“Avrupa pagan geleneğinde Doğum Baba, Kış Baba diye bilinen Noel Baba’nın bugünkü haliyle oraya çıkışı Hıristiyanlığın tarihi seyrine göre oldukça yenidir. Thomas Nast, ABD’de yayımlanan ‘Harper’s Weekly’ dergisine kapak resmi olarak bugünkü Noel Baba tasvirini çizmiştir: Ren geyiklerinin çektiği kızakta, aksakallı, göbekli Noel Baba siyah beyaz yayımlanmıştır. Yanında da süslü püslü bir çam ağacı çizmiştir. Bu çizimleri çok beğenen ve Coca-Cola şirketi için reklam tasarlayan İsveçli Haddon Sundlom’un çizimleriyle 1924 yılında kırmızı beyaz elbiselerini giymiştir. Coca-Cola şirketinin girişimiyle Amerika’nın birçok kentinde, kent meydanına süslü çam ağaçları dikilmiş; bu ağaçların dibinde Noel Baba giyimli insanlar çocuklara hediyeler vererek Coca-Cola reklamı yapmaya başlamışlardır…” (Bkz: ERGUN, Pervin, “Küresel Dünyanın Tüketim Mitleri Fakelore’un Başarısı: Yılbaşı mı Kutluyoruz, Noel mi?” http://millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=95&Sayfa=144, Erişim Tarihi, 26.12.2015.) GEÇMİŞ OLSUN!..
Gerçekten geçmiş olsun!.. Kapitalizmin geldiği son nokta bu olsa gerek…
Ayakları şişinceye kadar namaz kılan, kalk ey BİLAL ezan oku da namaz kılarak rahatlayalım, huzur bulalım diyen bir Peygamberin (s.a.v.) ümmeti ne hale getirildi… "AVM’ler (Alış Veriş Merkezleri) kapitalizmin mabedleri olunca" namazla değil, alış verişle huzur bulan bir toplum haline getirildik maalesef… Bir zamanlar dünya’ya Medeniyet tevzi eden toplumun haline bakar mısınız Allah aşkına?.. "MEDENİYET 'KURMUŞ' VE MEDENİYET 'KORUMUŞ' BİR ECDÂDIN AHFÂDI (TORUNU) OLAN SEN, TİTRE VE KENDİNE GEL!" demenin zamanı gelmedi ki?.. Nedir sende ki, "DENİYET, BEDENİYET, MÂDENİYET" tutkusu!?..
Ey Müslüman kardeşim!..
- Tarihine bak!..
- Medeniyetine dön!..
- Kültürüne sahip çık!..
- Hiç "Ramazan" veya "Kurban Bayramlarını" kutlayan bir tek "Hıristiyan" veya "Yahudi" gördün mü?..
Öyle ya; “Güçlüysen, medeniyetin sınırlarını sen çizersin!”
Evet, bu mânâda “MEN TEŞEBBEHE BİKAVMİN FEHÜVE MİNHUM - KİM BİR KAVME (TOPLULUĞA) BENZEMEYE ÇALIŞIRSA O, ONLARDANDIR.” hadis-i şerifini yeniden gözden geçirmemiz gerekmez mi?
Başımızı avuçlarımızın arasına alıp (veya papağımızı qabağımıza goyup) “BİZE BİR NAZAR OLDU, CUMAMIZ PAZAR OLDU. BİZE NE OLDUYSA, HEP AZAR-AZAR OLDU!” deyip kendimize gelmemiz gerekmez mi?..
Hani bir gün istiklal Şairimiz Mehmet Akif ERSOY’a sormuşlardı ya: - “BU ÜLKE NE ZAMAN GELİŞİR?” diye. Merhum Akif’te cevaben: “-CUMA NAMAZINA GELEN CEMAAT, SABAH NAMAZINA DA GELDİĞİ ZAMAN” diye cevap vermişti ya. Haddim olmadan bendeniz de: NOEL VE YILBAŞINI KUTLAYAN (!) MÜSLÜMANLAR, AYNI COŞKUYLA RAMAZAN VE KURBAN BAYRAMLARINI KUTLADIKLARI ZAMAN demek isterdim doğrusu...
Ve son olarak; büyük âlim el-Fudayl bin İyaz (r.a.) olayı:
“Yolcuları az da olsa sen hak yoldan ayrılma.
Rağbet edeni çok da olsa kötü yola sapma.” diye nazmederken, Anatole FRANCE ise onu tasvip eder mahiyette şöyle devam eder: “Aptalca bir şeyi 50 milyon kişi de söylese, o hâlâ aptalca bir şeydir.”
BU KONUNA BİZLERİ AYDINLATAN ÜSTÂDLARI DA RAHMETLE YÂD EDEREK KONUYLA İLGİLİ "KEMÂLE GÖTÜREN KELAMLARI"NDAN BİR DEMEK SUNMAK İSTİYORUZ:
“Biz Muharremlerle, Martlarla başlayan yılları da biliriz. Ki hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.” (Arif Nihat ASYA)
“Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!” (Necip Fazıl KISAKÜREK)
“Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı.
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Sen Hıristiyan mısın?’ diye sorsan darılır.
Yılbaşında hindi, kaz yemesine bayılır.
Çam deviren hindi ki nasıl mü’min sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz…” (Arif Nihat ASYA)
“Her zarar, insana bil, kendi nefsinden gelir
Yüz karası âdeme, su-i fehminden gelir
Şeref-ü şân mekâna hep mekininden gelir
İstikâmet insana, elbet dininden gelir
MÜSTEKÎM OL, HAZRET-İ ALLAH UTANDIRMAZ SENİ…”
Son olarak “Nasihat kolaydır, zor olan onu kabullenip yapmaktır.” diyor, “Gerçekleri öğrenip, bilmek kolay, / Gerçeklere inanmak çok büyük olay.” kelâm-ı kibarıyla da teyid ediyor ve sizlerinde âminlerinizle şu duâyla biritmek istiyoruz:
YA RAB! BİZLERE “BASİRET” VE “FERASET” İHSAN EYLE!..
YA RAB! “DİN NASİHATTİR (SAMİMİYETTİR [Tevbe, 91’e bak!])” HADİS-İ ŞERİFİNİ HAKKIYLA İDRAK EDEN KULLARINDAN EYLE!..