azadzanavli @ hotmail.com

Kafkasya halklarından birini teşkil eden Ahıskalı Türkler, Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bugün Gürcistan’ın güneybatısına sıkıştırılan Ahıska bölgesinin tarihî coğrafyası, sınırları itibariyle zaman zaman farklılık arz etse de Ardahan iline sınır teşkil eden bugünkü Ahıska bölgesi, Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer almakta ve “Abastuban, Adigön/Adıgün, Ahıska, Aspinza, Ahılkelek, Bogdanovka, Azgur ve Hırtız” gibi yerleşim birimlerine taksim edilmektedir. Tarihi seyir içerisinde bu coğrafyanın ta Erzurum’a kadar uzandığı bilinmektedir.

Ahıska ismi, Türklerin millî destanı olarak bilinen Kitâb-ı Dede Korkut’un Dresden yazmasında “سقا اق / Ak-Sika”, “Ak-Saka” veya “Akıska” şeklinde geçmektedir. Bunun da birçok araştırmacı tarafından “Ak-Kale” anlamına geldiği ifade edilmektedir. Bu ismin İskit/Saka Türkleri ile de irtibatlı olabileceği kuvvetle muhtemeldir.

Anadolu’nun bir parçası olarak bilinen Ahıska bölgesi veya daha geniş bir adıyla Atabegler Yurdu, eski zamanlardan beri Türklerin varlığını sürdürdüğü bir Türk beldesidir. Zîra tarihî seyir içerisinde başta Kıpçaklar olmak üzere diğer Türk boylarının bölgeye gelip yerleştikleri, mesken kurdukları bilinen bir husustur.

Ahıska bölgesine XII. yüzyıl boyunca yerleşen Kıpçaklar, bölgede 1268-1578 yılları arasında tam 310 yıl hüküm süren “Ortodoks Kıpçak Atabegler Hükûmeti”ni kurmuşlardır. Tarihî Türk yurdu olan Ahıska, Ortodoks Kıpçak Atabegler Hükûmeti’ne başkentlik yapmıştır. Öte yandan Ahıska bölgesi 1578’de Osmanlıya ilhak olduktan sonra da değerini yitirmemiş bu sefer Osmanlılarca 1579’da kurulan “Çıldır Eyaleti”nin başşehri olmuştur. Osmanlı livası altında 250 yıl en ihtişamlı dönemini yaşayan bölge, Rusların gelişiyle 1829’da ikiye bölünerek bir kısmı Osmanlılarda bir kısmı ise Çarlık Rusya’sında kalmıştır.

Ahıska’nın Eyalet merkezi olmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin imar faaliyetlerine sahne olduğu bilinen bir husustur. 1637’de bölgeyi dolaşan Evliya Çelebi Ahıska kalesinin eşkâlinden bahisle “yalçın bir puşta (tepe) üzerinde sengîn (taştan yapılmış) âbâd bir kala’” dedikten sonra; “doğu ve batıya açılan iki kapısı, içinde bin yüz kadar bağsız ve bahçesiz ev, eski ve minaresiz bir cami, pek çok han, hamam ve medresenin varlığından haber vermektedir. Ayrıca başta Ahıskalı Atabeglerden Hacı Ahmet Paşa tarafından 1749’da inşa ettirilen “Ahmediye Camiî ve Medresesi/Külliyesi” olmak üzere bölgede var olan diğer cami, medrese, han ve hamamlar Osmanlı dönemi imar faaliyetlerine en güzel misallerdendir.

Türk mimarlık şaheserlerinden birini teşkil etmekte olan Ahmediye Camiî, Rabat/Ribat kalesi içinde yer almakta olup Ahıska Atabegleri’nden Hacı Ahmet Paşa tarafından 1749’da Ahıskalı ustalara “İstanbul Selâtin Camileri” emsal teşkil edilerek yaptırılmıştır. Camiî’nin duvarları yontulmuş taşlardan olup kubbesi kalın direkler üzerine bina edilmiştir. Bu direkler geniş bakır halkalarla bağlanmış olup kubbenin en yüksek kısmında içi kurşunlanmış altından ay ve yıldızlar yer almaktadır. Dolayısıyla Osmanlı dönemi Rabat/Ribat veya diğer adıyla Ahıska Kalesi, içerisinde Camiî, Medrese ve Kütüphane gibi çeşitli yapıları barındıran bir külliye gibi faaliyet göstererek bölge için ilmin merkezi konumunda olmuştur.

Özellikle medeniyet ve kültür alanında gelişmeler yaşanan Ahıska bölgesinde, vakıflar sayesinde inşa edilen camiler, medreseler, kütüphaneler ve buralarda icra edilen dinî, ilmî ve kültürel faaliyetler sayesinde Ahıska, kültür ve medeniyet merkezi olmuştur. Ayrıca “Ahıska Ahmediye Kütüphanesi”nde var olan kitaplar, “Osmanlı Dönemi Ahıska Bölgesi”nin dinî, ilmî ve kültürü hakkında da fikir vermektedir. Bu da bölgenin “İslam yurdu” olduğunu göstermektedir.

1828-1829 Ahıska felâketinden sonra Ruslar tarafından, Camiî’nin minaresi sökerek kiliseye çevrilmiş, içindeki kütüphanede bulunan Arap, Türk ve Fars dillerinde çeşitli ilmi eserlerin tamamı “Sankt-Petersburg Doğu Elyazmaları”na nakledilmiştir. Azerbaycanlı şair ve mütefekkir Abbasqulu Ağa Bakıhanov bu eserlerin sayısını liste şeklinde 148 olarak verse de daha fazla olduğu düşünülmektedir. Nitekim şifahi bilgilerde birkaç deve dolusu kervan olduğu belirtilmektedir. Aşağıdaki ağıt, bu caminin kiliseye çevrilmesi sonucu söylenmiştir:

“Kudretten yapılmış cismin,

Tiflis’ten gelmiştir hasmın.

Belirsiz olmuştur ismin,

Ağlasana güzel Camiî.

Cemaat çekeriz âhı,

Okunmaz mı hutben dahi?

Urus’a kalmışsın, sahi,

Ağlasana güzel Camiî.”

14 Kasım 1944 Ahıska Sürgünü sonrası ise Camiî müzeye çevrilmiştir. Hâlen de müze işlevini devam ettirmektedir. Ahıskalı araştırmacı Ahmet Niyazov “Ahıska Ahmediye Kütüphanesi” adlı makalesinde konuyla ilgili şu bilgilere yer vermektedir: “Ahmediye kütüphanesi, vakıf hassasiyeti ile 1165/1756 tarihinde kurulmuştur. Vakfiyesine göre kütüphanenin adı ‘Ahmed Paşa ibn İshak Paşa Vakfı’dır. 1828 yılında bölgeye gelen Abbasqulu Ağa Bakıhanov, (külliye içinde yer alan) Ahmediye kütüphanesini Erdebil kütüphanesi ile kıyaslayarak buranın üstünlüğünü, kütüphanede bulunan eğitim amaçlı literatürle zenginliğini methetmektedir. Rus istilasından sonra minaresi yıkılan ve kıble eklenerek değişime uğrayan Ahmediye Camiî gibi, kalenin bazı yapıları zamanla farklı amaçlar için kullanıldı. 1981 senesinde kale içinde bulunan yapılar ve aynı zamanda dışarıda bulunan hamamlar olmakla külliyeye ait bu tarihi binaların mimari proje çizimleri çıkarıldı. Birer arşiv belgesi halinde muhafaza edilen bu çizimler 103 parçadan oluşmaktadır.”

Ahmediye Camiî ve Külliyesi daha sonra Gürcistan yönetimi tarafından restore edilerek 16 Ağustos 2012’de dönemin Cumhurbaşkanı Mikhail Saakaşvili’nin; “Akhaltsikhe/Ahıska Gürcistan’ın en önemli tarihî ve turistik merkezi olacaktır. Çünkü burası Avrupa’nın en iyi yerlerinden biridir” ifadeleriyle görkemli bir şölenle açılmıştır.

NOT: Makale, Eğitişim Dergisi'nde (Yıl 22, Sayı 85) yayımlanmıştır.