azadzanavli @ hotmail.com

Başlık bir şiirden alıntıdır. Ne zaman vefat haberini duyarsak, gönlümüze ilk düşen bir şiirden… Mezkûr şiirde “bu denî dünya’nın fâniliğini özetler mâhiyette” şair devam ederek, gaflet uykusundan hâlâ ayılmayanları şöyle uyarır:

“Bir ömür geldi geçti, her şey boş her şey yalan,

Var mıdır bu dünya’da ebedi, bâki kalan!?..

Ömür dediğin nedir? Dalda bir kuru yaprak,

Bin sene de yaşasan son durak kara toprak...”

Esas hayatın âhiret hayatı olduğuna, bu dünyanın ise hadis-i şerif mucibince “âhiretin tarlası olduğuna” dikkat çeken şair, ömrü de “HER AN TOPRAĞA DÜŞMEYE NAMZED,” kuru bir yaprağa benzetiyor. Azerbaycan’ın meşhur şairlerinden Hüseyin CAVİD ise; “Ölüm var ki; hayat kadar değerli,  Hayat var ki; ölümden de zehirli”  diyerek koca hayatı iki satırda özetler.

Evet, hayat kadar değerli olan öyle bir ölümle gönül mahzûn oldu bugün (28.04.2017). 14 Kasım 1944 “Büyük Ahıska Sürgünü”nün canlı şahitlerinden, İkinci Cihan Harbi gâzisi Keleş dedemiz bugün Hakka yürüdü. Dedemiz 1923 Ahıska doğumluydu. O, biz Ahıskalı Gençlerin Konya’da fırsat buldukça ziyaret ettiği, hatta geciktiğimiz zamanlarda da “kendisine has tatlı üslubuyla uyardığı” Keleş dedemizdi. Her ne kadar sebebini söylemese de içerimizde en çok Cihangir SÜLEYMAN kardeşimizi severdi.

Konya’da meskûn arkadaşlarla beraber birkaç gün bundan önce kendisini ziyaret etmiş, hayır duasını almıştık. Bu ziyaretimizde hastalığı bayağı bir ilerlemişti. Buna rağmen yine de bizleri karşısında görünce kalkmak istedi ama bizler; “AMAN EFENDİM RAHATSIZ OLMAYIN!” diyerek yeniden yatırmaya çalışsak da, hiç olmazsa oturayım diyerekten biraz dikeldi. Son günlerinde dahi bizlere (görene, köre ne?) muhteşem bir ders vermişti aslında. O gün kendisiyle görüşmeyi çok kısa tuttuk. Tavsiyelerini altık, odadan ayrıldık. Dedem biz gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur diye sorduğumuzda, birkaç saniyelik hayale daldı ve tavsiye mâhiyetinde şöyle devam etti: “Allah hepinizden razı olsun evlatlarım (Ahıskalı dedeler genelde cümleye duayla başlarlar). Bu dünya fâni dünyadır. Bu dünyada kalacak olan ise insanlıktır. Eğer ey insan olursanız Allah sizin karşınıza da ey insanları çıkartır. Kötü olursanız da kötü insanlarla uğraştırır. Çalışın ki iyi insan olun ve iyi insanlarla karşılaşın. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya kime kalacak oğul! Her zaman diyerim gene de diyem, hep birbizinen ey olun oğul. Bizler dünya’da çok zorluklar gördük amma yine de insanlığımızi yitirmedik (yani, insanı yaşat ki; insanlık yaşasın). Ne edelim oğul, biz Ahıskalıların da hayati bele yazılmiş. Her nerede yaşarsanız yaşayın çalışın Vatanınızı unutmayın, ananıza – atanıza hürmetkâr olun, devletle barışık yaşayın. Bizler sürgün olanda Türkiye bizlere yardım etmedi. Niye etmedi? Çünkü o zaman Stalin kanunları var idi oğul. Sizler bilmezsiniz, yaşayanlar ey bilir. Ama şimdi Türkiye Devleti bizlere sahip çıkıyor. Bak bizler geldik buraya yerleştik. Allah’a şükürler olsun Müslüman beldesindeyiz.” Dedemiz vatandaş değildi amma Türkiye’ye o kadar sevdalıydı ki: “VATANDAŞ OLMASAK DA VATANDAYIZ YA! VAKTİ SAATİ GELİNCE ONU DA VERİRLER İLLA Kİ” demeye getiriyordu sözü…

Sürgünün birinci nesli diyebileceğimiz diğer dedelerimiz gibi, merhûm Keleş dede de hayatta birçok cefa çekmesine rağmen asla ve kat’a mücadele ruhunu kaybetmemişti. Lisân-ı hâliyle; “Hayatın çilesine tahammül gerek,  / Değil mi ki sefa ile cefa müşterek” diyordu. Kelimenin tam anlamıyla bu fâni hayatta  “DÜNYANIN GÖRMEDİĞİ YÜZÜ” kalmamıştı. Amma her zaman şükür halinde hiçbir zaman kadere küsmemiz “RIZÂ’YA (Allah’tan gelen her şeye) RÂZI OLMUŞTU” âdeta. Tasavvufî şiirleriyle gönül bahçemizi sulayan Yunus EMRE misâli; Ya Rab! “Hoştur bana senden gelen: / Ya hilat-ü yahut kefen, / Ya taze gül, yahut diken. / Kahrında hoş lutfun da hoş” diyerek Dünya’nın bütün cefasını gönlüne basmıştı…

Dedemiz İkinci Cihan Harbi gâzisi olduğu için Azerbaycan Devleti kendisine “GÂZİ ARABASI” vermişti amma ki yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Türk Vatandaşlığı olmadığından, buraya getirttiremediği için Dünya gözüyle görememişti. Vatandaş değildi amma Türkiye Cumhuriyetine hiç kırgında değildi. Belki de kalbinde bir burukluk vardı amma, olsa dahi bizlere hiç hissettirmemişti. Ne de olsa “OSMANLI BEYEFENDİSİ”ydi…

Her zaman Türkiye’nin selameti için dua eder, Türkiye’ye bir şey olursa beş Ülke de yetim kalır derdi. Beş Ülke’den maksadı Türkistan’dı galiba. Nitekim Sovyet Rusyası “BÖL PARÇALA YUT” politikasınca bölüp kısmen yemiş olsa da tam başaramamış, aksine o insanları âhları sayesinde hâk ile yeksân olmuştu. Boşuna söylenmemiş “MAZLÛMUN ÂHI, İNDİRİR ŞÂHI” diye…

Evet, dünyanın dört bir tarafını dolaştıktan sonra Anavatan Türkiye’ye, yani Konya’ya yerleşen Ahıskalı Keleş dedemiz, bu mübarek Cuma gününde âhirete irtihâl eyledi. Kendisini rahmetle yâd edeceğimiz birçok hatıra bıraktı arkasınca. Onlardan sadece bir tanesini bu video çarkta bulacaksınız. İlerlemiş yaşına rağmen “KONU VATANSA, MEVZÛ AHISKA’YSA BEN DE VARIM” dercesine bizleri kırmayıp, âdeta koşarak geldiği “14 KASIM 2015 AHISKA SÜRGÜNÜNÜ ANMA PROGRAMI”ndandır bu video çark. (Bkz: https://www.youtube.com/watch?v=Ymd5QD6fMho)

Bir daha kendisine rahmet, aile efradına sabr-ı cemîl dileriz! Mekanı cennet olsun!.. ÂMİN!..