Oysa bu tartışmanın özü, aslında çok daha derin: DEM’in insan hakları söylemini kimlere göre belirlediği.

UYGURLAR VE AHISKALILAR..

Çin’in Sincan bölgesinde yaşayan Uygur Türkleri, yıllardır sistematik baskılara maruz kalıyor. BM raporlarında “keyfi gözaltılar, kültürel asimilasyon, din özgürlüğüne kısıtlamalar” açıkça kayıtlı.

 

Türkiye, her ne kadar ekonomik ilişkiler nedeniyle zaman zaman temkinli davransa da, 2009’da dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Doğu Türkistan’da yaşananlar adeta soykırımdır.” sözleri hâlâ hafızalarda.

Son yıllarda TBMM’de Uygur Türkleri’nin durumuna ilişkin araştırma önergeleri de verildi. Peki Ahıska Türkleri?

1944’te Stalin tarafından sürgün edildiler. Gürcistan’a dönüş hakları tanınmadı, Özbekistan’dan Kazakistan’a kadar parça parça yaşamak zorunda kaldılar. Türkiye bugüne kadar 20 binden fazla Ahıska Türkünü (özellikle 2015-2017 arasında Ukrayna’dan) kabul ederek yerleştirdi. 2024’te Ahlat’a yerleştirilen 72 aile, bu çabanın devamıydı. Yani Türkiye, hem Uygurlar hem Ahıskalılar için somut adımlar atarken, DEM Parti’nin yaklaşımı dikkat çekici: ÇÖZÜM SÜRECİ Mİ, ÇİFTE STANDART MI?

Bugün Meclis’te yürütülen “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” umutlu bir tablo çizmeye çalışıyor. Ama ortada bariz bir çelişki var:

  • Uygur Türkleri için Çin eleştiriliyor, sadece eleştiriliyor
  • Ahıska Türkleri için çevresel riskler bahane ediliyor.
  • Aynı zamanda komisyon raporlarında Ahıska Türkleri’ne ya da Uygurlara dair tek satır yer almıyor.

Burada sorulması gereken soru şu: İnsan hakları ölçüsü, Türk olmamak mıdır?

Kürt kimliğini veya başka etnik kimlikleri konuşmak meşruysa, Ahıska Türkleri’nin yaşadığı sürgün ve kimlik mücadelesini konuşmak meşru değil mi?

Türkiye’nin Uygurlar için yaptıkları çok sınırlı olabilir ama var: BM ve uluslararası platformlarda zaman zaman ses yükseltildi. Sivil toplum kuruluşlarıyla ortak projeler yürütüldü. Ahıska Türkleri için ise daha somut: 1992’de alınan Bakanlar Kurulu kararıyla toplu kabul süreci başladı.

2015-2017’de Ukrayna’dan 3 bin’den fazla aile getirildi. Bugün Ahlat’a yerleştirilen 72 aile, bu uzun sürecin bir parçası. Türkiye bu adımları atarken, DEM’in yaklaşımı dikkat çekici: Çözüm sürecinde kardeşlikten bahsederken, Türk topluluklarının mağduriyetini görünmez kılmak mıdır çaba öyle değilse Şu Ahlat konusuna da bir değinirler mi acaba?

Bir yanda Çin’in Uygurlara yaptığı baskıyı kınarken, diğer yanda Ahıska Türkleri’nin yerleşimini tartışmaya açmak ciddi bir çelişkidir. DEM Parti, insan haklarını savunuyormuş gibi yaparken aslında ölçüyü etnik aidiyete göre mi alıyor diye düşünmek yersiz mi yine de?

Eğer mesele insan haklarıysa, bu hak Ahıska Türkleri için de, Uygurlar için de, Kürtler için de aynı değerde olmalıdır.

AMA GÖRÜNEN O Kİ, BAZILARI İÇİN İNSAN HAKLARININ ÖLÇÜSÜ “TÜRK OLMAMAK.”

Ve işte asıl tehlike budur: İnsan haklarını etnik aidiyete göre mi belirleyeceğiz, hadi o da tamam da o etnik aidiyetler de ilk şart Türk olmamak mı olacak. Konu gerçekten insan hakları ile sınırlı ise tabi

https://www.yeniankara.com.tr/yazarlar/inanc-uysal/hepsi-insan-hakki-degil-mi-122249