azadzanavli @ hotmail.com

GİRİŞ

Araştırmamızın konusunu 14 Kasım 1944’te Stalin tarafından Orta Asya’ya sürgün edilen ve hâlâ sürgün hayatı yaşayan Ahıskalı Türkler, Ahıska Bölgesi ve kısmen de olsa “Ahıska Atabegler Hükümeti” teşkil etmektedir. Her ne kadar Kartvel/Gürcü yazarlar farklı görüşler ileri sürse de, çalışmamızın ana konusunu teşkil eden Ahıska bölgesi veya Atabegler yurdu, eski zamanlardan beri Türklerin varlığını sürdürdüğü bir Türk beldesi olarak bilinmektedir. Zira târihî seyir içerisinde başta Kıpçaklar olmak üzere diğer Türk boylarının bölgeye gelip yerleştikleri, meskenler kurdukları bilinen bir husustur. Bu bağlamda Kafkasya’da çok stratejik bir konuma sahip olan Ahıska bölgesi, XI. yüzyılda Selçukluların eline geçmiş, bilâhare Kral IV. David (1089-1125) ve Kraliçe Tamara döneminde (1184-1213) birkaç yıl Gürcü Bagratiler Hanedanının hâkimiyetinde kalmış olsa da, daha sonra çeşitli Türk devletlerinin hâkimiyetine girmiştir. Şöyle ki; Kıpçaklı Atabegler sülalesi 1268 yılında bugün Posof sınırları içerisinde yer alan Caksu’da “Ortodoks Kıpçak Atabegler Hükümeti”ni kurmuş ve böylece Ahıska Atabegliği İlhanlı yönetimini tâkiben sırasıyla Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî Türk devletlerine kısmen bağlı olarak 1578’e kadar bölgenin tek hâkimi olmuşlardır. Bu durum 1578’de Safevîler ve Osmanlılar arasında Çıldır’da vukû bulan Çıldır savaşına kadar devam etmiştir.

Bugünkü Ahıska bölgesi her ne kadar Gürcistan sınırları içerisine sıkıştırılmış olsa da, târihî Atabegler Yurdunun sınırlarının Ahıska’dan Erzurum’a kadar uzadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Atabegler Yurdunu içine alan “Ahıska, Çıldır, Ardahan, Göle, Posof, Şavşat, Ardanuç, Oltu, Bardız, Nariman, Tortum ve Yusufeli” tarihinin Ahıska tarihiyle doğrudan irtibatlı olduğu görülmektedir.

Öte yandan Ahıska tarihini araştırırken Kıpçakları, Kıpçaklı Atabegleri görmezden gelmek ve geçiştirmek bölge tarihi açısından yanlış yorumları da beraberinde getirmiştir. Zira Kıpçakların başta Kafkaslar olmak üzere Hindistan, Mısır, Bizans, Macaristan ve Romanya’ya kadar uzanan geniş bir sahaya yayıldığı ve buralarda önemli faaliyetler icrâ ettiği bilinmektedir. Bu anlamda Türk boylarının yanı sıra, Türk olmayan Gürcü/Kartvel, Ermeni, Rus, Romen, Bulgar, Macar ve Tacikler gibi milletlerin etno-medenî ve kültürel yapılanmasında da Kıpçakların önemli ölçüde rolünün olduğu muhakkaktır. Dolayısıyla tarihin akışına yön verecek etkinliği olan Kıpçakların her yönü ile araştırılması, Ahıska tarihi açısında da birçok yenilikleri ortaya çıkaracağı gibi, bazı yanlış bilinenlerin de doğruya yönlendirileceği âşikârdır.

Ahıska bölgesi 1578’de Osmanlıya ilhâk olduktan sonra da değerini yitirmemiş bu sefer Osmanlılarca 1579’da kurulan “Çıldır Eyaleti”nin başşehri olmuştur. Osmanlı livâsı altında 250 yıl en ihtişamlı dönemini yaşayan bölge, Rusların gelişiyle 1829’da ikiye bölünerek bir kısmı Osmanlılarda bir kısmı ise Çarlık Rusyası’nda kalmıştır. 1921 sonrasında ise SSCB sınırları içerisinde kalan Ahıska bölgesi, 1944’de vuku bulan büyük sürgünle Türk nüfusundan tamamen hâlî kalmıştır. Ahıska bölgesinin 1944’de Sovyetler tarafında sürgün edilen “Türk nüfusu” günümüzde 10 ülkede dağınık bir şekilde yaşamaktadır.

1. TAHRİR DEFTERİNE GÖRE AHISKA BÖLGESİ’NDE TÜRK NÜFUSU

Bu başlık altında 1003/1595 tarihli Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska isimli tahrir defteri ışığında bölgedeki “Türk varlığı” üzerinde durulacaktır. Nitekim tespit ettiğimiz kadarıyla bu defterde geçen “Arslan, Bayındır, Ayvaz, İslâm, Mervân, Rüstem, Rasim, Mizam, Narimân, İsvender, Çâbûk, Bekâr, Korkur, Murâd, Yusif, Ağdagül, Gülsedef, Mikayıl” vb. isimlerin “Türk/Kıpçak” isimleri olduğu görülmektedir. Ne var ki bu târihî tahrir defteri, Gürcü Türkolog Sergi Cikia tarafından 1947’de matbû hâle getirilirken (Cikia, 1947.), içerisindeki bazı Türk vergi mükelleflerinin isimlerinin “Gürcü fonetiği”ne uygunlaştırıldığı ve böylece bölge halkının “Gürcü/Kartvel” olarak telakkî edildiği anlaşılmaktadır. (Dedeoğlu, 2018, s. 263.)

Defterin aslını görmeyen daha sonraki Gürcü veya Gürcü tezini destekleyen bazı araştırmacılar da, defterin isminde geçen “Gürcistan” ibâresinden cesaretle Cikia’nın bu tezini devam ettirerek Atabegler Yurdunun tamamının “Gürcü” olduğunu her fırsatta dile getirmişlerdir. Böylece târihî bağlamından koparılan Gürcü/Kıpçak mefhumu yanlış yorumlanmış ve bunun neticesinde de “1944 Büyük Ahıska Sürgünü”ne kadar bölgede meskûn Ahıskalı Türklerin de bugünkü mânada “Gürcü” olduğu iddia edilmiştir.

Devlet-i Aliyye’nin genel olarak Gürcistan Bölgesindeki idarî taksimatına bakıldığında bile Atabegler Yurdu halkının Kartvel/Gürcülerden farklı etnik gruba mensup olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu taksimata göre Atabegler Yurdu “Eyalet” sistemi ile idare edilirken, “Dadyân, Gûril, Açıkbaş” ve “Abaza” gibi Gürcü/Kartvel prenslerinin ise, Voyvodalığın bir benzeri olan “Meliklik” sistemi ile idare edildiği görülmektedir. Devlet-i Aliyye’nin “Çıldır Beylerbeyiliği” vasıtasıysa, kuzeydoğu Anadolu üzerinde bulunan “Gürcü Prenslikleri”ni kontrol altında tuttuğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Gürcü meliklerine yakın olması hasebiyle “Paşa Sancağı”nın zaman-zaman “Ahıska” olması da yukarıyı destekler mâhiyettedir. (Kılıç, 1997, ss. 16-17, 65-67, 174-184.) Bu uygulamalardan Ahıskalıların, Osmanlı Dönemi’nde uzun müddet (1578-1828) sınır bekçiliği yaptığı da anlaşılmaktadır.

Atabegler Yurdunun Türkiye sınırları içerisinde kalan kısımları, tahrir defterleri ışığında araştırıldığı için biz burada daha çok bugünkü taksimatta “Gürcistan sınırları” içerisinde kalan Ahıska bölgesindeki Türk varlığını 1003/1595 tarihli Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska tahrir defteri ışığında özellikle de şahıs isimleri üzerinden incelemeye çalışacağız. (Kırzıoğlu, 1992, s. 167-180.) Bu mânada esas konumuzu teşkil eden tahrir defterine geçmeden önce “XVI. yüzyıl Osmanlı idarî yapısı” hakkında kısa da olsa bilgi vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Dönemi anlamadan doğru bilgiye ulaşmak zor olmakla birlikte daha objektif olmak için o dönemin şartlarının da göz önünde bulundurulması kaçınılmazdır. Ayrıca defterde geçen birçok şahıs isimlerinin hâlâ Ahıskalı Türklerce kullanıldığı görülecektir.

1.1. XVI. Yüzyıl’da Devlet-i Aliyye’nin İdarî Yapısına Kısa Bir Bakış

Devlet-i Aliyye kuruluşundan itibaren bir bölgeye, taşra idaresinin temelini oluşturan başlıca iki yönetici göndermiştir. Bunlardan birincisi hukukun temsilcisi kadı, diğeri ise idarenin temsilcisi subaşıdır. XVI. yüzyılda Devlet-i Aliyye’nin taşra idaresinin de “karye/köy, nahiye, kaza, livâ/sancak” ve “eyalet/beylerbeyilik” şeklinde teşkilatlandığı görülmektedir. Bu sisteme göre küçük birimlerin birleştirilmesiyle bir üst birim meydana geliyordu. Nitekim “Osmanlı Taşra Sistemi” hakkında bilgi veren Halaçoğlu, köylerin birleşmesiyle “nahiyeler”, nahiyelerin birleşmesiyle “kazalar”, kazaların birleşmesiyle “sancaklar”, sancakların birleşmesiyle de “eyâletler”in oluştuğunu belirtmektedir. (Halaçoğlu, 1991, s. 73-75.)

1.1.1. Tahrir Sistemi

Bir arşiv hazinesi olan Devlet-i Aliyye’den günümüze intikâl eden on binlerce defter arasında, mezkûr devletin “hukukî yapısını, sosyal bünyesini ve müesseselerini” gün yüzüne çıkartması bakımından “Tahrir (Sayım) Defterleri” büyük öneme sahiptir. Nitekim Devlet-i Aliyye’nin yayıldığı bölgelerin “mahallî tarihlerini, kültürel, ekonomik ve sosyal durumlarını” aydınlatması açısından da aynı defterler büyük önem taşımaktadır. (Göyünç, 1969, IX-XI.)

1.1.2. Kanunnâmeler ve Önemi

Devlet-i Aliyye’yi asırlarca ayakta tutan iki önemli unsurdan birinin “adalet”, diğerinin ise “vergi sistemi” olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda Osmanlılarca ilhâk edilen beldelere ayrıca “kanunnâmeler”in gönderilmesi de önemi haizdir. Kanunnâmeler genel olarak belirli bir konuya dair hukukî maddeleri ortaya koyan padişah hükmünü ifade eder. (İnalcık, 2001, s. 333.) Barkan’a göre, Devlet-i Aliyye’de şer’i hukukun yanında “idarî, malî, cezâi” gibi muhtelif hukuk sahalarına ait olmak üzere, padişahların emir ve fermanları ile vaz’edilmiş olan kanun ve nizamları aynen veya hûlâsa olarak bir araya toplanarak oluşturulan kânun kitabına “Kanunnâme” denilmektedir. (Barkan, 1977, s. 185.)

Devlet-i Aliyye, zaptettiği bölgelerde eski kanunları ya olduğu gibi kabul eder ya da halkın çıkarları doğrultusunda bazı değişiklikler yaparak uygulamaya koyardı. Bu uygulamadaki temel amacın da belde halkını Devlet-i Aliyye’ye ısındırmak olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen bazı Gürcü araştırmacılar Osmanlıların ağır vergi koyarak, Gürcistan’da ziraatı mahvettiğini hatta “Hıristiyan Gürcü halkı Müslüman olmaya zorladığını” iddia etmektedirler. Oysaki bölge ile ilgili günümüze kadar gelen kanunnâmelerden hiç de öyle olmadığı anlaşılmaktadır. (Zeyrek, 2001, s. 171.)

1.1.3. Mufassal ve İcmâl Defterleri

Osmanlı tarihinin arşiv kaynakları arasında “tapu tahrir defterleri” oldukça seçkin bir yer tutmaktadır. Bu defterlerin; timar sisteminin işleyişi, nüfusun hesaplanması, üretim kaynaklarının tespiti, vergi düzeni vb. konular hakkında önemli bilgiler ihtiva ettiği âşikârdır. Devlet-i Aliyye, bu tahrirler sayesinde eyaletlerdeki vergi nüfusunu ve vergi gelirini tespit edebiliyordu. (Arıkan, 1993, s. 69.)

Tahrir, “nüfus ve araziyi genel olarak sayıp yazma” anlamında kullanılan bir terimdir. Zira sözlükte “yazma, kaydetme, deftere geçirme” anlamına gelen tahrir kelimesinin, terim olarak “Osmanlı maliye teşkilâtında vergilerin ve bu vergileri verenlerin ismen tesbiti için değişik dönemlerde farklı şehirlerde gerçekleştirilen sayımları ve bu sayımların kaydedildiği defterleri” ifade ettiği belirtilmektedir. (Öz, 2010, s. 425.) Tahrir işleminin tamamlanmasıyla birlikte “Defter-i Mufassal” ve “Defter-i İcmâl” adıyla iki ayrı defter türünün ortaya çıktığı görülmektedir. İsimlerinde de anlaşılacağı üzere “mufassallar” ayrıntılı bilgi içerirken, “icmâllar” ise özet yani “mücmel” bilgi içermektedir. (Beldiceanu, 1985, s. 3-5.)

XVI. yüzyıl içinde “Ahıska/Çıldır Sancağı”nda yapılmış sayım sonuçlarıyla ilgili olarak “Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) Kuyûd-i Kadîme Arşivine”nde iki “icmâl defteri”, bir tane de “mufassal defter”in bulunduğu görülmektedir. Öte yandan esas konumuzu teşkil eden 130 numaralı “ Ahıska Tahrir Defteri”nin bir nüshasının da “Tiflis Devlet Müzesi No. 478”de bulunduğu bilinmektedir.

2. 1003/1595 TARİHLİ DEFTER-İ MUFASSAL LİVÂ-YI AHISKA TAHRİR DEFTERİ

XVI. yüzyılın sonlarına doğru Atabegler Yurduna Osmanlı idarî sistemi yerleştikten sonra özellikle 1587-1595 yılları arasında bölgede “tahrir”in yapıldığı ayrıca “Osmanlı kanunları” ve “vergi sistemi”nin tesis edildiği görülmektedir. (Gümüş, 2000, s. 191-192.) Defterden anlaşılacağı üzere, 09 Ağustos 1578’de Çıldır zaferi sonrasında zaptedilen son Atabegler Yurdunun idarî teşkilatlanmasından sonra düzenlenen bu defter, bugünkü Ahıska bölgesi ve târihî Atabegler Yurdu hakkında önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Dolayısıyla araştırmamızda Ahıska’ya ait 130 numaralı Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska isimli tapu tahrir defterinden faydalanılacağı için mezkûr defter hakkında kısa da olsa bilgi vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Hicrî “evâil-i cumâdelûlâ sene 1003”, Miladî “12-20 Ocak 1595” tarihli defterin orijinal ismi Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska”dır. Defter, 13, 181, 182, 183, 187, 188 varakları olmak üzere 6 sayfası boş olmak kaydıyla 258 sayfa olup 15x41 cm. ebadındadır. Defter’de numaralandırma 7’den başlamış olup Padişah kanunnâmesi defterin 1-7. sayfa aralığındadır. Ayrıca “Ahıska” isminin sarîh bir şekilde geçtiği ilk mufassaldır. Diğer tahrirlerde ise bölgenin daha çok “Çıldır” adı altında geçtiği görülmektedir. Defterin 8, 9, 20, 34, 60, 82, 104, 143, 159, 167, 201, 211, 214 no’lu varaklarında mürekkep lekesi vardır.

Defter, eyalet defteri ve başkent defteri olmak üzere iki nüsha olup biri “Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü”nde tapu tahrir defterleri fonunda TADB. TTD fon kodu ve 58/130 defter numarasıyla yer almakta, diğeri yani eyalet nüshası ise “Tiflis’te Sakartvelos Sahlntsipo Muzeumide (Tiflis Devlet Müzesi) Turkuli Helnatseri Bölümü”nde 478 numarada bulunmaktadır. (Uyğur, 2017, ss. 587-635.)

Osmanlı padişahlarından III. Murad (1574-1595) dönemine ait 1003/1595 tarihli bu defterlerde, “Ahıska Bölgesi”nin 8 sancağı ve 28 nahiyesi yer almaktadır. Bugünkü idarî taksimatta “Acara, Maçahel, Livana/Artvin, Yusufeli, Ardanuç, İmerhev, Şavşad, Oltu, Nariman, Kamhis, Posof, Ardahan, Çıldır, Göle” gibi il ve ilçelerde yer alan bazı kazâ ve nahiyeler XVI-XVIII. yüzyıllarda “Ahıska/Çıldır Eyaleti”ne dâhildi. (Kırzıoğlu F. , 1953, s. 525.)

Defter siyâkat ile yazılmış olup, içerisindeki bütün rakamlar da divân rakamlarıdır. Defterin muhtelif yerlerinde kısa da olsa vakıflarla ilgili bilgiler yer almaktadır.

2.1. Mufassal Defter’e Göre Ahıska Bölgesinde İdarî Taksimat

XVI. yüzyıl taşra teşkilâtının temel idarî birimini teşkil eden sancaklar, bir veya birkaç kazâ’ya ayrılmaktaydı. Kazalar ise bir alt birim olarak bilinen nahiyelerden meydana geliyordu. Nahiye kavramı Osmanlı idarî ıstılâhı içerisinde çok değişik mânalarda kullanılmıştır. Buna göre nahiye; “aynı özelliklere sahip köylerden müteşekkil idarî bir bölge”ye denildiği gibi, “cihet, yön, taraf, bölge, vilâyet, dîvân ve cemaat” anlamlarında da kullanılmıştır. (Şahin, 2006, ss. 306-307.)

Devlet-i Aliyye’de taşra idaresinin “karye/köy, nahiye, kaza, livâ/sancak” ve “eyalet/beylerbeyilik” şeklinde teşkilatlandığını, köylerin birleşmesiyle “nahiyeler”, nahiyelerin birleşmesiyle “kazalar”, kazaların birleşmesiyle “sancaklar”, sancakların birleşmesiyle de “eyâletler”in oluştuğu bilinmektedir. Bu taksimat aynı zamanda Osmanlı vergi ve nüfus sayımlarında da kolaylık teşkil etmekteydi. Bu bağlamda Atabegler Yurdu Ahıska sancağının da bu sistem gereği nahiye ve onun alt birimi olan karye/köylerden müteşekkil olduğu görülmektedir.

Yukarıda da ifade edildiği üzere defterde, “Ahıska Eyaleti”ne bağlı 8 sancak ve bu sancaklara bağlı 28 nahiyenin yer aldığı görülmektedir. (Kırzıoğlu, 1993, s. 294-295.) XVI. yüzyıl Osmanlı idarî taksimatına göre “Ahıska Bölgesi”ndeki sancak ve nahiyeleri şu şekilde verebiliriz.

  1. Ahıska Sancağı: Güney, Kuzay, Ude, Kobliyan, Azğur, Altunkale, Oshe, Aspinza ve Çeçerek nahiyeleri.
  2. Hırtız Sancağı: Hırtız, Meşecavahet ve Bozmert nahiyeleri.
  3. Ahılkelek Sancağı: Akşehir, Tümük ve Niyaliskur nahiyeleri.
  4. Çıldır Sancağı: Canbaz, Kenarbil ve Kurdkalesi nahiyeleri.
  5. Poshov Sancağı: Güney ve Kuzay nahiyeleri.
  6. Bedre Sancağı: Bedre ve Kaşvet nahiyeleri.
  7. Penek Sancağı: Penek, Kemhis ve Peneskirt nahiyeleri.
  8. Ardahân-ı Büzürg Sancağı: Güney, Kuzay ve Meşe nahiyeleri.

Netice itibariyle târihî “Ahıska Bölgesi”nde kurulan “Ahıska/Çıldır Eyaleti”nin sancak sayısı ilk başlarda 7 olsa da, 1003/1595 tarihli tahrir defterinde bu sayının 8’e çıktığı görülmektedir. Daha sonraki tarihlerde ise “Eyalet”in sancak sayısı 13 ile 21 arasında değişecektir. (İnbaşı, 2006, ss. 78-82.)

2.2. Tahrir Defterine Göre Bölgede Türk Varlığı

XVI. yüzyıl Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi üzerine çalışma yapacak olan araştırmacılar için en önemli kaynaklardan biri şüphesiz tahrir defterleridir. Zira bu tahrir defterlerinin bölge tarihiyle ilgili geriye doğru târihî veriler de ihtiva ettiği âşikârdır. Bu bakımdan “Ahıska Tarihi” için de 1003/1595 tarihli Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıshâ tahrir defteri önemli kaynaklardan sayılmaktadır. Dolayısıyla bölge ile ilgili tutulan mezkûr tahrir defterinden hareketle Atabegler Yurdunun “dinî, etnik, kültürel, ekonomik” ve “sosyal” durumunu aydınlatmak mümkündür.

Biz bu araştırmamızda defterde geçen antroponim/kişi adları”ndan hareketle daha çok bugünkü “Ahıska Bölgesi”nin etnik kimliği hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Bu bağlamda 1003/1595 tarihli defterde geçen “kişi adları” da, bölgenin “etnik yapısı, dinî ve sosyal yapısı” hatta “hayat tarzı” hakkında önemli ipuçları barındırmaktadır.

Bugünkü taksimatta Gürcistan sınırları içerisinde kalan “Ahıska Bölgesi”ne, XVI. yüzyıl taksimatına göre hangi sancak ve nahiyelerin girdiğini tespit etmenin de yerinde olacağı kanaatindeyiz. Zira defterde geçen ve bugün de Ahıskalılar tarafından kullanılan “nahiye” ve “köy isimleri”nden hareketle bugünkü “Ahıska bölgesi”ne giren sancak ve nahiyeleri tespit etmemiz mümkün görülmektedir. Buna göre Ahıska sancağına bağlı “Güney, Kuzay, Ude, Kobliyan, Azgur, Altunkale, Oshe, Aspinza, Çeçerek nahiyeleri” Hırtız sancağına bağlı “Hırtız, Meşe-Cavahet, Bozmert nahiyeleri” ve Ahılkelek sancağına bağlı “Akşehir, Tümük, Niyaliskur nahiyeleri” kısmen de olsa bugünkü “Ahıska bölgesi”ni içine almaktadır. Bunun da 130. Numaralı Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska’da 15-140 sayfa aralığını, Cikia’nın matbû hâle getirdiği Defter-i Mufassal Vilâyet-i Gürcistan’da ise 19-262 sayfa aralığını ihtiva ettiği görülmektedir.

Defterde geçen bu adların sayfa numaralarının tespiti kolay olsun diye Tapu Tahrir No. 130’la birlikte Sergi Cikia’nın 1947’de matbû hâle getirdiği Tiflis baskısı da esas alınmıştır. Lakin Cikia’nın kendi yorumunu da katarak Arap harfleri ile yeniden dizdiği ve bu dizgi esnasında tebdîl ettiği bazı kişi adları, siyâkat hattının imkânları çerçevesinde yeniden yoruma tâbi tutulmuştur.

2.2.1. Müslüman Türk Varlığı

Devlet-i Aliyye’de tapu tahrir defterlerinin her ne kadar, vergileri toplamak için yapıldığı görülse de, tahrirler incelendiğinde işin bu kadar basit olmadığı anlaşılmakta ve bu defterlerin bölge halkının “dinî” (Müslüman, Hıristiyan, Yahudi) ve “mezhebî” (Sünnî, Şiî, Ortodoks) kimliği hakkında da önemli ölçüde bilgi verdiği görülmektedir. Nitekim İlhan’ın da ifade ettiği üzere, mufassallardaki “şahıs adları”ndan vergi mükelleflerinin mensup oldukları dinleriyle birlikte mezheplerinin de tespit edilmesi mümkündür. (İlhan, 2006, ss. 42, 50.)

Tahrir defterlerinde bazı hallerde kullanılan “veled-i, bin, birâderi” vb. yakınlık tabirlerinden de ailenin ve bölgenin “etnik köneni”nin tespit edilmesi muhtemeldir. Zira aynı evde veya ailede birden fazla evli veya bekâr (mücerred) er kişi var ise bunlar genellikle “veled-i, bin, birader-i, birader-i müşârün ileyh, oğli, toruni” ve “sâbi-yi” tabirleri ile rastımıza çıkarken, ayrıca cemaatler altında tescil edilen şahıslar ise “Okçu nâm, Utanmaz nâm, Bîcân nâm, Nasrullâh nâm, Keşiş nâm, Yuvâna nâm” gibi “nâm” takısı ile tanımlanırlardı. Bu bağlamda Ahıska tahrir defterinde “ibn” tabiri yerine daha çok “veled-i, toruni, sâbi-yi/çocuğu” tabirlerinin kullanılması kısmen de olsa bölge halkının “Türk” kökenli oldukları fikrini bize vermektedir.

Bütün bunlarla birlikte Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska tahrir defteri gibi “din” ve “mezhep” ayrımı yapılmayan defterlerde de, “şahıs adları”ndan hareketle bölge halkının “etnik, mezhebî” ve kısmen de olsa “siyasi” kimliklerinin tespit edilmesi mümkün görülmektedir. Nitekim stratejik bir mevkide yer alan “Ahıska Bölgesi”nin Safevîler ile Osmanlılar arasında sürekli el değiştirdiğini dikkate alırsak, Şiî Safevîlerin kullandığı “Pîr, Şah, Ali, Verdi” ile oluşan “Pîrqulu, Şahveli, Şahmurad, Nurali, Hüdâverdi” vb. şahıs adlarının da bölgede varlığı görülmektedir. (TTD, 1595, ss. 15-22.) Dolayısıyla bu ve benzeri şahıs adları iyice incelendiğinde bölgede siyasi veya sosyal baskıyla birlikte kültürel bir tesirin varlığı da dikkat çekmektedir. Böylece Doğu Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi “Ahıska Bölgesi”nde de “Şiî-Kızılbaş” kökenli adların yoğun olması gayet normal kabul edilmelidir.

Sünnî Müslüman şahıs isimlerinden hareketle “Ahıska Bölgesi”nde halk arasındaki genel dinî durum hakkında da bilgi edinmemiz mümkündür. Zira defterde Müslüman şahıs adlarının da var olması İslâm dinin Osmanlılar vasıtasıyla Ahıska bölgesine yeniden nüfuzunun bir emaresi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca buraya kadar anlattıklarımızdan Ahıska bölgesinin tamamen İslâmlaşmasının XVI. yüzyılın sonlarına doğru tekabül ettiği görülse de, mufassalda geçen “Abdullah, Emin, Muhammed, Murâd, Mansûr, Yusif/Yusuf, Hasan, Muhtar, İbrahim” vb. Müslüman köylü isimlerinden, bölgede hatırı sayılır “Müslüman Türk” azınlığın varlığı görülmektedir. Böylece son Atabegler Yurdundaki yönetici sınıfının 1578’de İslâm’la müşerref olduğu belirtilse de, halk tabakasının peyder pey de olsa İslâm’a geçtiği ve Müslüman isimler aldığı anlaşılmaktadır.

1003/1595 tarihli Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska tahrir defterine göre “Ahıska bölgesi”ndeki ister Sunnî isterse de Şiî olsun, bir kısım “Müslüman Türk Şahıs Adları”nı vermenin yerinde olacağı kanaatindeyiz. Zira bu isimlerin bir kısmının bugün Gürcistan bölgesinde kısmen değiştirilmiş şekliyle devam etmesi, “Ahıskalı Türkler” tarafından ise aynen kullanılıyor olması bir rastlantı olmasa gerektir. Bu da 1944’de kadar “Ahıska bölgesi”nde yaşayan halk ile 1003/1595’te kayda geçirilmiş halkın aynı olduklarını göstermektedir. Bununla birlikte defterde geçen bu şahıs adlarının, Gürcü yazarlarının aksine “Kıpçakların” bölgedeki varlığına ışık tutması hasebiyle önemi haizdir. Nihayetinde bu isimlerin bir kısmını şu şekilde verebiliriz:

“Murâdbahş, Rüstem, Ağdagül, Mansûr, Yaralı, Nurali, Şâhverdi, Şâhmurâd, Meyrali, Varzagül, İmrân, Mîrali, Murâd, Kûzen, Garib, Tural, Nûraziz, Mîrarslan, Zübde/Zübeyde, Çelebi, Şâhqulu, Şirin, Şâhvelî, Gördük, Nurullâh, Yûsip/Yûsif, Hüdâverdi, Zöhrab/Zürâb, İbrahim, İsrail, Yakub, Âzer, Ömürşâd, Diyarbeg, İlyas, Kimrûz, el-Yazâr, Şuşa, Mustafa, Muhammed, Hasan, Ramâz(a), Şermizân, İsmâil, Muhtâr, Zekeriya, Ka’ka/Gâgâ, Mikayıl, Rusif, Ahmed beg, Ahmed, Kasım, Ebıtâr/Ebter, İbrahim, Şâhin, Ebu Selâm, Badriye, Dergâh Ali, Ömer, Hacı Kerim, Emin, Ensârî, Nasruddevle, Ğulâm, Mansûr, İmran, Murâd, Nurali, Nuraziz, Miraziz, Alibeg vb. (TTD, 1595, ss. 15-33; Cikia, 1947, ss. 19-55.)

Netice itibariyle bu isimlerden anlaşılacağı üzere “Ahıska bölgesi”nde Hıristiyan Kıpçak vergi mükelleflerinin yanı sıra kısmen de olsa Müslüman Türk vergi mükelleflerinin de varlığı görülmektedir. Zira aşağıda da görüleceği gibi bölge halkının çoğunun Hıristiyan Türk/Kıpçak olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan “Hıristiyan Ortodoks” olmasına rağmen siyasî ve sosyal baskının tesiriyle Şiî ve Sunnî Müslüman isimler taşıyan “şahıs adları”nın da var olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Kıpçaklı Atabeglerden “Mîrzâ Çâpûk, Keyhüsrev/Keyhosro” ve “Manuçehr” gibi yöneticilerin, Hıristiyan olmalarına rağmen bu isimleri “Safevîlerin” tesiriyle aldığı anlaşılmaktadır.

2.2.2. Hıristiyan Türk Varlığı

Tahrir defterinde kaydedilen “Hıristiyan köylü vergi mükellefleri” adlarından, bunların XVI. yüzyıla kadar “Kuman/Kıpçaklardan Ortodoksluğu” devam ettiren ve XII. yüzyılda bölgeye gelen “Eski Kıpçaklar” ve “Yeni Kıpçaklar”ın bâkiyesi olduğu görülmektedir. Zira XII. yüzyılda “Gürcistan Coğrafyası”na kitleler hâlinde gelip yerleşmeye başlayan Kıpçaklar her ne kadar din değiştirmiş olsalar da, defterdeki kayıtlardan XVI. yüzyılda bunların izlerinin devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu da Kartvel/Gürcüler arasında din değiştiren Kıpçakların tamamen eriyip gitmediklerini göstermektedir. Diğer taraftan defterde Kıpçakların bölgeye gelip yerleşmelerinde ve Gürcistan siyasetinde etkili olan “Otrok/Atrak”, “Ak-Buga”, ve “Kubasar” gibi isimlerin yanı sıra yüzlerce Türk şahıs adının varlığı, “Ahıska Bölgesi”nin etnik kimliği hakkında önemli ipuçları vermektedir. (Kırzıoğlu, 1992, ss. 170-180.)

Ahıska Bölgesindeki Kıpçak unsurunu görmek istemeyen bazı Gürcü araştırmacılar, bu sefer defterde geçen isimleri ya tebdîl (Ağdagül-Ağdagüml, Mansûr-Mîsûr, Atabeg-Ananek gibi) etmişler ya da bu isimleri farklı yoruma tâbi tutmuşlardır. Bunlardan Marika Cikia mufassaldaki “Nurali, Murâd, İspendiyâr, Mirvelî, Pirsultan, Pirali, Sultan, Şehriyar, Şahveli, Keykubad” vb. Türkçe isimlerden hareketle bunların“kütüğe geçirilen Müslüman kişilerin adları olduğunu böylece bölge nüfusunun 1578’de İslâm’la müşerref olmasından sonra İslâmiyete ait isimlerin hızla yayıldığını” iddia etmektedir. (Cikia M. , 2002, s. 1520.) Bir diğer Gürcü araştırmacı Marine Janashia da “Ahıska Bölgesi”ni vatanlaştırma adına benzer bir görüş ileri sürmekte ve “Türkçe özel isimlerin bölgeye XVI. yüzyıldan itibaren nüfuz etmeye başladığını” belirterek indî bir yaklaşım sergilemektedir. (Janashia, 2010, s. 115-130.) Osmanlı döneminde bir gayrimüslim, İslâm dinine geçtiği zaman tahrirlerde baba adının “Abdullah” olarak değiştirildiğini dikkate alırsak, “Ahıska Tahrir Defteri”nde de “veledi Abdullah” kaydıyla yer alan “vergi mükellefleri”nin sayısının oldukça az olduğu görülmektedir. Ayrıca yeni Müslüman olanlara Türkçe kökenli isimler yerine dinî kaygı hasebiyle daha çok “Arapça kökenli isimler”in verildiği bilinmektedir. Böylece defterde geçen Türkçe isimlerin bölgede var olan Kıpçaklara ait olduğu anlaşılmaktadır.

Mufassalda “Ahıska Bölgesi”ne iskân ile ilgili her hangi bir kayıt yer almamaktadır. Bununla birlikte sancakların bir iskân yeri olmadığını yukarıda belirtmiştik. Bu kapsamda deflerde geçen “Yurdâna veled-i Demürçi, Badrî veled-i Gabriyel, Rubîn veled-i Oğlan(a), (Cikia, 1947, s. 195) Serfizân veled-i Emirkul, Rûsap veled-i Çarûh(a), (Cikia, 1947, s. 229)  Gögiçe veled-i Çelâb(a), Beşîr veled-i Mansûr(Cikia, 1947, s. 212)  Arslan veled-i Ağbuğa, Şîrâz veled-i Arslan, (Cikia, 1947, s. 233)  Songül veled-i Bayındur, Gâgâ veled-i Bayındur, Merâb Pasli toruni” (Cikia, 1947, ss. 236-237)  vb. isimler ile “Sülâle Nahırci/Çoban, Yusuf nâm, Hizâne nâm” ve “Sülâle nâm” (Cikia, 1947, s. 213)  şeklinde cemaatler adı altında tescil edilen isimler, yalnız bölgele var olan “Kıpçaklar” ile açıklanabilir. Diğer taraftan defterde “غونيه / Ğuniya” veya “غونيه نام / Ğuniya nâm” (TTD, 1595, s.18; Cikia, 1947, s. 26) gibi cemaat altında tescil edilen vergi mükelleflerinin varlığı, ilk başta “Konya”dan bölgeye iskânı akıllara getirse de bu “şahıs adları”nın sayısının az olması bu ihtimali doğrulamamaktadır. Zira bu şahıs adlarının az olmasının yanı sıra isim ile birlikte kullanılan bölgesel aidiyeti gösteren sıfatların, o kişiyi diğerlerinden ayırabilmesi için o çevrede az sayıda bulunduğunu göstermesi açısından önem arzetmektedir.

Defterde şahıs ismiyle kayıtlı bir kısım “lakap” ve “unvanlar” da “Ahıska bölgesi”nin XVI. yüzyıldaki “dili” ve “etnik kimliği” hakkında bazı fikirler vermektedir. Zira bu lakap ve unvanlar dikkatle incelendiğinde tamamının “Türkçe” olduğu hatta bugünkü “Ahıska ağzı”yla kayda geçirildiği görülecektir. Bunlardan “Demrürçi veled-i Demürçi, Dürk/Türk veled-i Kuyumci, Keşiş veled-i Kalaycı, (TTD, 1595, s. 49; Cikia, 1947, ss. 86-87) Mahrebil veled-i Pasli (veya Bâsıla), (TTD, 1595, s. 68; Cikia, 1947, s. 119) Hosrov veled-i Körhasan, (TTD, 1595, s. 74; Cikia, 1947, s. 132) Bayındur veled-i Usta” (TTD, 1595, s.124; Cikia, 1947, s. 231.) vb. şahıs adları dikkat çekmektedir.

Bu bağlamda Rásonyi’nin “Kuman Özel Adları” başlıklı makalesinde Kuman/Kıpçaklar arasında tespit ettiği yüzlerce kişi adından “Apa/Aba, Azgır/Azgur, Bay/Beg, Berk, Buga, Bugaç/Boğaç, Çıbuk/Çâbûk, Kaçmaz, Kaplan, Kara, Kaytar, Koç, Koçalı, Kurman, Kubasar, Kuman, Satan, Satuk, Tatar, Yolçi, Uzur/Oğuz” vb. olmak üzere kırk kadarının Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska tahrir defterinde de yer alması basit bir rastlantı olmasa gerektir. (Rasonyi, 1966-1969, ss. 78-144.)

Bununla birlikte defterde geçen “Bayındır, Kozan, Salur Kazan, Korkut, Bayrek, Kanduralı, Mamuk, Amiran, Boğaç, Ârız, Bîcan, Ak-Buga, Arslan, Ba(y)ram, Demür, Kuman/Kıpçak, Çâbûk, Demür, Goç/Koç, Kara, Gaga, Yarali, Turar, Turan, Yalguz, Manguberdi, Yüngül, Yaman” vb. isimlerin bir kısmının da “Dede Korkut Oğuznâmeleri”nde geçmesi, yine bölge halkının “etnik kökeni” hakkında bilgi vermesi açısından önem arzetmektedir. Hatta bu isimleri kullananların Oğuznâmelerden haberdar olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim Atabegler Yurduyla ilgili yapılan bazı araştırmalarda da “Atabeg, Anuk, Baba, Badur/Bahadır, Balaban, Berke, Barınbek, Budak, Çelebi, Doğtamış/Toktamış, Laçın, Baykara, Balaca, Emirhan, Urmaz, Yaramış” vb. isimlerin “vergi ödeyen Hıristiyan Kıpçaklar” olduğu belirtilmektedir. (Kırzıoğlu, 1992, ss. 177-180.)

Bütün bu mülâhazalardan sonra Ahıska bölgesinde 1003/1595 tarihli Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska tahrir kaydına göre “Hıristiyan Ortodoks Kıpçak Vergi mükellefleri”nin bir kısmını vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Böylece konumuz daha iyi aydınlanmış olacaktır.

“Yasa, Rüstem, Ağdagül, Yaralı, Nurali, Şahverdi, İsvender, Mirveli, Bekâr, Kakal, Mamuka, Varzal, Kandurali, Qorgul/Qorqora, Bayındır, Dural/Tural, İskender, Varzagül, Şâhkulu, Şirin, Zakaria, David, Semûn, Zöhrab, Bâdede/Baydede, İsrail, Âzer, İsfender, Sargis, Zersıba/Zerzîbâ, İlyas(a), Georgi, Mahrebil, Gogiça, Kukul(a), Kimrûz, İlya, Yasun, Nariman, Yurdâne, Şuşa, Badri, Kâkâ/Gâgâ, Aznavur, Kuba, Yuvana, Sâbi-yi, Sımada, Hosiya, Marya (TTD, 1595, ss. 15-18; Cikia, 1947, ss. 19-25), Sargis veled-i Atabeg, İmârendu Diger nâm, Varzal Melik, Devletyâr, Sû(r)zân, Tâşlıgül, Kulicân, Baytâr, Markos, Gülyasa nâm (TTD, 1595, ss. 89-94; Cikia, 1947, ss. 161-180), İsagül, Dûlenci/Dilenci, Melikzaden, Alikesâ, Kûrâ, Hocâdar veled-i Anbarcı, (TTD, 1595, ss. 108-119; Cikia, 1947, ss. 201-220), Kayser, Sürmeli, Râbıta, Keykubâd, Münâverdi, Câmsıpa, Bâdıla Veledi Lâlâ.” (TTD, 1595, ss. 129-140; Cikia, 1947, ss. 240-260.)

Netice itibariyle Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska’da yer alan “Hıristiyan köylü vergi mükellefleri” isimleri, mükerrerleriyle birlikte bu şekilde devam etmektedir. Bu şahıs adları iyice incelendiğinde özellikle de “el-Yasâ, el-Yazar, Gözel/Güzel, Hüdâverdi, Durali,  Eşîd(e), Cânkûl” vb. şahıs isimlerinden anlaşılacağı gibi birçoğunun “Türkçe kökenli” olduğu görülmektedir. Bu da, bugünkü Ahıska Bölgesi veya târihî Atabegler Yurdunda 1578’den önce de “Türk Dilli Hıristiyan bir halk”ın varlığını bir daha ispatlar mâhiyettedir. Nihayetinde defterde geçen Türkçe şahıs isimlerinden anlaşılacağı üzere Ahıska bölgesine yerleşen Kıpçaklar, her ne kadar dinlerini değiştirip mezhebî anlamda “Gürcü” diye telakki edilmiş olsalar da dillerini muhâfaza etmeyi başarmışlardır. Diğer taraftan Kıldıroğlu’nun da ifade ettiği gibi bugün Kafkaslar üzerinden gelip Karadeniz’e yerleşen halklar arasında “Gürcü” tâbir edilen toplulukların da büyük bir çoğunluğunun “Kıpçaklar” olduğu anlaşılmaktadır. (Kıldıroğlu, 2013, XVIII)

Ayrıca defterde, yukarıda zikri geçen “Türkçe kökenli şahıs adları”nın yanı sıra “İbrâm/Brâm, Yakob, Dâvid, Aznavur, Musâ Keşîş, Nârîn Dâvid, Gabriyel nâm, (TTD, 1595, s. 96; Cikia, 1947, ss. 173-175), Georgi, Teodor, Rûbîn” (TTD, 1595, s. 106; Cikia, 1947, s. 195) vb. gibi “İbrânice, Ermenice” ve “Gürcüce” kökenli şahıs adlarının da yer alması “Ahıska Bölgesi”nde başta “Kartvel/Gürcüler” olmak üzere az sayıda da olsa “Yahudî/Mûsevî” ve “Ermeniler”in yaşadığını göstermektedir.

SONUÇ

Deşt-i Kıpçak gibi geniş bir sahaya yayılan Kuman-Kıpçaklar, her ne kadar büyük bir step imparatorluğu kuramamış olsalar da, gerek bu geniş sahanın ve gerekse komşu memleketlerin tarihinde hem büyük rol icrâ etmişler hem de derin izler bırakmışlardır. Hem milattan önce, hem de milattan sonraki tarihlerde Türklerin Kafkasya’ya gelip yerleştikleri bilinmekle birlikte, özellikle de XII. yüzyılda Gürcü Kralı IV. David ve Kraliçe Tamara tarafından Kafkaslara davet edilen Kıpçakların da Kafkasya’nın Türkleşmesinde önemli rolünün olduğu bilinen bir husustur.

Her ne kadar bazı Kartvel/Gürcü tarihçiler Gürcistan Tarihi açısından Kıpçakların önemli icraatlarını görmezden gelseler de, başta anonim Gürcü kroniği Kartlis Chobreba olmak üzere Ermeni kaynaklarında da bölgeye davet edilen Kıpçakların faaliyetlerine ayrıntılı bir şekilde yer verildiği görülmektedir. Dolayısıyla Dünya tarihi için Türklerin yeri ne ise bugünkü Gürcü tarihi için de Kıpçak uruğunun yerinin aynı mesabede olduğu anlaşılmaktadır. XII. yüzyılda memlük sistemine benzer bir uygulamayla Gürcistan bölgesine davet edilen “Atrak, Kubasar, Kutlu Arslan, Şehinşâh, Zekeriya, ilk Atabeg İvane, Şalve ve Avak” gibi Kıpçaklı başbuğ ve komutanların Güney Kafkaslarda ne denli önemli roller icra ettiği bilinmektedir.

Selçuklular döneminde başta Atabegler Yurdu olmak üzere Gürcistan coğrafyasına büyük ölçüde Oğuz boylarının göçleri gerçekleşmiş olsa da, daha sonraki tarihlerde Hıristiyanlığı kabul eden Kıpçak boylarının bölgeye yerleşmesiyle Türkmenlerin birçoğunun buraları terk ettiği görülmektedir. Bilâhare 1268’de “Kıpçak Atabegler Hükümeti”nin kurulmasıyla da Ahıska bölgesinde hâkim gücün Kıpçaklardan müteşekkil olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun 1578 yılına kadar devam ettiği bilinmektedir. Bununla birlikte 1003/1595 tarihli Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska tahrir defterindeki şahıs adlarından anlaşılacağı üzere Ahıska bölgesinde az sayıda da olsa Türkmen grubunun varlığı kuvvetle muhtemeldir.

Kafkasya halklarından birini teşkil eden Ahıskalı Türklerin tarihinde “Kıpçaklar” ve “Kıpçaklı Atabegler” görmezden gelindiği için “Ahıska Bölgesi”nin tarihi farklı yorumlara tâbi tutulmuştur. Diğer taraftan Türk boyları içinde bu etnik grubun “Kıpçak boyuna” mı yoksa “Oğuz boyuna” mı mensup olduğu tartışması bazı çevrelerce hâlâ devam etmektedir. Bölgede hem milattan önce hem de milattan sonraki tarihlerde diğer Türk boylarıyla birlikte daha çok Buntürk/Kıpçakların varlığını dikkate alırsak bölge halkının çoğunlukla Kıpçaklardan müteşekkil olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan Gürcü araştırmacılar, Ahıska Bölgesi veya Atabegler Yurdu için tarihte kullanılan “Gürcü” mefhumunu târihî bağlanımdan ayrı kullanarak bölge halkının etnik yapısının bugünkü anlamda “Kartvel/Gürcü” olduğunu iddia etseler de, bu görüşün doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Zira dönemin dili dikkate alındığında kaynaklarda geçen “Gürcü” mefhumuyla sadece “Kartveller” değil, bölgede önemli nüfuza sahip olan “Kıpçaklar”ın da anlaşıldığı görülmektedir. Nitekim bugün Atabegler Yurdunun yanı sıra Kafkaslar üzerinden gelip Karadeniz’e yerleşen halklar arasında “Gürcü” tâbir edilen toplulukların büyük bir çoğunluğunun “Kıpçaklar” olduğu bilinen bir husustur.

Ahıska tahrir defteri ışığında incelediğimiz kadarıyla, 14 Kasım 1944 sürgünü sonrasında Ahıska bölgesine nispetle daha çok Ahıskalı Türkler diye bilinen bu “Türk” uruğunun menşei, diğer birçok Kafkasya halkları gibi “Kıpçaklar”a dayanmaktadır. Zira XII. yüzyılda Gürcistan’a davet edilen “Eski Kıpçaklar” ile “Yeni Kıpçaklar”ın, sadece bu devletin mukadderatını tayin etmekle kalmadığı, aynı zamanda batıya doğru yayılmaları neticesinde, Kuzey Doğu Anadolu/Atabegler Yurdu ve Doğu Karadeniz bölgesinde de günümüze kadar yaşayan antropolojik ve kültürel izler bıraktıkları görülmektedir. Özellikle Atabegler Yurduna yerleşen Kıpçakların, Kartli ve civarına yerleşen soydaşlarının aksine millî kimliklerini yitirmediği dolayısıyla Atabegler Yurdunun kültürel dokusunda bugün dahi izlerine rastlanılan eski “Türk isim”, “din” ve “dilini” bu yöreye hâkim kılmayı başardıkları görülmektedir. Ayrıca Ermeni ve Gürcü vakayinameleri”nde geçen Kıpçaklı Atabeglerin isimleri ile özellikle de Ahıska tahrir defterlerindeki kayıtlarda görülen çok sayıda Kuman-Kıpçak yer ve şahıs isimleri bu meseleyi daha da somutlaştırmaktadır.

Netice itibariyle 1578’de Osmanlıların bölgeye gelmesiyle zamanla Müslümanlaşan “Kıpçak” boyunun, Oğuz boylarının arasına karışarak bir daha bu isimde bir topluluk görülmeyecek şekilde eriyip gittikleri anlaşılmaktadır. Bu bağlamda bugün bâkiyeleri olan Ahıskalı Türkler için, Kıpçak ağırlıklı Kıpçak-Oğuz karışımı bir etnik grup (Ahıskalı Türk Topluluğu) denilmesinin daha uygun olacağı kanaatindeyiz. İlaveten bölge halkına muhtemel ki Kıpçaklara nispetle hâlâ “yerli” denilmesinin sebebi de bu mânada araştırılması gereken konulardandır. Zira bu yerli kavramı sadece Ahıska bölgesinde değil, târihî seyir içerisinde Ahıska’dan koparılmış, bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan ve tarihte kısa adıyla Atabegler Yurdu olarak bilinen “Kars, Ardahan, Artvin, Posof”ta da hâlâ kullanılmaktadır.

KAYNAKÇA

ARIKAN, Zeki, “Tapu-Tahrir Defterleri Yayınıyla İlgili Bir Tasarı”, Osmanlı Araştırmaları XIII, İstanbul 1993, ss. 69-74.

BARKAN, Ömer Lütfi, “Kanûn-nâme”, İA, İstanbul 1977, VI, 185-196.

BELDİCEANU, Nicoara, XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti’nde Tımar, 1. Baskı, çev., Mehmet Ali Kılıçbay, Teori Yayınları, Ankara 1985.

CİKİA, Marika, “Gürcistan Vilayetinin Mufassal Defterinde (1595) Kullanılan Öz Türkçe Adlar”, XIII Türk Tarih Kongresi: (4-8 Ekim 1999) Kongreye Sunulan Bildiriler, Cilt III/3, Ankara 2002, ss. 1519-1523.

DEDEOĞLU, Azad, “Ahıska Bölgesinde Kıpçakların Tarihi (XI-XVI. Yüzyıllar Arası)”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi SBE, 2018).

Defter-i Mufassal-i Vilayet-i Gürcistan, haz., Sergi Cikia, Gürcistan SSR Bilimler Akademisi, Tiflis 1947.

GÖYÜNÇ, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1969.

GÜMÜŞ, Nebi, “XVI. Asır Osmanlı-Gürcistan İlişkileri”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, 2000).

HALAÇOĞLU, Yusuf, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991.

İLHAN, M. Mehdi, “Mufassal Tahrir Defterlerindeki Adların Önemine Dair Bazı Örnekler”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt XXV, Sayı 40, Ankara 2006, ss. 41-58.

İNALCIK, Halil, “Kanunnâme”, DİA, İstanbul 2001, XXIV, 333-337.

İNBAŞI, Mehmet, “XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Çıldır Eyâleti ve İdarecileri”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, Erzurum 2006.

JANASHİA, Marine, “Gürcü Dilindeki Türkçe Kökenli Özel İsimler”, Türkoloji Dergisi, çev., Ali Ertuğrul, Cilt XVII, Sayı 2, Ankara, 2010, ss. 115-130.

KILDIROĞLU, Mehmet, Kırgızlar ve Kıpçaklar: IX. Asrın İkinci Yarısından XVI. Asra Kadar Kırgızlar ve Kıpçakların Etno-Siyasi İlişkileri, 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2013.

KILIÇ, Orhan, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin İdarî Taksimatı: Eyalet ve Sancak Tevcihâtı, 1. Baskı, Ceren Matbaacılık, Elazığ 1997.

KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Kars Tarihi I, 1. Baskı, Işıl Matbaası, İstanbul 1953.

KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Osmanlıların Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451-1590), 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993.

KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları’nda Kıpçaklar, 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992.

ÖZ, Mehmet, “Tahrîr”, DİA, İstanbul 2010, XXXIX, 425-429.

RASONYİ, Laszlo, “Kuman Özel Adları”, Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl III/VI, Sayı 3-6, Ankara 1966-1969, ss. 71-144.

ŞAHİN, İlhan, “Nahiye”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 306-308.

TTD. (1595), Defter-i Mufassal Livâ-yı Ahıska, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) Kuyûd-i Kadîme Arşivi, No. 130.

UYĞUR, Sinan, “1595 Tarihli Defter-i Mufassal-ı Livâ-i Ahısha’da Geçen Türkçe Kökenli Kişi Adları Üzerine”, Vakanüvis Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl 2, Kafkasya Özel Sayısı, Sakarya 2017, ss. 587-635.

ZEYREK, Yunus, Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, 1. Baskı, Pozitif Matbaacılık, Ankara 2001.

NOT: Makale, “Sürgünün 75. Yılında Ahıskalı Türkler” (16-17 KASIM 2019) Uluslararası Sempozyumda tebliğ metni olarak sunulmuştur. Ayrıca mezkûr tebliğin video kaydına buradan erişebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=g1yFDq14pPY&t=19s