azadzanavli @ hotmail.com

“Azadlığı istemirem zerre-zerre, qram-qram,

Kolumdakı zencirleri qıram gerek, Qıram! Qıram!..

Azadlığı istemirem bir hap kimi, derman kimi,

İsteyirem semâ kimi! Güneş kimi! Cahân kimi!..”

Dünyanın gözü önünde “(RUS) KIZIL ORDUSU”nun 20 Ocak günü Azerbaycan Türküne yaptığı zulüm ve katliamın ardından tam 29 yıl geçti ama hatıralar hâlâ dün gibi taptâze. Tarihe her ne kadar “KANLI YANVAR (OCAK) FACİASI” olarak geçse de, Rus tanklarına karşı gövdesini siper eden kahramanlar da unutulmamalı, rahmet ve minnetle yâd edilmelidir. Başka bir ifadeyle diyecek olursak; “ÇELİK ZIRHLI DUVARA” karşı siper edilen “İMAN DOLU GÖĞÜSLERİ” unutmamak, unutturmamak lazım gelir. Bu sebepledir ki, 1918’de “BAKÜ MUHAREBESİ”nde Azerbaycan Türkü’yle, ona imdâda gelen Anadolu Türk’ü askerlerinin can siperâne savaşarak şehid düştüğü yer, 1990’da “KARA OCAK” sonrası “ŞEHİTLER CENNETİ” anlamında “ŞEHİTLER HİYABANI” adını almış, tarihi şuur ve hatıralar her zaman için canlı tutulmuştur. Zira milletlerin hafızası olarak tarif edilen tarih, yaşayan bir olgudur. Tarihini bilmeyen milletler “TALİHSİZ” milletlerdir. Dolayısıyla tarih unutuldu mu tekerrürü kaçınılmaz hâl alır. İstiklâl şairimiz Mehmed Âkif ERSOY’un ifadesiyle:

“TARİHİ TEKERRÜR DİYE TÂRİF EDİYORLAR,

HİÇ İBRET ALINSAYDI, TEKERRÜR MÜ EDERDİ?..

Yakın tarihimizde yaşadığımız “15 TEMMUZ DESTÂNI” gibi, Azerbaycan Türklüğü de “İMPERİYA TANKLARI KARŞISINDA” can siperâne durarak o gün, kelimenin tam anlamıyla bir “DESTÂN” yazdı yani “TARİH” yaptı. Bu mânada tarih yapan kadar, bir sonraki nesillere aktarma adına onu yazan da önemlidir. Zira Mustafa Kemal ATATÜRK: “TARİH YAZMAK, TARİH YAPMAK KADAR MÜHİMDİR. TARİH YAZAN YAPANA SÂDIK KALMAZSA DEĞİŞMEYEN HAKİKAT İNSANLIĞI ŞAŞIRTACAK BİR MÂHİYET ALIR.” diyerek bu hakikate dikkat çekmektedir. Bu sebepledir ki, Mehmet Emin YURDAKUL:

“BIRAK BENİ HAYKIRAYIM, SUSARSAM SEN MÂTEM ET;

UNUTMA Kİ; ŞÂİRLERİ HAYKIRMAYAN BİR MİLLET,

SEVENLERİ TOPRAK OLMUŞ ÖKSÜZ ÇOCUK GİBİDİR.” diyerek bir milletlerin duygularına tercüman olan şairleri, kanaat önderlerini haksızlık karşısında haykırmaya, tarih yapmaya/yazmaya davet etmektedir.

PEKİ, 20 OCAK GÜNÜ NE OLMUŞTU?

O gün masum halk saldırıya uğramış, suçsuz insanlar kurşuna dizilmiş, TANKLARIN ALTINDA EZİLEREK şehid düşmüştü. Ama sonu ölüm dahi olsa doğru bildiği yoldan bir an geri durulmamıştı. Dolayısıyla 20 OCAK, AZERBAYCAN HALKININ TARİHİNDE, SADECE AĞIT VE ACI İLE HATIRLANACAK BİR GÜN DEĞİLDİR. Bu gün aynı zamanda “‘KAN’LA YAZILAN KAHRAMANLIK DESTÂNI”nın yazıldığı gün, Azerbaycan Türklüğünün 70 yıllık esaretten kurtuluşu, şan ve şeref günü olarak bilinmelidir. Nitekim o gün; “NE YATMISAN, QOCA VULKAN, SENİNLEYEM! / AYAĞA DUR, AZERBAYCAN, SENİNLEYEM” diyen şairlerin harayına “HAY” verilmiş ve Azerbaycan halkı tek bir yürekle Kızıl Orduya:

“DUR YOLCU!..

UNUTMA Kİ BURASI TÜRK’ÜN YURDU!..  

GİT SÖYLE KOMUTANINA BİZ SULHU ÇOK SEVERİZ,

LÂKİN HARBE GİDERSEK, İNSAN DEĞİL EJDERİZ.” dercesine tokat gibi karşılık vermişti. Bu anlamda “20 OCAK AYNI ZAMANDA BİR ÖZGÜRLÜK SAVAŞI VE YENİDEN DOĞUŞTUR”.

1990 yılının 20 Ocağı, yaklaşık 70 yıl aradan sonra Azerbaycan Türklüğünün bağımsızlık ve istiklâle giden yolda verdiği ilk şehitlik zirvesiydi. Zira sömürgeci düşünceye karşı bağımsızlık savaşı veren milletlerin, özgürlüklerini kazanmak için sancılı dönemlerden geçtiği bilinen bir gerçektir. Azerbaycan Türkleri de “BU KARANLIK GECENİN VAR BİR SABAHI” diyerek bu mücadeleden asla vazgeçmemiştir. Şairâne bir ifadeyle haykıracak olursak:

“GÖZ YUMMA GÜNEŞTEN, NE KADAR NÛRU KARARSA,

SÖNMEZ EBEDÎ, HER GECENİN GÜNDÜZÜ VARDIR…”

Bu kapsamda “GECENİN GÜNDÜZÜ”nü görme adına Azerbaycan halkı 1980’lerin sonlarına doğru Sovyetlerin işgalinden kurtulmak için “MİLLİ MÜCADELE”ye başladı. Bununla birlikte “Ermeni Taşnakları”yla yaşanan Karabağ sorunu ve bu sorunda Rusların her zamanki gibi Ermenistan’a destek vermesi, Azerbaycan’da Sovyetlerden ayrılma isteğini ve milliyetçiliği tetikleyen unsurlar arasında yer almaktaydı. Bu münasebetle 1987’de Azerbaycan’da “YENİ BİR UYANIŞ, MİLLİ UYANIŞ” başlamış oldu. Dolayısıyla halk sokaklara çıkarak Karabağ’ın Ermenilere verilmesine karşı Sovyetler aleyhine sloganlar atmaya başlamıştı. Buna rağmen Resmi Moskova bu olayları ciddiye almadı.

1989 senesinin son aylarında Azerbaycan’da halk harekâtı daha da güçlendi ve bu kitle EBÜLFE(Y)Z ALİYEV nâm-ı diğer “BEY” yani “ELÇİBEY” başkanlığındaki “HALK CEPHESİ” safında bir araya geldi. Zira kendi ifadesiyle diyecek olursak “O İSTEYİRDİ Kİ; BU HALK SADECE DÜĞÜNLERDE DEĞİL, HER ZAMAN ‘BEY’ OLSUN.” O yüzdende özgürlük kaçınılmazdı. Özgürlük nâmına halka hitâp eden ELÇİBEY, “MİLLET ŞARKISI”nı terennüm ederek her fırsatta şöyle haykırıyordu:

“ZULMÜN TOPU VAR, GÜLLESİ VAR, KAL’ASI VARSA,

HAKKIN DA BÜKÜLMEZ KOLU, DÖNMEZ YÜZÜ VARDIR;

MİLLET YOLUDUR, HAK YOLUDUR TUTTUĞUMUZ YOL!

EY HAK, YAŞA, EY SEVGİLİ MİLLET, YAŞA, VAR OL!..”

Mezkûr harekâtın karşısını almak amacı ile Ruslar 19 Ocak 1990 yılında Azerbaycan’a ordu yürüttü. 19 Ocak’ı 20’ne bağlayan gece Bakü’de SOVYET ORDUSU tarafından acımasız “20 OCAK KATLİAMI” gerçekleştirildi ve bu katliam sonucu binlerce yaralı olmakla, yüzlerce Azerbaycan Türkü şehit edildi. Öte yandan başta Dünya olmak üzere halka duyurulmaması için 19 Ocak gecesi saat 19.27’de tek yayın organı olan “AZTV YAYIN KULESİ”nin patlatılması, aslında bu katliamın daha önceden planlandığını göstermekteydi. Bununla birlikte KIZIL ORDU saflarında ERMENİ ASKERLERİNİN varlığı, elektrik trafolarının patlatılması sonucu hastane elektriklerinin gitmesi, sivil halka TIBBİ MÜDAHALE eden doktorların öldürülmesi “OCAK KATLİAMI”nın vahâmetini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Zîrâ Azerbaycanlı genç tarihçi Dr. Elçin NECİYEV o gece yaşananları şöyle özetlemektedir: “OCAK 1990’A GELİNDİĞİ ZAMAN AZERBAYCAN GENELİNDE SİYASİ TANSİYON ARTMIŞ, 20 OCAK’TA TANKLAR BAKÜ SOKAKLARINDA VE DİĞER BÖLGELERDE AYAKLANAN HALK ÜZERİNE SALDIRIYA GEÇMİŞTİ. BU SALDIRI SONUCU 133 KİŞİ TANKLAR ALTINDA KALARAK FECİ ŞEKİLDE CAN VERİRKEN, 611 KİŞİ DE YARALI OLARAK TESPİT EDİLDİ. ASLINDA ÖLEN İNSANLARIN BU KADAR AZ GÖSTERİLMESİ DE BİR SİYASET SONUCUYDU. ÇÜNKÜ SOVYET ANAYASASINA GÖRE ÖLÜ SAYISI 150’Yİ GEÇMESİ HALİNDE DEVLET BAŞKANIN DEĞİŞMESİ GEREKMEKTEYDİ.”

Tüm bu zorlu mücadeleler sonucunda halk, “AZERBAYCAN SOSYALİST CUMHURİYETİ”ne son verdi ve 18 EKİM 1991 TARİHİNDE AZERBAYCAN HALKI İKİNCİ DEFA BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞTU. Böylece ilk Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin (1918) kurucusu Mehmet Emin Rasulzâde’nin yıllar önce söylediği: “BİR KERE YÜKSELEN BAYRAK, BİR DAHA İNMEZ” sözü yeniden tahakkuk etmiş oldu.

Yapılan seçimler sonrası Ebülfez ELÇİBEY Cumhurbaşkanı seçildi. 1993 yılında Ebülfez ELÇİBEY’in iktidardan uzaklaşmasıyla Haydar ALİYEV iktidara geldi. 2003 yılı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise oğlu İlham ALİYEV, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 4. Cumhurbaşkanı seçildi. Halen de Cumhurbaşkanlığı devam etmektedir.

Neticede itibariyle yıllarca Çarlık Rusya esaretinde kalan ve yaklaşık 70 yıl Sovyet yönetimi altında sırasıyla “‘BAĞIMSIZ AZERBAYCAN DEVLETİ YÖNETİMİ’ne son verilen, KOLEKTİFLEŞME (KOLHOZ) ADI ALTINDA KÖY GELİR KAYNAKLARI DAĞITILAN, özel mülkiyeti ilgâ edilen, zengin şahısları hapislerde yatan, İLİM ADAMLARI (AYDINLARI) ŞEHİD EDİLEN, eski elyazmaları imhâ edilen, İKİ KEZ (1926/1939) ALFABELERİ DEĞİŞTİRİLEN, halkın adına ‘TÜRK’ yerine ‘AZERÎ, AZERBAYCANLI’ tabirleri kullanılan, millî şuûr ve kimliğin unutulması siyaseti takip edilen” Azerbaycan halkı, o gün gûr bir sadâyla bir daha söyle haykırmıştı:

“SƏNDƏN ÖTRÜ CAN VERMƏYƏ CÜMLƏ HAZIRIZ!

SƏNDƏN ÖTRÜ QAN TÖKMƏYƏ CÜMLƏ QADIRIZ!

AZƏRBAYCAN! AZƏRBAYCAN!..”