azadzanavli @ hotmail.com

TİKA (Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı), TÜRKMEK (Uluslararası Mesleki ve Teknik Eğitim Projesi), İTO (İstanbul Ticaret Odası), AHEDER (Ahıskalı Eğitimciler Derneği) ve İGEDER’in (İstanbul Gönüllü Eğitimciler Derneği) işbirliğiyle gerçekleştirilen “ULUSLARARASI AHISKALI EĞİTİMCİLER BULUŞMASI (02-27 Ocak 2017)” programı kapsamında İstanbul’u teşrif eden eğitimcilerimizin yaklaşık bir aylık programlarının “İSTANBUL AYAĞI” 26 Ocak 2017 itibariyle sona erdiğini daha önce söylemiştik. Mezkûr programın ikinci ayağı olan beş günlük “ANAVATAN AHISKA” programı ise 27 Ocak’da başladı ve 31 Ocak 2017’de son buldu.

Asıl amaç “GÖNÜL KÖPRÜLERİ KURMAK,” olmakla beraber öğretmenlerimiz İstanbul’da yaklaşık bir ay boyunca “MESLEKİ EĞİTİM” aldılar, her tarafı tarih kokan şehr-i İstanbul’un tarihi mekânlarını, bazı resmi kurum ve kuruluşları ziyaret ettiler.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Program, İstanbul ve Ahıska (İstanbul Kilidi) olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı. Dolayısıyla İstanbul ayağı tamamen seminer ve mesleki dersler, anavatan Ahıska ayağı ise tamamen tarihi mekânları geziden ibaretti. Karlı ve kârlı bir hava’da aynen İstanbul gibi her tarafı tarih kokan “LİVÂ-YI AHISKA”da da kelimenin tam anlamıyla “AÇIK HAVA TARİH DERSİ”ndeyik. Ahıska’da ki rehberimiz Zanavli Bayram KOÇALİYEV kardeşimizin facebook “Ahıska Türkleri” sayfasından (grup) canlı yayımı ise programa başka bir renk katmıştı. Orada olduğumuz zaman zarfında Dünya’ya açılan penceremiz oldu âdeta. Programın canlılığına farklı bir canlılık kattı.

Evet, 26 Ocak 2017 gecesi  proje koordinatörü Yahya KEMAOĞLU hocamız, 21 öğretmen ve bendeniz olmakla “İSTANBUL’DAN ‘İSTANBUL’UN KİLİDİ’NE DOĞRU” yol aldık. Hayâlî Ahıska’dan  reali Ahıska’ya doğru yol almıştık. Ahıskaya ilk giden hocalarımızın heyecanı gözlerinden okunuyordu. Çocuk gibi sevinmenin haklı heyecanını yaşıyorlardı. Çünkü hocalarımızın çoğu hiç görmemişti Ahıskayı. Oraları nine ve dedelerinin anlattıklarından sevmiş ve hayallerimizde bir Ahıska şeması oluşturmuşlardı. Gözler nemli ve ufukta herkes şu soruyu cevaplamaya çalışıyordu âdeta: “ACABA HAYALLERİMİZDE Kİ AHISKA İLE GÖRECEĞİMİZ AHISKA NE KADAR ÖRTÜŞECEKTİ?” Bu duygu ve düşünceler zihnimizi tırmalarken arka taraftan “SEFER DÜŞTÜ GÜRGİSTAN’A” diye bir ses yükseldi. Bu ses bendenizi daha derin duygulara garketti ve gönlümden şu mısralar süzüldü:

SEFER DÜŞTÜ GÜRCİSTAN’A,

AHISKA HEM ANAVATANA...

AHISKA Kİ; İSTANBUL KİLİDİ,

ÖYLE DER HEM ZEKİ VELÎDÎ... (Yani, Türk Tarihçi ve Türkolog, Zeki Velidî TOGAN [1890 - 1970])

Bugün her ne kadar hakkıyla tanınmasa da, hem “İSTANBUL KİLİDİ” hem de “ANADOLU’NUN EŞİĞİ” Ahıska öyle bir yer işte. Ahıska Devlet-i Âliye’den ayrılınca dönemin şairi halkını “GÖNÜL EHLİ  (EHL-İ DÎL)” diye telakkî ederek şöyle dememiş miydi?:

“AHISKA GÜL İDİ GİTTİ,

BİR EHL-İ DÎL İDİ GİTTİ…

SÖYLEYİN SULTAN MAHMUD’A,

İSTANBUL KİLİDİ GİTTİ.”

Bu, bendenizin ilk Ahıska ziyareti değildi. Daha önceleri de Bölge’de bulunduğumuz için bu yazımızın giriş kısmını biraz da mukayeseli şekilde kaleme almak istiyoruz.

İlk ziyaretimiz 25 Kasım 2009 Kurban bayramı arifesinde olmuştu. Ahıska’ya “Posof Türk Gözü Sınır Kapısı”ndan girmiş ve sınırda dört saat bekletilmiştik (Geniş bilgi için bkz: http://www.ajansahiska.com/makale/65-yil-sonra-ahiskada-kurban-bayrami_m10.html).

İkinci ziyaretimiz de ise 27 Kasım 2015’de “Ahıskalı Gençler Birliği”yle aynı güzergâhı takip etmiş, bu sefer beş saat sınırda bekletildikten sonra “yalnız yarın geçebilirsiniz vaadiyle” o geceyi Posof’da geçirmek mecburiyetinde kalmıştık (Geniş bilgi için bkz: http://www.turkata.com/2016/01/ahiskaya-uzanan-dostluk-koprusu.html).

Üçüncü ziyaretimiz ise 03-10 Mayıs 2016 tarihleri arasında Kırgızistan’dan gelen yaklaşık 40 kişilik Ahıskalı amca ve dedelerle birlikte olmuştu vatan Ahıska’ya. Bu ziyaretimiz uçakla Tiflis üzerinden gerçekleştiği için her hangi bir problemde söz konusu değildi. Bu ziyaretimiz esnasında da Ahıska’ya ilk gelen amca ve dedelerimiz vardı. Özellikle de “Sürgünün Canlı Şahidi” olan, o acı hatıraları bu günkü gibi hatırlayan, şuan ise Kırgızistan’da meskûn dedelerimizin anıları dinlenmeye değerdi. Bu ziyaretimizin de bir kısmı “youtube video paylaşım sitesi”nde faydalı olur düşüncesiyle yayımlanmıştır. (https://www.youtube.com/watch?v=bU8X2OTMekQ).

Bu kısa ayrıntıdan sonra yeniden asıl konumuza dönecek olursak, mezkûr Ahıska ziyaretimiz de yine uçakla Tiflis üzerinden oldu. İki saat 50 dakikalık uçuştan sonra 27 Ocak sabaha karşı Tiflis havaalanındaydık. Havaalanında bizleri “Gürcistan Ahıskalı Öğrenciler Sorumlusu” Halil SARVAROV kardeşimiz karşılayarak kalacağımız yerlere yerleştirdi. Kendisi Azerbaycan’dan gitmiş Tiflis Devlet Üniversitesi”nde “Hukuk Eğitimi” görmekteydi.

27 Ocak 2017 Cuma günü 1811 yapımı, iki mihraplı “Tiflis Cuma Mescidi ve Nari Kala” başta olmakla Tiflis’in bazı tarihi mekanlarını ziyaret ettik. Daha önceleri iki ayrı Mescit olan “Tiflis Cuma Mescidi,” birleştirilerek tek Camii haline getirilmiş. Tarihî Mescid 1860’larda ise meşhur Azerbaycanlı iş adamı ve hayır sever “Hacı Zeynelabidin TAĞIYEV (1821-1924)” tarafından restore edilerek bugünkü halini almış. Akşam üzere ise Kafkasya’daki ilk yükseköğrenim kurumu olarak bilinen “İvane Javakhishvili Tiflis Devlet Üniversitesi”nde “Üniversite Tarihi,  Faaliyetleri ve Talebe Kabulu” ile ilgili bize özel hazırlanmış seminere katıldık. Çogunluk Rusça bildiği için seminerlerin sunumu da Rusça olarak yapıldı.

Akşam yemeğini yedikten sonra Tiflis’ten Ahıska’ya doğru yol aldık. Yaklaşık üç buçuk saat sonra geçe geç saatlerde Ahıska’ya sâlimen vardık. Ahıska kalesinin gece manzarası âdeta büyülemişti bizleri. İhtişâm dolu kaleyi ilk gören gözler “yarın erken açılsa da bir an evvel gidip görsek” dercesine ufka bakıyordu.

Ahıska’da daha önce de kaldığımız “white house” isimli bir otele yerleştik. Yarın ilk işimiz Ahıska Kalesini ziyayet olacaktı. Ahıska’ya muhteşem bir hava hâkimdi. Dağları, taşları her tarafı kara bürünmüş, bembeyaz gelinlik gibi âdeta gülümsüyordu bizlere. Merhum Ninemden duyduğum “Ahıska Hatıraları” canlandı zihnimde. Ahıska (Kavkaz) kışından da hep övgüyle bahsederdi ninem. Özellikle de “her ne  kadar sıçaklık sıfırın altına düşse de hiç soğuğu hissetmediklerini” de ilave ederdi. Orijinal şekliyle ifade edecek olursak: “Ahıska’nın kışı sertti ama bizi  hiç kesmezdi (ısırmazdı, dişlemezdi) oğul!” derdi. Daha sonra Ahıska’nın Coğrafi Koşulları” hakkında bilgi edinirken Ninemi doğrular mahiyette şu cümlelere de rastlayacaktık: “Ahıska Bölgesinin altı ay süren kar yağışı ve -20 dereceye varan sıcaklığıyla ifade edilebilecek olan sert iklimi, bölgenin, ‘Gürcistan Sibirya’sı’ olarak tanınmasına yol açmıştır.” İklimi sert ama insanları sıcaktı (ehl-i dîl idi) elbet.

27 Ocak 2017 Cumartesi günü ikiye kadar yavaş-yavaş, ağır-ağır “Ahıska (Rabat) Kalesi, Ahmediye Camii ve Külliyesini” ziyaret ettik. Nice savaşlara şahitlik etmiş bu muhteşem “Kale, Ahmediye Camii ve Külliye” karlı bir günde de gerçekten görülmeye değerdi. O savaşlardan bir tanesini ve Ahıskalıların kahramanlıklarını John F. BADDELEY, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil” isimli eserinde şöyle tasvir etmektedir: “Kendi mahallî liderleri tarafından yönetilen Ahıskalılar, çok savaşçı ve korkusuz, enerjik insanlar olarak ün salmışlardır. Rus kuvvetleri, Ahıska’yı kuşatmaya başladılar. Bu insanlar, Ruslara gülerek kendilerine olan güvenlerini şu şekilde açığa vuruyorlardı: ‘Siz gökyüzündeki ay’ı Ahıska’nın camisindeki hilâlden çok daha kolaylıkla sökebilirsiniz!’ Genç ihtiyar şehir halkı büyük bir cesaretle savaştılar.”

Kalenin giriş kısmında eğitimcilerimize gezeceğimiz yerlerle ilgili kısaca bilgi verildikten sonra ziyarete başladık. Stratejik bir mevkide bulunan “Ahıska Bölgesi’nin, Hırtız ve Azgur Kaleleri” gibi önemli kalelerinden birisiydi kal’a-yı Ahıska. Tarihçilerin de teyit ettiği gibi; “Ahıska, stratejik ve ticari konumda olup Osmanlı yolunu Kafkaslara ve Orta Asya’ya” açmaktaydı. Nitekim önemi dillere destan Ahıska’yı, XVII. Yüzyıl meşhur seyyahı Evliya ÇELEBİ; “Taş bir kale, kale içinde 1100 kadar toprak ev, pek çok cami, hamam, medrese ve han” diye tasvir ediyordu. Mimari eserler arasında ise; AHMEDİYE CAMİİ, MEDRESE ve SEBİLİ BİR KÜLLİYE”yi saymaktaydı ünlü Seyyah. Nemli ve bir o kadarda heyecanlı gözlerle etrafı süzüyor, tarihin derinliklerinde yüzüyorduk âdeta...

Ahıska Kalesi’nin “Ahmediye Camii” olan kısmına biletle girdik. Merdivenleri yukarı çıkarak sağ taraftan ilerlemeye devam ettik. Tarihi Camiye yaklaştıkça heyecanımızda giderek artmaktaydı. Hemen herkes fotoğraf makinelerine sarılmış o tarihi yerleri resmediyordu. Sağ taraftan kale dibiyle ilerlerken eğitimcilerimizin özellikle görmesini istediğimiz, bizlere bir şeyler haykıran “Mezar Taşları Kitabeleri”ne de uğradık. Daha önceleri Camii civarında olan bu mahzun kitabeler muhtemeldir ki, restore sonrası kale duvarlarının dibine nakledilmişti. Okumaya çalıştık ama maalesef birçoğunun tarih kısmı ya bozulmuş ya da kırılmıştı. Kasıt var mı bilemeyiz ama kırık dökük de olsa hâlâ muhafaza edilmesi sevindirdi bizleri. Bir tanesini okuyacak okursak üzerinde şöyle yazıyordu: “El-Merhum, el-Mağfur İla Rahmeti Rabbih’il-Ğafûr. Ferhat bin Raşid ruhu üçün Fâtiha. Hicri 1336 / Miladi 1917.” Soldan ilerleyerek Tarihi Müze ve Ahmediye Camiine doğru yol aldık.

Önce Ahmediye Camii’nin kıble yönünde yer alan “İvane Javakhishvili Tarihi ve Arkeoloji Müzesi”ni ziyaret ettik. İçerisinde arkeolojik kazı esnasında çıkarılmış Bölgeyle ilgili bazı tarihi objeler yer almaktaydı. Resim çekimine izin olmadığı için her hangi bir görüntü alamadık.

Müze sonrası sabırsızlıkla beklediğimiz Ahmediye Camii ziyaretine yöneldik. Camii içerisinde girdiğimizde ise Tarihi Camiiyle ilgili bilgilerimizi hocalarımızla yerinde paylaştık. Şöyle ki; Türk mimarlık şaheserlerinden birini teşkil etmekte olan AHMEDİYE CAMİİ, Ahıska Atabekleri’nden HACI AHMET PAŞA tarafından 1749’da Ahıskalı ustalara “İSTANBUL SELÂTİN CAMİLERİ” emsal teşkil edilerek yaptırılmıştı. 1828 Ahıska felâketi sonrası Ruslar tarafından, Camii’nin “Minaresi” sökerek kiliseye çevrilmiş, içindeki kütüphanede bulunan ARAP, TÜRK ve FARS dillerinde çeşitli ilmi eserlerin tamamı “Sankt-Petersburg Doğu Elyazmaları”na nakledilmişti. Azerbaycanlı şair ve mütefekkir A. Ağa BAKIHANOV bu eserlerin sayısını liste şeklinde 148 olarak verse de, kanaatimizce daha fazladır. Çünkü ecdâd’dan edindiğimiz şifahi bilgide ise birkaç deve dolusu kervan denilmektedir. 14 Kasım 1944 Ahıska Sürgünü sonrası ise camii maalesef müzeye çevrilmiştir. Hâlen de müze işlevini devam ettirmektedir.

Ahmediye Camii daha sonra Gürcistan yönetimi tarafından restore edilmiş 16 Ağustos 2012’de dönemin Cumhurbaşkanı Mikhail SAAKAŞVİLİ’nin; Akhaltsikhe/Ahıska Gürcistan’ın en önemli tarihî ve turistik merkezi olacaktır. Çünkü burası Avrupa’nın en iyi yerlerinden biridir” ifadeleriyle görkemli bir şölenle açılmıştı ama ne yazık ki, tarihi Camii yine minaresiz görünümüyle ziyaretçilerini karşılayacaktı.

 Yeri gelmişken şunu da özellikle hatırlatmak isteriz ki; tarihi eserler bir milletin “mührüdür” aynı zamanda. Tarih sahnesinden geçerken “Mezar Taşları”yla, “Camii” ve “Kitabeleri”yle İZ BIRAKAN” bir toplum, kolay-kolay unutulamaz, unutturulamaz. Bunun içinde bir milletin kültürünü yansıdan eserlere saygı duyulmalı, yok edilmemelidir düşüncesindeyiz.

Ahmediye Camii’nin sağ tarafında yer alan ve nice ilim adamlarının yetişmesine vesile olan “Ahmediye Külliyesi”nin tüm odalarını teker-teker dolaştık. Hücreleri dolaşırken birçok ulemayla birlikte “Şehrî Efendiyi” de rahmetle yâd ettik. Şair’in:

“MUHE ZİYNETLİDİR, İLİM DURAĞI,

DEVLET BULDU YAKİN İLE IRAĞI…

EFENDİ HAZRETİM DİNİN ÇIRAĞI,

DESTİNİ BÛS EDİP (ELİNİ ÖPÜP) VAREM KEHVAN’A.” diye ifade ettiği “Muheli Şehrî Efendiyi.” Yani İstanbul’u Ahıska’ya taşıyan Şehrî Efendi…

Halk arasında kendisiyle ilgili şöyle bir menkıbe dolaşmaktadır: “Ahıska’dan birisi eğitim için İstanbul’a gider ve bir Medreseye kaydolmak ister. Orada sorarlar kendisine nereden geldin diye? İlim âşığı zât Ahıska’dan deyince huzurda var olan hocalar adeta donup kalır. Tabii Ahıska deyince bugünkü gibi “Alaska” anlaşılmıyor. İlmin merkezi Ahıska anlaşılıyordu elbet. İlim talep için giden şahıs meraklı gözlerle ne olup bittiğini öğrenmeye çalışırken, Medrese hocalarından birisi bu sessizliği bozar ve mânâ yüklü cümleyle tâlib-i ilmi geri göndererek böylece ilk dersini de vermiş olur:

‘Sen bilmez misin ki ‘Muheli Şehrî Efendi’ İstanbul’u Ahıska’ya götürdü evlat.’ Bir hocamızın da ifadesiyle “Sâlimen (sağ-salim) gelen bu zat, kısa süre içerisinde gânimen (bilgi yüklü) geri döner.”(NOT: Şehrî Efendinin oğlu Ahmet Efendi Stalin Dönemi Sovyet Rejiminden gınâ gelerek Türkiye’ye yerleşiyor (sığınıyor) ve Kars İli Susuzluk İlçesinde bir süre imamlık yapıyor. Ahmet Efendinin iki oğlu, iki kızı şu anda İstanbul’da yaşamaktadırlar. [Bkz: http://www.ahiska.org.tr/?p=377]). Ama ne yazık ki Külliyenin bu hücreleri Çar Rusya’sı döneminde bir müddet hapishane olarak kullanılmıştır.

Daha sonra Ahıska Kalesinin tam uç kulesine çıktık. Oradan hem Ahıska Şehrini, hem Ahmediye Camiini, hem Kalenin tamamını kuş bakışı seyrettik. Bu ihtişam karşısında heyecanlanan hocalarımızın ricası üzerine Bayram KOÇALİYEV kardeşimizde olurunu alarak “koro şeklinde” şu meşhur şiiri terennüm ettik:

“AHISKA KALESİ YÜKSEKTEN BAKAR,

KÜR NEHRİ AHISKAM SİNENDEN AKAR.

SENİN GARİPLİĞİN İÇİMİ YAKAR…

DAMARLARIMDA AKAN KANIMSIN BENİM,

AHISKAM, AHISKAM, AHISKAM BENİM…”

Böylece bu âb-ı hava içerisinde “Ahıska Kalesi Ziyareti”mizi sonlandırdık. Kaleden koşar adımlarla inen hocalarımızın sevinci görülmeye değerdi.

Öğle yemeği sonrası ise Ahıskalı Türklerin Trenlerle Sürgün edildiği “Tavarni Bölgesi”ne gittik. Orada da duygu dolu anlar yaşandı. Hocalarımızın hüznü gözlerinden okunuyordu. Tavarni Bölgesinin hüzünlü tarihinden bahsettik. Zaman tüneliyle 1944’de giderek soğuk bir havada sürgün edilen ecdadımızın duygularını karlı havada yaşamaya çalıştık. Dönüşte Ahıska’da eğitim gören arkadaşlarla buluştuk. “Samtskhe-Javakheti (Ahıska) Devlet Üniversitesi”nde YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı) destekli 57 öğrencimiz farklı alanlarda eğitim aldığını öğrendik. Sekiz öğrencimiz ise Tiflis’te eğitim görmektedir. Böylece ilk günü nihayete erdirdik.

Günün akşamı 19.00 - 21.00 arası ise Samtskhe-Javakheti (Ahıska) Devlet Üniversitesi” Rektörü Merab BERİDZE’yle kendi odasında Üniversite Gazetesi ve Yerel Gazete için röportaj gerçekleştirdik. Proje sorumlusu Yahya KEMALOĞLU kardeşimiz olduğu için sorular daha çok ona yöneltiliyordu. Merab BERİDZE Ahıska ziyaretine gelen öğretmen kadrosundan memnuniyetini dile getirdi. Hatta “siz bizi, bizlerde sizi daha iyi tanıyoruz” diye de bir ibare kullandı. Dolayısıyla “Vatana Dönüşü” bir araya gelirsek bizler çözeriz demeye getiriyordu sözü. Çünkü bizler nasıl olsa aynı coğrafyanın insanlarıydık.

Sonrasında ise Sn. BERİDZE “bizim Meshi olduğumuzu, Müslüman Gürcüler olduğumuzu, hatta lidersizlik yüzünden sürgüne maruz kaldığımızı” söyledi. Bunlar kulağa hoş gelen laflardı ama gel bakalım ki tarihi veriler doğrular mı? Elbette ki hayır… “Göz yummakla aydınlığın yok olmayacağını” kendisi de biliyordu. Bizler ise kendisine yeteri cevaplar vermekle beraber daha çok dostluk üzerinde durduk.

Netice itibariyle röportaj sonrası şunu bir daha anladık ki “her bir Ahıskalı kendi köyü ve Ahıska Bölgesi hakkında” yeterince donanıma sahip olmalıdır. Bu elzemdir. Hatta bunu kendisine vazife edinmeli. Daha da ileri gidecek olursak ecdâdından duyduklarını kesinlikle unutmamalı (ki, unutmaz da), yazıya geçirerek gelecek nesle de intikâl etmesini sağlamalıdır.