azadzanavli @ hotmail.com

Bugün (26.02.2019) Hocalı Soykırımının 27. sene-yi devriyesini idrak ediyoruz. Bu münasebetle “Tarihe Düşülen Not” mucibince birkaç kelam etmenin yerinde olacağı kanaatindeyiz. Zira tarih yapmakla maruf Türklerin, tarih yazma konusunda bu kadar başarılı olmadığı hazin bir gerçektir. Konumuz bu olmasa da kısaca şunu ifade edelim ki, klasik ve batılı kaynaklar Türklerin cesareti konusunda mutâbıktır. Bunlar Türkleri tasvîr ederken hep bir ağızdan şu ifadelere yer verirler: “Türkler, ağızlarında bir tane olmakla, sağ sol ve dahi hemen her tarafında kılıçla savaşa girer ve ustalıkla bunu kullanırlar.” XVI. yüzyıl diplomatı Busbercq ise: “Türkler en hızla koşan at üzerinde hedefe tam isabet eder. Hatta düşmandan kaçar gibi yaparak hedef saptırırlar, hareket halindeki at üzerinde geriye tam eğilerek arkadan gelen düşmanı yok ederler.” Bu ve benzeri başarıları tarih yazma konusunda da göstermeliyiz. Tabii ki, tarih yazan da tarih yapana sâdık kalmak şartıyla…

Makalemizin konusunu teşkil eden Hocalı Soykırımının üzerinden yıllar geçse de, acılar, açılan yaralar hâlâ dün gibi tazeliğini korumaktadır. ez-Zanavî’nin ifadesiyle:

“Hocalı; bir vahşet ki, çeyrek asırlık,

Bu vahşete sus kalmaz; dünya, insanlık…

Müsebbibidir; Petrosyan, Koçaryan, Sarkisyan,

Yaşayanlar edemez dünya durdukça, nisyân…”

Bu vahşete dünya ve insanlığın sus kalmaması için, yaşanan bu olayların her platformda dile getirilmesi icap eder. Ayrıca tarihin tekerrür etmemesi için de her daim hatırlanması, canlı tutulması ve dahi yaşanan olaylardan ibret alınması elzemdir. Zira İbn Haldun tarihi tarif ederken: “tarihî hâdiselerin, suyun suya benzediği gibi birbirine benzediğini” belirtmektedir. Bu kapsamda “geçmişin bilinmesi, geleceğin görülmesidir” dersek, bekle de fazla ileri gitmiş olmayız.

Azerbaycan’ın Hocalı Kasabası’nın, Dağlık Karabağ’ın stratejik bir mevkiinde yer aldığı bilinen bir husustur. Fatma Orakçı, Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birinde yerleşen Hocalı Kasabası’nın, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askeri bir hedef niteliğinde olduğunu belirtmektedir. Hankendi ile Ağdam’ı bağlayan güzergâhta bulunan Hocalı, aynı zamanda tek havaalanı için üs konumundaydı. Hocalı soykırımına kadar, 936 km. karelik alana sahip olan mezkûr Kasaba’da, 2605 aileden müteşekkil yaklaşık 11365 kişinin yaşadığı kaydedilmektedir. (Ayrıca daha geniş bilgi için bkz: Fatma Orakçı, “Asrın Vahşeti: Hocalı Soykırımı”, GENCAY Aylık Fikir-Kültür ve Gençlik Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Şubat 2012, ss. 1-5.)

Hocalı Kasabası’nda Ermeni cânileri tarafında gerçekleştirilen “Hocalı Genosit”i, insanlık tarihinin gördüğü en büyük soykırımlardan biridir. Soykırım/Genosit diyoruz çünkü burada “millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imhâ etme” söz konusudur. Ve yine soykırımlardan biridir diyoruz zira aşağıda da yer verileceği üzere tarih şahittir ki; bu vahşet, Ermenilerin yaptığı ilk ve son soykırım değildir. Türkün ezeli düşmanı olan Ermeni taşnakları, çoluk çocuk, sivil halk demeden Türk’e olan hıncını bir gecede en acımasız bir şekille ızhâr etmiştir. Şöyle ki; Ermeni vahşeti neticesinde, şehid edilen Hocalı Türklerinin “gözleri oyulmuş, kafataslarının derisini soyulmuş, hamile olan kadınların karınları yırtılmış ayrıca ölülerin iç organlarını dışarı çıkarmakla yetinmeyen Ermeni cânileri, birçok insanı diri diri toprağa gömmüşlerdir.” Böylece 1992 yılının 25 Şubat’ını 26 Şubat’a bağlayan gecede vuku bulan asrın en vahşi, en kanlı, en acımasız soykırımı neticesinde, resmi rakamlara göre Hocalı Kasabası’nda meskûn 613 kişi Ermeniler tarafından hunharca şehid edildi. Şehid düşenlerin 63'ü çocuk, 106'sı kadın, 70'i ihtiyar, 8 aile bütün fertleriyle katledildi ve 25 çocuk yetim bırakıldı. 130 çocuk ise ebeveynlerinden birisini kaybetti. Yine bu vahşet neticesinde yaralıların 76’sı çocuk olmak suretiyle 487 kişi yaralandı, 1275 kişi rehin alındı ve 150 kayıp insandan haber alınamadı.

Evet, yalnız bir gecenin bilançosudur bu… Daha doğru bir ifadeyle diyecek olursak bize yansıyan (resmi) bilançodur yukarıdaki hazin tablo. Oysaki mezarı bile bilinmeyen, zemheri kış gecesinde soğuktan donarak “dağların kendisine mezar olduğu” nice vatan evladı vardır ki, onlardan bugün bile haber alınamamıştır. Tarih bu vahşeti unutmamalı…

Unutma!..

Unutturma!..

Unutma ki, unutursan bir daha yaşarsın!..

Unutma ki; “tarihleri, döktükleri kanla şekillenmiş olan Ermeniler, emperyalist güçlerin oyuncağı/maşası durumuna gelerek, her daim birlikte yaşadıkları Türk komşularına düşman kesilmiş, kan dökmüş ve can yakmışlardır. Türklere olan ihanetlerini ilk olarak, Rusların 1828 Ahıska istilasında göstermiş, sonrasında da İstanbul, Anadolu, Hocalı ve Avrupa'daki Türklere karşı gösterdikleri terör olaylarıyla, kan dökmeye, bizi arkamızdan bıçaklamaya devam etmişlerdir."

Türkiye Gazetesi’nin 1993’de verdiği bilgiye göre, Londra’da çıkan “News Chronicle Gazetesi”nin, 26 Şubat 1992 Hocalı katliamından sonra bölgeye giden muhabiri, özet olarak şunları dile getiriyordu:

“Türkler, Ermenileri kesmiş diye dünyayı birbirine kattık. Öyle bir vaveyla kopardık ki, eşine az rastlanır! Bir insanın, durup dururken hemcinsini böyle vahşi yamyamlar gibi doğramasını zihinlerimiz bir türlü almıyor; vicdanlarımız isyan ediyordu. Türk barbarlığı! Türkler, Ermenileri nasıl kesiyor? Türkler medeniyet için lekedir! Hunların yeni vahşetleri! Türklerin tüyler ürpertici barbarlıklarına dair yeni tafsilat vb. Benim Kafkasya’da gördüklerim bunun tamamen aksidir. Meğer bizi ne yaman aldatmışlar! Seyahatim esnasında şosenin iki tarafında öldürülüp hendeklere atılmış binlerce Türk cesedine rastladım. Sanır mısınız ki, hayatta kalanları ölenlerden daha iyidir?

Açlık, sefalet, perişanlık, hastalık bunları kemirip bitiriyor. Manzara cidden yürekler acısıdır. Bu manzarayı görüp medeniyiz diye böbürlenmekten vazgeçelim. Fakat bilirim ki, Hıristiyanlık taassubu, bizi bu zavallılara yardımdan men eder. Şu hâlde, Ey İslâm Dünyası! Sana hitâp ediyorum: Dünyanın bu köşesinde kılıçtan kurtulmuş, fakat açlık, hastalık ve sefaletin pençesinde inleyen binlerce din kardeşin var ki, senin yardımına muhtaçtır. Bunlara şefkat göster, bunlara yiyecek ve ilâç gönder, bunları kurtar...” Evet, durum bu? Şimdi soruyoruz: Kim barbar, kim gaddar!?..

Öte yandan “Hocalı Soykırımı” mağdurlarının anlattıkları ise gerçekten tüyler ürperticidir. Esir düşen mağdurlardan Seriyye TALİBOVA vahşetin acılarını şöyle anlatıyor: “Ermeniler bizi bir Ermeni mezarlığına getirdiler. Ahıska Türklerinden dört genci ve üç Azerbaycan Türkünü bir zamanlar Türkiye Türkleriyle savaşmış bir Ermeni’nin mezarı üstünde (kurban) kestiler. Ermeni askerleri ve eşkıyaları; çocukları, anne ve babalarının gözleri önünde işkence ile öldürdüler. Sonra cesetleri kepçe ile dereye döktüler. Bununla da yetinmeyen Ermeniler, iki genci getirdiler ve onların gözlerini tornavida ile deldiler.” Bu acıyı nasıl unutsun kalpler, bu acıya nasıl dayansın yürek…

Oku!..

Hatırla!..

Düşün!..

İbret al!..

Olma bu dünya’da lâl,

Olmaz sonra ana sütü sana helal…

Bil ki, unutursan tarihini,

Tekrar yaşarsın aynısını!..

Bu mânada bir diğer Ermeni eseri olan Kars Kalo/Galo yani Derecik Köyü Katliamı da asla unutmayalım. Şayet “unutur ve unutturursan” senin tarihini bir başkası yazar, sana yapılanı sen yapmışsın gibi lanse eder. Yakın tarihimizden mezkûr “Kars Derecik (Kalo) Köyü” jenosidi ve “Ermeni Marağa Anıtı” mes’lesini bilinen bir gerçektir. Belki de bu olayları unuttuğumuzdandır yaklaşık bir asır sonra Kars'ta yaşanan Ermeni mezâliminin bir benzeri hatta aynısı Hocalı’da yaşandı.

Kars/Kalo’da da 15 Nisan 1918’de, 660 savunmasız insanımız yani neredeyse köyün tamamı Ermeni çeteleri tarafından vahşice şehit edilmişti. Hatta Ermeniler tarafından soykırıma uğrayan Türkler için, kendisi de o köyden olan ve yaralı olarak kurtulan Âşık KAHRAMAN, bir ağıt bile yazarak tarihe önemli bir not bırakmıştır. Âşık KAHRAMAN'ın kaleminden Kars Kalo Köyü'ndeki o hazin ağıtı aynen aktarıyoruz:

“Ey ağalar nasıl diyem derdimiz,

Vardı zulmün sonu Arşa dayandı.

Ermeni, İslam"ı kırdı, taladı,

Mazlumlar âmânı, Arşa dayandı.

 

Kalo’nun Köyü’nü bastı ceng açtı,

Mitralyoz, tüfekle od, ataş saçtı,

Ana: evlat attı, dağ taşa kaçtı,

Sabiler şivanı, Arşa dayandı.

 

Mevla’nın takdiri erişti başa,

Yüz çevirdi, bakmaz kardaş kardaşa.

Üç yüz atmış canı yaktı ataşa,

Koptu Nuh Tufanı Arşa dayandı.

 

Bir cenaze gördüm: kan olmuş yüzü,

Portlamış kenara sıçramış gözü.

Üç yüz atmış canın sönmüş közü,

Yanan can dumanı, Arşa dayandı.

 

Bir yiğit vurulmuş: parmaklar, kamış,

Kaçarken kâfir’e yolu uğramış.

Kâfir tutmuş: tike, tike doğramış,

Hançer, kılıç yanı, arşa dayandı.

 

Bir yiğidi vurmuş, yolda koymuşlar,

Can teslim etmeden, deri soymuşlar.

Cep cep etmiş, yanlarını oymuşlar,

El cepte, figanı arşa dayandı.

 

Bir gelin gördüm ayağa kalkmış,

Sandım ki; canı var, yüzüme bakmış.

Kâfir, mismar ile direğe çakmış,

Mismar, çivi ünü arşa dayandı.

 

Bir hamile kadın davranmış kaça,

Ermeni, eylemiş hep parça, parça.

Kılıç ile vurmuş, bölünmüş kalça,

Akan kızıl kanı, arşa dayandı.

 

Çocuğu, karnından çıkartmış, bakar;

Can teslim etmeden, süngüye takar.

Bebeğin fizanı, dağ taşı yakar,

Dağın, taşın şanı, arşa dayandı.

 

Altı yüz atmış can, battı kırıldı:

Çoğu yandı, geri kalan vuruldu.

Bu köyün defteri artık dürüldü,

Halinin yamanı, arşa dayandı.

 

Tanrı Ermeni'ye vermiş fırsatı,

Kesti kökümüzü, kırdı milleti.

Rüz-i kıyamet'e kaldı müddeti,

İntikamın günü, arşa dayandı.

 

Kahraman, kan ağlar, bu başım duman,

Çattı bu zaman, ol Âhır-zaman.

İslam'a yar olsun Ahrette iman,

Kâfirler isyanı, Arşa dayandı...”

 

Gözyaşları içinde okuduğumuz bu ağıt, Hocalı sonrası yazılmış gibi görünüyor ama ne yazık ki öyle değildir! Ne yazık ki diyoruz zira Kalo’yu unutmasaydık bekle de Hocalı’yı yaşamazdık. Tarih böyle bir şey işte!.. Unutanı asla affetmez...

Unuttuk!.. Unuttuk!.. Unuttuk!..

1829’da Ahıska’da Ermeni mezâlimini unuttuk, 1918’lerde Kars Kalo’da bedelini ağır ödedik. 1918’de Kars Kalo’da Ermeni katliamı unuttuk 1992’de Hocalı’da faturasını çok ağır ödedik. Demek ki, bizi uyutmak için önce birçok şeyi unutturdular… Rabbim basiret nasip etsin!..

Başta Hocalı şehitleri olmak üzere bütün şehitlerimizi bir daha rahmetle yâd edelim!..