Bazı insanlar diye başlıyorum. Çünkü bir kaç tane değil yığın ile. Bu insanlar hür değil. Çünkü hüviyete sahip değiller. Bu tarz insanlar ya körü körüne taklit edeceği ya da zıddı olacağı birilerine ihtiyaç duyar. Tek başına fert olamadıkları için ya başkalarının zıt tezahürü ya da bütünü ile taklididir. Zıddının ve ya modelinin dışına çıkamaz, modeli ve ya zıddının çemberini aşamazlar. Çünkü varlıklarını bu çember içinde hissederler. Çemberin dışında bir hiç, içinde ise köledirler. Çünkü mevcudiyetleri için başka birileri gerek. Bu insanlardan hiç bir zarar, tehdit beklenilmemeli. Çünkü konformizm’e oldukları kişiler ya da görünüşte zıddı lakin aslen dolaylı olarak konformizm’e oldukları kişilere teslimiyetçilik mevcuttur. Bu insanların bazılarının taklidi ve ya dolaylı taklit ettiği kişi bütün hayatı boyunca değişmezken, bazılarının taklit ve ya dolaylı taklit ettiği kişi değişir. İkisinin bir birinden farkı şudur ki; Birincisi tek bir kişinin hüviyetine teslimiyet gösterirken, ikincisi birkaç kişinin hüviyetine teslimiyet gösterir. İkisi de kötü bir hal olmak ile ikincisi daha acınacak durumdur. Zira bu tip insanlar birden fazla insanın taklitçisi ve ya dolaylı taklitçisidir. İşte bu bazı insanların geçmişi gözlemlendiği zaman bu tablonun aynısı görünür. Bu bahsettiğim durumu bir topluma, halka, millete de, addetmek mümkün olsa gerek. Velhasıl hürriyet ve hüviyet önemlidir ve elde edilmesi de zordur.
Dolaylı konformizm’e olanlarda önemli olan andır. Bu da onları bütünlükten mahrum bırakır. Bütünlükten mahrum oldukları için anları bir birine zıttır ve tamamlayıcı değildir. Bu yüzden çelişkiler içerisindedirler. Çelişkiler içindedir çünkü kendilerini asla ve asla sorgulayamazlar. Başkalarının hâkimliklerine ihtiyaç duyarlar. Yani taklit edecekleri biri veya birilerine.
Kınama duyguları had safhadadır. Dolaylı taklit ettiği şahısları çabucacık kınayabilirler. Kınadıkları şeyler çelişebilir çünkü bütünlükten yoksunlukları buna sebep olur.
Bu insanların kaybedecekleri hiçbir şey yoktur, sefaletlerinden başka. Çünkü sürekli kaybettiklerinden bu durum alışkanlık yaratmış ve kaybetmeye karşı reflekssiz olmuşlardır. Bu da her şeyde kazananın kendileri olduğu kanaatine doğurur. Yani alışkanlık duyguları yüksektir, her şeye çabucacık alışırlar.
Sefaletlerine büyük bir anlam, mana yüklerler. Bu yüzden hep başrolde olmak isterler. Aslında başroldedirler ama çemberin içinde.
Satranç tahtasındaki piyonlar gibidirler ancak çemberin dışına çıkamadıkları için bunu görmezler.
Hayalleri vardır kendilerince, taklit ettiklerinden çaldıkları hazır kurgulardan ibaret. İşleri ise bu hazır kurguları kesip birleştirmektir.
Beyaz gömlekleri üzerine dökülen bir yağ parçacığı şahsiyetlerinin tamamını götürebilecek güçtedir. Çünkü her şeyleri dıştan ibarettir. Bu yüzden rütbeye makama büyük önem verirler.
Zıddı olarak taklit ettiği insanların bütün eylemlerinin, sözlerinin hedefinde kendilerinin olduğunu düşünürler. Böyle bir şey olmamasına bakmayarak, asalak da olsa (bunun farkında değildirler) varlıklarını sürdürebilmek için kendilerini hedefte olarak hissetmeleri elzemdir. Akıl olmadığı için marazlı kişiliğe sahiptirler. Marazlı oldukları için saygı ve sevgileri de olmaz. Zaten saygı ve sevginin olmadığı bir yerde akıl da aramamak gerek.
Orhan ULFNOV
.