Dünyada Türk milleti kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış ikinci bir millet göstermek mümkün değildir. Bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış olmak esasında Türk milletinin birbirinden kopuk ve dağınık olmasının da nedenidir. Bu dağınıklık Türk milletinin gücünü toparlamasını ve kendi bölgesinde hâkim güç olmasını da engellemiştir.

 

Selçuklu Türkiyesi, Anadolu Selçuklu Türkiyesi, Osmanlı Türkiyesi zincirinin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti devleti; milyonlarca km²’lik geniş Türk coğrafyası içinde ancak 800 bin km² civarında bir alanda varlığını sürdürmektedir. Büyük Selçuklu ve Büyük Osmanlı İmparatorluğu gibi dünya ölçeğindeki devletlerden sonra orta büyüklükte bir devlet olmak Türk milletine yakışmasa da, bugünkü gerçek budur.

 

Son yüzyılda Osmanlı Türk Devletinin toprak kaybetmesi ile birlikte, kaybedilen topraklar yanında, bir de yitirdiğimiz veya esir halde bıraktığımız önemli sayıda bir Türk nüfusun olduğu da tarihin önemli bir gerçeğidir. 1991 yılında SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte esir durumundaki Türklerin önemli bir kısmı kendi devletlerini kurma ve bağımsızlığını ilan etme fırsatı bulmuştur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti yanında 6 Türk Devletinin daha olması dünya tarihinde bir ilktir.

 

Cumhuriyet döneminde Türkiye sınırları dışında kalan Türk nüfusunu milliyetçi kesim Dış Türkler veya Esir Türkler diye anardı. Dış Türkler içinde en büyük kitleyi SSCB coğrafyası içinde yaşayanlar temsil ediyordu. Bu nedenle kendini İslamcı diye tanıtan kesim bu soydaşlarımıza Sovyet Müslümanları derdi. Solcu ve Liberal kesime göre ise bu soydaşlarımızın adı Orta Asya Halkları veya Sovyet Halklarıydı. İslamcı, Solcu ve Liberal kesime göre sınırlarımızın dışında kalan soydaşlarımızdan bahsetmek, hatta onlara Türk demek bile ırkçılık sayılırdı.

 

Gün geldi, SSCB yıkıldı, tarihin derinliklerine gömüldü. SSCB içinde yer alan 5 Türk Cumhuriyeti kurulmasına rağmen, onlarca muhtar Türk Cumhuriyeti ve bölgesi bağımsızlığını kazanamadı. Hatta bunlardan bir kısmı özgürlük bir yana kendi topraklarına dönme hakkını bile elde edemedi. Sürgün halklar olarak da anılan bu Türk toplulukları içinde en dikkat çekeni Ahıskalı Türklerdir.

 

Ahıskalı sözü Ahıska sözünden türeme bir sözdür. Ahıska sözünün ne anlama geldiğini bugün bile çoğu insan bilmemektedir. Her yazımızda bunu özellikle belirtmek durumundayız. Tekrar edelim ki Ahıska şehri bizim Ardahan iline komşu, sınırımızdan 15 km uzakta tarihi bir Türk şehridir. Anadolu’dan farklı olarak bu bölgede Türkler binlerce yıldan beri yaşamış, Kıpçak Atabeyleri gibi bilinen devletleri kurmuş, 1534 yılında da Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı idari sisteminde Ahıska Çıldır Beylerbeyliği diye adlandırılan bölge 1829’ yılında ikiye bölünmüş, Ahıska merkezinin de içinde olduğu Kuzey Ahıska bölgesi Rusların işgali altına girmiştir. SSCB döneminde Gürcistan devletine bırakılan bu bölge halkı 1944 yılında zalim Stalin tarafından Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmüş, günümüze kadar da öz vatanına dönme imkânı bulamamıştır. Ahıska sorunu diye de bilinen bu meselenin özü bu bölge halkı olan Türklerin anavatanları olan Ahıska şehri ve bölgesine tekrar dönmelerinin sağlanmasıdır. Doğal bir insanlık hakkı olan anavatana dönüş hakkının sağlanamaması Ahıska Sorununun doğmasına neden olmuştur.

 

Türkiye dışında yaşayan Türkler konusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de çok önem verdiği bir konu olmasına rağmen, Atatürk’ün vefatından sonra Dış Türkler konusu rafa kaldırılmıştır. Hatta daha sonraları Dış Türklerden bahsetmek suç haline bile getirilmiştir. Türk Dünyası anlamına gelen Turan sözü ve Türk Birliğini temsil eden Turancı sözleri suçlama aracı haline gelmiştir. Dışardaki soydaşlarına kardeş diyemeyen, onların haklarını arayamayanlar diğer yanda Filistin davası adı altında Arapların, diktatörlük altında ezildiği iddia edilen Şili halkının davasını canla başla savunmaktan da geri kalmamışlardır.

 

Ahıska Türkleri sorununa bir nebze çözüm olması için ilk adım atılmasında 1992 yılında Bakan olan Namık Kemal Zeybek’in hizmeti çok önemlidir. Bu ilk adım Ahıska konusunu Türkiye’nin gündemine taşımış ve 3835 sayılı Ahıska Türkleri İskân Kanununu çıkarmıştır. Bu kanun birçok yönüyle yetersiz olsa bile konuyu gündeme taşıması, Ahıska Türkleri sorununun devletin yasal zeminine ve siyasi hayatın gündemine getirilmesi açısından son derece önemlidir.

 

O güne kadar ne Dış Türklerden, ne Türkistan’dan, ne Azerbaycan’dan ne de Ahıska’dan haberi olmayan kesimler de Ahıska konusuna yakından ilgi göstermeğe başlamışlardır. Ancak Türk milliyetçiliğine ve dış Türklere karşı ilgisi olmayan kesimlerin konuyla ilgilenmesinin nedeni çok geçmeden ortaya çıkmıştır. 3835 sayılı kanunla birlikte iskân ticareti doğmuştur. O güne kadar kim ve ne olduğu bilinmeyen, birden bire Eski Ahıskalı gibi uydurma sözlerle ön plana çıkmaya başlayanların derdinin Ahıska olmadığı anlaşılmıştır. Mantar biter gibi Ahıska dernekleri kurulmağa başlanmış, bu dernekler Ahıskalı Türklerin Ahıska’ya tekrar dönmelerinden ziyade Türkiye’de iskân elde etmeleri, yerleşmeleri konusuna ağırlık vermişlerdir. İskân kanununu bir haktan ziyade ticarete çevirmişler, ayrıca Ahıska Davasını sulandırmışlardır. Asıl konu Ahıska’ya dönmekken, bu konu gündemden uzak tutulmaya çalışılmış, hatta gereksizliği konusunda kamuoyu oluşturma yoluna bile girmişlerdir.

 

Ahıskalı Türklerin Vatana Dönüş davası bugün için de geçerli olan ve çözülmesi gereken bir sorundur. Şükürler olsun ki Ahıskalı Türklerin konusu gün geçtikçe daha fazla Türkiye gündemine gelmektedir. Üniversitelerimiz art arda Ahıskalı Türkler konulu sempozyumlar düzenlemektedir. Bu sempozyumlarda yerli akademisyenler yanında Ahıskalı Türk akademisyenler de bildiriler sunmakta, gençler, aydınlar ve halk bu konuda bilgilendirmektedir. Çok şükür artık Ahıskalı Türklerin davasını sırtlayacak ve zafere taşıyacak bilinçli, bilgili, akademik nitelikli yeni bir kuşak yetişmiştir ve bu kuşak daha da artacaktır.

 

İşin ilginç olan yanı şu ki, bugüne kadar ağızlarına Türk sözünü almayanlar, Türklükten nefret edenler, Türk bile oldukları belli olmayanlar, Türklükten, Ahıska’dan ve Ahıskalı Türklerin sorunlarından haberi olmayanlar da bu tür sempozyumlara katılmakta ve boy göstermektedirler. Bunlar arasında milletvekilleri dahi bulunmaktadırAncak bu katılanlar Ahıska davasına katkıda bulunmaktan ziyade, Ahıska davasını sulandırmaya özen göstermektedir. Bu kesimlerden FETÖ’cüler Ahıskalı Türkleri Amerika’ya taşıyarak onların anavatan dönmelerini engellemiş ve davayı sulandırmışlardır. Birçok üniversite mezunu Ahıskalı Türk gencini de çeşitli vaatlerle yurdundan uzaklara götürerek Ahıska Davasına hizmet etmeleri engellenmiştir. Bu konu Ahıska Dosyası dergisinin çeşitli sayılarında açık açık yazılmış ve kamuoyu bilgilendirilmiştir. Gerek FETÖ, gerekse diğer olumsuz kesimler Ahıska’ya Dönüşe karşı ortak bir tutum takınmakta ve düşmanın değirmenine su taşımaktadırlar. Çünkü gerek Amerika, gerek Rusya, gerekse Gürcistan Ahıskalı Türklerin Ahıska’ya dönmeleri ve Özvatanlarına yerleşmelerini istememektedirler.

 

Bu sempozyumlarda boy gösterenler Ahıska konusunu kendilerinin reklam aracı olarak kullanmaktadır. Hatta Ahıskalı Türkleri, iç siyasetin bir malzemesi gibi görmekte, bu mağdur insanların sorunlarını çözmekten ziyade, kimi ticaretinin bir malzemesi, kimi de kendisi için bir oy kaynağı olarak görmekte, dergi, gazete ve kitaplarında bunu işlemektedirler. Ahıskalı Türkler konusu ne AKP’nin, ne CHP’nin ne de MHP’nin parti sorunu olmadığı gibi propaganda malzemesi de değildir, olmamalıdır da.  

 

Bu sempozyumlara gelen ilgisiz kişiler Ahıska’ya Dönüş konusuna destek vermemekte, hatta karşı çıkmaktadırlar. Oysa bu kişiler yerine bölgeyle ilgilenen bir Rus stratejist, bir Gürcü, Ermeni, Amerikalı hatta İranlı stratejist de konuşmacı olarak davet edilmiş olsa, onlar da Ahıskalı Türklerin Ahıska’ya dönüşüne karşı çıkacaklardır. Bu durumda Ahıska’ya Dönüşe karşı fikir beyan edenlerin bir Rustan, bir Gürcüden, bir Ermeniden ne farkı vardır.

 

2006 yılında İstanbul’da kurulan Ahıskalı Türkler Ülkü Kültür İşbirliği Kalkınma ve Dayanışma Derneği faaliyetlerinde Ahıskalı Türklerin Ahıska’ya Dönüş Davasını ilke olarak kabul etmiş, devletin bütün ilgili kurum ve kuruluşlarına müracaat ederek, Ahıska konusunun bir devlet politikası haline getirilmesini resmen istemiştir. Bu girişimlerden sonra konunun ciddiye alınması sonucu olarak Dünya Ahıskalı Türkler Birliği ( DATÜB ) kurulmuştur. DATÜB’ün kurulması birçok derneği rahatsız ederken, Ahıskalı Türkler Ülkü Kültür İşbirliği Kalkınma ve Dayanışma Derneği bundan büyük bir memnuniyet duymuştur. Çünkü Ahıska Davası herşeyden önce Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin de davasıdır. Ahıska Davası hemşehri dernekçiliğinin altından kalkamayacağı kadar büyük ve ağır bir konudur.

 

DATÜB Ahıskalı Türklerin Ahıska’ya dönebilmeleri amacıyla kurulmuş önemli bir kurumdur. Bu kurumda görev alanların geçmişte de Ahıska davasına hizmet etmiş olmaları önemli bir kriter olmalıdır. DATÜB Başkanlığını devletin üst kesimleri ile görüşme aracı olarak görüp, bu yolla bu görüşmeleri aynı zamanda ticari işleri için bir fırsat olarak görenlerin Ahıska Davası için yapacakları bir şey yoktur. Ahıska Davasına hizmetin ölçüsü davanın dünya çapında kabulü, Gürcistan’a kabul ettirilmesi, Ahıskalı ailelere yardım edilmesi ve Ahıska’ya dönüşlerinin sağlanması ile ölçülmelidir. DATÜB’de görev alacak olanlar Ahıskalı Türklerin Aksakallıları olmalıdır. Ömürlerini Ahıska davası için harcayanlar, en tehlikeli koşullarda bile Ahıska’ya Dönüş için mücadele verenler, Ahıska konusunun gerçek sahipleri ve gerçek liderleridir. Ahıska davası ne ticarete, ne de siyasete yem edilmeyecek kadar önemli ve milli bir davadır.

 

Türkiye dışında yaşayan Ahıskalı Türkler arasında, Ahıskalı Türklerin davasını temsil eden en önemli kuruluş Vatan Cemiyetidir. Bu cemiyetin o günkü ağır diktatörlük koşullarında bile her türlü riski üstlenerek konuyu Moskova’ya, Kremline ve Kızılmeydan’a kadar taşımaları önemli hizmetlerdir. Bu cemiyetin rahmetli olmuş temsilcileri olan Enver Odabaşov, Muhlis Niyazov, Yusuf Serverov, Maksut İzzetov ve Yaşar Kadirov gibi birçok kişi yanında, bugün bu davanın SSCB döneminde bulunan ve halen yaşayan önemli temsilcileri arasında Dr. Seyfettin Buntürk, İbrahim Burhanov, Taştan Aslanov, Reşat Şamilov bu davanın yaşayan samimi temsilcileridir. Genç kuşaktan olup SSCB yıkıldıktan sonra Türkiye üniversitelerinden yetişen Rasim Bayraktar, Ahmet Niyazov ve Elşat İzzetgil gibi yüzlerce Ahıskalı akademisyenler de davanın geleceğine ışık tutmaktadırlar. Ahıskalı Türklerin temsilini davaya hizmet edenler hak etmektedirler. Ahıska davasına destek vermeyen, dava içinde hiç olmamış, risk üstlenmemiş, gayret etmemiş, hiçbir yerde ismi dahi duyulmamış kişilerin, paraşütle gelip üst makamlara oturması Ahıska davasına bir şey kazandırmaz. Ahıska Türkleriyle ilgili faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarda görev alacak olanların kişisel hiçbir beklentisi olmamalıdır.

 

Ahıska konusunun Türkiye ayağında da önemli temsilcileri vardır. Bunların başında rahmetli Prof. Dr. Fahrettin Kirzioğlu ve halen hayatta olan Yunus Zeyrek bey Ahıska konusunun önemli isimleridir. Bunun dışında başta Posof, Şavşat, Yusufeli ve Ardahan olmak üzere Erzurum ve Kars illerinde de konuya 1828’den beri ilgi duyan, davayı yaşatan binlerce isimsiz kahraman vardır. Bu kahramanlar arasında bugünkü siyasetçilerden hiçbiri yoktur. Dış Türklere Sovyet Müslümanları diyen bir siyasi kesimden de birinin ortaya çıkıp, Çorum’da yaşayan eski Ahıskalı ailelerden birine mensup olduğunu söylemesi sadece siyasi çıkarcılıktır. Siyaseten kendine sosyal taban arayan bu kişi de Ahıskalı Türklerin Ahıska’ya dönüşüne karşı çıkmakta, onları kendisi açısından bir oy deposu olarak görmektedir. Ancak; gerek Sovyetler yıkılmadan önce, gerekse 1991'den sonra Ahıska Türkleri davasına gönülden sahip çıkıp, heryerde bu davanın sözcülüğünü yapmış olsaydı, bu vekilimiz bugünkü eleştiriyi almayacaktı. Kendisi bu konuda samimi olsa bile, bugüne kadar susması, konuya ilgi göstermemesi nedeniyle bu eleştiriyi almaktadır.

 

Sonuç itibariyle Ahıska Davası Türkiye’nin gündemindedir. Daha önceleri Ahıska Türkleri diye anılırken, bu kavram da özüne dönmüş ve Ahıskalı Türkler kavramı kabul görmüştür. Ahıska Türkleri sözü ile Ahıskalı Türkler sözü arasında son derece anlamlı bir fark bulunmaktadır. Mesela Van Kedisi demeyle Vanlı Kedi demek arasında ne kadar fark varsa, o fark Ahıskalı Türkler için de geçerlidir. Ahıska sözü bir farklılık aracı olarak kullanılırken, Ahıskalı sözü sadece yer farkını öne çıkarmıştır. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun Türkler aynıdır, birdir, aralarında ki kardeşlik bağı son derece güçlüdür, aralarında ayrı gayrılık yoktur.

 

Ahıskalı Türklerin davası cennet vatan Ahıska’ya dönmektir. Ahıskalı Türklerin vatanlarına dönüşüne karşı çıkanlar, Türk düşmanları ile aynı düşünen, düşmanın değirmenine su taşıyanlardır. Ahıska davası 1991’den değil 1828’den beri Türkün kanayan yarasıdır. Ahıskalı Türklerin vatanlarına dönüşü gerçekleşirse, Türkiye’nin kuzey sınırlarında Batum, Ahıska ve Borçalı’dan oluşacak bir Türk Kuşağı, düşmanlara karşı önemli bir set olacaktır. Hedef Ahıska’ya Türklerin dönüşünün sağlanmasıdır. Bunun dışındaki görüşler ve yaklaşımlar Ahıskalı Türklerin vatana dönüş davasına ihanettir.

 

BÜLENT TARHAN  

Milli Refleks

http://www.millirefleks.com/Yazar-gor-ki-ahiska-turklerinin-davasi-kimlere-kalmis-5182.html