Öğrencilerimden orkestra kurulur
Fırat Kızıltuğ, viyolonseli Türk müziğine kazandırdı. Yazdığı şiirler, kitaplarla edebiyata müzisyenliğiyle Türk müziğine hizmet ediyor. 83 yaşındaki ustanın yüzlerce öğrencisi bugün ülkemizin önemli müzisyenleri oldu. Bir orkestra kuracak kadar öğrenci yetiştirdiğini söyleyen Kızıltuğ çalışmaya, üretmeye ve ilham olmaya devam ediyor.
Harun KaraburçYeni Şafak
Batı müziği eğitimi aldığı halde Türk müziğine hizmet etti. Viyolonseli Türk müziğine adapte eden müzisyen olarak tanındı. İcrada ustalık seviyesine çıktı. Dönemin müzik insanlarıyla sıkı dostluklar kurdu. Konserler verdi. Almanya’da yedi sene blok flüt ustalık derslerine katıldı. Kul Ozan, Mirza Kemankeş, Mil Kelam Molla, Ozan Karakalpak mahlaslarıyla şiirler yazdı. Kendi ifadesiyle 9 yaşından beri müziğin uğraşmadığı herhangi bir dalı yok. “Kelimelerle müzik yapıyorum. Renkler, ışıklar bile bende ses tesiri yapar” diyen şair, yazar, viyolonsel sanatçısı, udi Fırat Kızıltuğ ile bir araya geldik.
* Dokuz yaşından beri müziğin her alanında çalışmalarınız var. Şu an 83 yaşındasınız. Geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz?
Baktım ki ömrüm viyolonseli bitiremeyecek, hayatımda istediğim yere gelemeyeceğim ilkokuldan çocuk buldum yetiştirdim. Flütte de gene hayatım yetişmeyecek Şebnem Uşen’i bulup yetiştirdim. Gitar hevesim 35 yaşından sonra başladı. Dokuz yaşında Kalamış İlkokulu’nda Yasemin Uybadın gitar öğrencim oldu. Hem kendi hayatımı vakfettim hem de adeta bir orkestra kuracak kadar da talebem var. En büyük kazancım sevetim o. Hiçbir servet bu zevki satın alamaz.
* Öğrencilerinizin hepsi de şu an çok iyi yerlerde...
Yasemin Uybadın Florida Üniversitesi gitar bölüm başkanı. Sedef Erçetin 25 yıl Paris’te konservatuvarda çalıştı. Derya Türkan’a ilkokuldayken flüt öğrettim. Ayşe Tütüncü meşhur bir cazcı oldu. Caz orkestrası var. Doç. Dr. Şebnem Uşen şu anda Yıldız Teknik Üniversitesi nefesli sazla bölüm başkanı.
* Batı müziği eğitimi aldınız ama Türk müziği icracısı oldunuz. Bu nasıl oldu?
Beni icra heyetine Münir Nurettin Selçuk istedi. Fakat ben batı müziği çalışıyorum, Feyhati Atay’ın viyolonsel talebesiyim. “Senin Batı müziğine hiçbir şey olmaz. Nota biliyorsun, enstrümanına hakimsin ama bizim viyolonsele çok ihtiyacımız var” dedi.
* Siz de kabul ettiniz.
Öyle bir şey ki reddedilecek adamlar değil. Otorite bir adam. Ben yirmili yaşlarda bir çocuğum. ‘Hayır çalmam’ dersen belki de istikbalin kapanır, nihayet pavyon sazcısı, gazino çalgıcısı olursun. Münir Bey’in icra heyetine girdikten sonra Necdet Yaşar ve Niyazi Sayın’la tanıştım. Niyazi Sayın Tanburi Cemil’in sağ elidir. Necdet Yaşar da sol eli. İkisi de bana o kadar tesir eti ki ben büsbütün Türk müziğine yöneldim. Türk müziğine hizmet etmeye karar verdim.
SONUÇTA ALATURKACI OLDUN
* Babanız da pek razı olmuyor bildiğim kadarıyla.
Evet, hatta babam “Sonuçta alaturkacı oldun” dedi. Babam da amcam da Batı müziği etğitimi görmüştü. Ailede ciddi bir müzik var. Konservatuvarda hocalarımın bile gözleri büyürdü. “Batı müziği çalıştın bu kadar emek verdin, nasıl yaparsın” derlerdi. Trabzon Muallim Mektebi’nde okurken hocam ısrarla “Sen Türk musikisinden kopmayacaksın anlaşıldı ama bana söz ver Batı müziği de çalışacaksın” derdi. Babama da aynı sözü verdim. “Türk müziği çalmana ses çıkarmayacağım ama Batı müziğini de bilirsen” dedi.
* Nasıl bir aile geçmişiniz var?
Baba tarafından Azerbaycan’dan Kars’a göçmüş bir Karapapak’ım. Karakalpakların Terekeme boyu. Ahıskalılar denir. Karapapak denir. Annem Bayburt kızı, Akkoyunlulardan. O da başka bir Türkmen boyu. Biz bu iki terbiyesiyle terbiye edildik.
* Viyolonseli Türk müziğine nasıl adapte ettiniz?
Viyolonseli 15 senede adapte edebildim Türk musikisine. Herkes Türk musikisi çalamaz ve iddia ederim benden sorna bir sürü vioyolonselci oldu ama hiçbirisi benim gibi bestenigar peşrevini oturup çalamaz. Kürdili hicazkar, nihavend, rast gibi majar minör tonları çalar ama kıymetli makamları, derin işleri çalamaz.
AŞIRI MİLLİYETÇİYİM
* Siz Türk müziği mi batı müziği mi tartışmalarının olduğu bir dönemi de yaşadınız.
Kavgalar 1800’lerin sonunda 1900’lerin başında başlıyor. Türkiye’deki edebiyat akımıyla beraber. O dönemlerle beraber musikimiz de değişmiştir. Artık Şeyh Galip yok ki aruzla güfte yazsın. Muallim Naci’nin bestelenmiş eserleri yok. O zamanlar Sadi Yaver Ataman’ın babası Mehmet Sadi Bey var. O yazıyor. Hacı Arif Bey besteliyor. Hacı Arifin bir talebesi var, o da Şevki Bey. Mevlevi ayinleri de Dellalzade İsmail Efendi ile bitmiştir. Mevlevi ayinlerinin bir numarası bana göre Türk dünyasının Dokuzuncu Senfonisi 12. yüzyılda bestelenmiş Derviş Mustafa Efendinin Bayati mevlevi ayinidir. Henüz o seviye kimse çıkamamıştır. Meragali Abdulkadir’in seviyesine de ne Mozart, ne Beethoven, ne Haydn, ne de Hendel çıkabilmiştir.
* Türk müziğinin aleyhtarları kimlerdi?
Türk musikisinin dünyada bir tek muarızı var. O da Türkler. Türkler dışında dünyada Türk müziği aleyhinde konuşan hiçbir millet yoktur. Onlar da cahil oldukları, sanatı bilmedikleri için konuşuyor. Bir gün Necil Kazım Akses, Adnan Saygun’un bulunduğu Cumhurbaşkanlığı konser salonunda “Bana Kapıkule’yi beş on metre geçen bestenizden bahsedin. İki yüz senedir batı müziği batı müziği diyorsunuz bari onu öğretseydiniz. Bu kadar Türk musikisi aleyhtarlığı yaptınız, devleti arkanıza aldınız, yerine ne koydunuz. Boşuna uğraşmışsınız demek ki” dedim.
* Milliyetçi bir duruşunuz da var anladığım kadarıyla.
Aşırısından milliyetçiyim. Kusura bakmasın kimse insanları bile ikiye ayırırım Türkler ve başkaları. Bunun zararını da çektim. Yönetici olarak başlarda bulunmam mümkün değildi. Ne TRT ne de konservatuvarın başına getirilebilirdim. Oralara daha uysal başlı insanlar lazım. Bizim gibi sivri dilli adamlar değil.
* Bestelerinize gelelim. İlk bestenizi ne zaman, nasıl yaptınız?
İlk bestemi Diyarbakır Ergani’de yaptım. Diyarbakır milletvekili Kazım Fehmi Oral, Yenişehirli Avni’nin bir kıtasını yazdırdı. Ben de gittim evde bunu muhayyer yürük olarak besteledim. Seneler sonra Osman Nuri Özpeker bir konserinde çalıp söylemiş. Dinleyince benim de hoşuma gitti.
NECİP FAZIL İZAH İSTEDİ
* Necip Fazıl’ın Aydınlık şiirini de siz bestelediniz. Tanışır mıydınız?
Aydınlık’ı 1960’ta besteledim. 192’de de Musiki Mecmuası’nda basıldı. 141 numaralı mecmuada. Tesadüf Kısakürek’le Çapa’da karşılaştık. “İki porte piyano partisi var burada. Sen bunu çok sesli bestelemişsin. Adına da ama Hüseyni demişsin. Nasıl oluyor bu. Bana bunu izah eder misin” diyerek elime telefon numarasının ve ev adresinin yazılı olduğu bir kağıt tutuşturdu. Nasip olmadı. Ancak hala Çile kitabının içinde saklıyorum o kağıdı. Benim için büyük hatıra.
* Bu beste bir yerlerde seslendirildi mi?
Ruhi Ayangil, 1980’de Boğaziçi Korosu’nu kurmuştu. İstanbul Müzik Festivali’nde de bir program aldı. “Konserin ikinci kısmını çok sesli yapacağım. Senin bu besteni Yalçın Tura, Mutlu Torun, İhsan Özer, Münir Nurettin Beken’in bestelerinden de seslendireceğim” dedi. Aydınlık bestelendikten yirmi sene sonra seslendirildi. O kadar talihli bir eser ki ben bir kere bestekar ünvanını bu eserle aldım.
* Hiciv yazmaya nasıl başladınız?
Bir tarihte Sabancı Adana’ya kültür merkezi kurmuş. Devlet korusu da misafir olarak çağrıldı. Şimdi hayatta olduğu için isim vermeyeceğim. Solistimiz güfteyi unuttu prova esnasında. Biz hemen düzelttik. Otele dönünce kemancılardan biri “Bizim arkadaşlar o kadar iyidir, ustadılar ki kargayı bile bülbül yaparlar” dedi. Rahmetli İrfan Doğrusöz buna alındı. Halbuki müzisyenler ve solistler birbirimizi tamamlıyoruz. Bizi hicvetti. Ben onu hicvettim. Fakat enteresan bir hiciv Cüneyd Kosal’dan geldi.
Cüneyd Kosal dehşetli heccavdır
* Cüneyd Kosal’ın bu yönünü bilmiyordum.
Dehşetli heccavdır o. Ceketinin cebinde en az 200- 300 hiciv var. Vermiyor ki yayınlayalım. Çok kuvvetli. Bana da sataştı Cüneyd Kosal.
* Nasıl sataştı?
“İrfan’a bakar da şiir yazar/ Kişi refikinden azar/ Fırat’ın elinde hızar/ Vezin kafiye tutar mı hocam.” Hızar diye yayıma diyor.
* Siz ne cevap yazdınız?
“Kanun kalabalık telli sazdır/ Bir şeyler çıkar fareyi gezdir” yazdım. Yani fareyi de çıkarıp gezdirsen bir sesler çıkarır manasında.
* Diğer müzisyenler de karıştı mı bu atışmaya?
Necdet yaşar’ın da var. Necdet yaşar da yazdı. Cüneyd kosal ona da sataşmış çünkü: “Salla Necdet salla tanburun sapını/ Matbaadan doldur küpünü.” Bütün hicivleri bende Necdet Yaşar’ın.
* Necdet Yaşar ne yazmıştı Cüneyd Kosal’a?
“Derviş kanunimiz elbet çok usta/ Kuliste kahraman mecliste susta/ En kadim dostuna indirip muşta/ Necdet’i meydane sürer mi hocam” diye cevap verdi.
Besteci olmayan taksim yapamaz
* Müzik sizce bir babiliyet mi yoksa emek mi?
Müziği çalışan yapar. Çok kabiliyetli bir insan olabilir. O topraktan çıkmış bir elmas demektir. Ama onun kıymetli olması için elmas traşçısı tarafından mücevher haline getirilmesi lazım. Türkiye’de her on insanın dokuzu kabiliyetlidir ama ortam bulamamıştır. Besteci olmak ayrıdır. Besteci olmayan taksim yapamaz, gazel söyleyemez, beste de yapamaz. Yahut yapar şimdiki sudan besteler gibi iki gün üç gün dayanır.