AHISKA ve SÜRGÜN ÜZERİNE KONUŞMALAR
Ahıska Ardahan ilimize sınır Gürcistan da bulunan bir şehirdir. Bir zamanlar Osmanlı devletine bağlı kalan Ahıska, 19 YY. da Osmanlı Rus savaşları sonucunda Ruslara bırakılmıştır. Burada yaşayan Türkler zaman zaman Anadolu ya göç etmişlerdir. Geride kalan Ahıska Türkleri de 1944 yılında Orta Asyaya Sürgün edilmişlerdir. Bu büyük sürgünde Kazakistana Sürgün edilen İsmihan Lazgiyev ile yapmış olduğumuz görüşmeyi siz değerli okuyucularımıza sunmak istiyorum.
İsmihan dededen kendini tanıtmasını istedim, başladı anlatmaya:
İsmim İsmihan Lazgiyev, 1937 yılında Ahıskanın Aspinza ilçesine bağlı Varnet köyünde dünyaya geldim. Sürgüne kadar köyümüz Varnette yaşadım. Yedi yaşımda Vatanımdan koparılarak Kazakistana sürgün edildim. Kazakistan da Almaata ili Kaskelen ilçesi Canadurmuş köyüne yerleştirildik ve orada 82 yaşıma kadar yaşadım. Şimdi Atayurdumuza Türkiye ye gelerek Antalya da eşim çocuklarım torunlarımla yaşıyorum.
Acaba Varnet nasıl bir yerdi? İsmihan dede orayı şöyle anlatıyor:
Köyümüz Varnet Güzel bir yerdi. Yaklaşık olarak yüzelli haneden oluşuyordu. Bir dağın yamacına kurulmuştu, manzarası güzeldi, baktığımızda Aspinza görünürdü. Lakin yollarımız kötü ve bakımsızdı, yük taşımak için öküz ve at arabaları kullanılırdı. Köylünün geçimi genellikle tarım ve hayvancılıktı. Bağlarımız bahçelerimiz vardı, birçok ürünü eker yetiştirirdik. Köyümüzle Aspinza arasında Kür nehri vardı. Bu nehir bölgeye adeta hayat verirdi. Bizden büyük gençler Kür nehri boyunca kaz yada küçükbaş hayvanları otlatmaya götürürdü. Bizlerde onlarla beraber giderdik onları izlerdik, o güzelim yerleri mutlu bir şekilde gezerdik.
İsmihan dedeye Ahıska’da okul hayatını sordum.
Köyümüzde ilkokula yazılmış okuyordum. Eğitim dili gürcüceydi. Lakin köyümde okul hayatım uzun sürmedi. Okullar açıldıktan iki ay sonra sürgüne gönderidik. Varnette başlayan eğitimim Kazakistan da devam etti. Birinci sınıfı Kazakistan da tekrar Rus dili ve Kazak dili ile okudum. Daha sonra Kazakistan da eğitim hayatım devam etti.
Varnet’de Gürcülerle münasebetler nasıldı?
Köyümüzde Gürcü yoktu ama köyümüzün yakınlarında Gürcülerin yaşadığı köyler vardı. Örneğin Erkota köyü bize çok yakındı, oralardan bizlere Gürcü dostlar gelirlerdi. Bizimkiler onlara giderlerdi . Onlarla olan ilişkiler dostane temel üzerineydi. Bizler de çocuktuk birbirimizle oyunlar oynardık, severdik birbirimizi.
Sözü sürgüne getiriyoruz. İsmihan dede başlıyor anlatmaya:
1944 de Kasım ayında bizi sürgün ettiler. Köyümüze askerler bizi sürgün etmeden iki üç ay önceden gelmiş her tarafı gözetim altına almışlardı. Köy dışına kimsenin çıkmasına izin vermiyorlardı. Arabaları da vardı , bilmezdik o arabalarına bizleri yükleyip götüreceklermiş. Sürgün günü köye önceden gelen askerler herkesin kapısını çalarak insanları alelacele köy meydanına topladılar. Kimse yanlarına bir şey alamadı ne olduğunu anlamadı. Köyde bulunan yük taşıyan kamyonlara bizleri bindirerek Aspinza ilçe merkezinde topladılar. Oradan da Amerikan Sudebekır kamyonlarıyla bizleri sürgünün yapılacağı trenlere götürdüler.
İsmihan dedenin anlattıkları, insanlığını yüzünü kızartacak derecede vicdansızca uygulamalardı. Anlatırken o günlere gidiyor, hüzünleniyordu. Ama bunları insan kalbi taşıyan birinin dinlemesi de kolay değil…
Hele o ölüm yolculuğu. İsmihan dede o yolculuğu da şöyle anlatıyor:
Bizleri kamyonlarla trenlere getirdiler. Vagonlara tam hatırlayamıyorum ama ailelerin büyüklüğüne göre üçer beşer aile yüklediler, vagonlar ağzına kadar insan dolmuştu.
O vagonlar ki hayvan taşıyan, yük taşıyan vagonlardı. Bizleri işte bu vagonlara doldurmuşlardı. Tirenle yaklaşık bir ay yol gittik. Çok zor bir yolculuktu. Soğuktan üşüyorduk, yeme içme sıkıntıydı. Tiren bazı yerlerde mola veriyordu o esnada insanlar başka vagonlarda bulunan akrabalarını aramaya koyuluyorlardı ama ne çare kimse birbirini bulamıyordu. Tirende hareket edince çok insan yollarda kaldı telef oldu, Ahıskdan Kazakistana kadar yol boyunca bir çok insanımız su ve yemek bulmak için, ailesini akrabasını bulmak için molalarda trenden inice orada kaldılar. Tirene yetişemediler, hep öldü gittiler. Yolculuk esnasında vagonda ölenleri alıp götürüyorlardı, nereye götürüyorlardı bilmem. Babamda hastaydı vagonda öldü cesetini aldı götürdüler bir mezarı bile yok. Bir ay süren yolculuğumuz büyük acılarla kayıplarla geçti…
Sürgün yeri Kazakistan…
Sürgün yerimiz Kazakistan oldu, uzun süren tiren yolculuğundan sonra bizim vagonları Kazakistan Almaata Kaskalen de Uzunağaç tiren istasyonunda buraya indirdiler. Burada bulunan büyük bir sinema salonuna bizi topladılar. Daha sonra bizi kamyonlara bindirerek Canadurmuş köyüne getirdiler. Burada bulunan boş evlere bizi yerleştirdiler
Peki, Kazakistan’da Kazaklar sizi nasıl karşıladılar, size bakışları nasıl oldu?
Buralara ilk geldiğimizde Kazaklar bizi iyi karşıladılar, bağırlarına bastılar. Bir ekmeği ikiye böldüler. Odundur, yakacaktır bizimle paylaştılar. Kazakların çok iyiliğini gördük. Zor zamanımızda bize yardım ettiler. Hiç unutmam köyün ileri geleni herkesi toplamış şöyle demişti: Bu insanlara hepimiz yardım edeceğiz. Seksen iki yaşıma geldim onların bize ettiği yardımı asla inkar edemem. Onların iyiliğini hiçbir zaman unutmadık
Kazakistan’da hayat
Sürgünden sonra buraya düşünce dönemin yönetimince bizlere on sene köyün dışına çıkma yasağı kondu. Bu süreçte ilkokulu ve sonrasını okudum. Üniversitede ekonomi bitirdim. Devlet bana iş verdi. Çin sınırında bir yerde çalıştım. O sıralar Çin zulmünden kaçan Uygur Türklerine yol gösterdik göçü kabul ettik.
Yetim olarak büyüdüm sürgünde. Çalıştık çabaladık, evimizi yaptık yuvamızı kurduk ömrümüz bu yad ellerde geçti.
Şimdi Türkiye ye geldim Antalya da eşimle çocuklarımla torunlarımla yaşamaya devam ediyorum…..
HARUN BOZKURT