Ahıskaya Türkgözü sınır kapısından giriş yaptık. Sınırdan Türk kimliğiyle ve 15 lira ödeyerek geçtik. Ne Türk tarafında nede Gürcü tarafında sorun çıkmadı, Gürcü memurlar gayet kibardılar birazda Türkçe biliyorlar. Uzun yıllar hayal ettiğim vatana kavuşma anı nihayet gerçekleşmişti. Değerli hemşerimiz Muhammet abiile önce Ardahanı Çıldırı gezdik ve sonrada Posof üzerindek vatana geldik. Atalarımızın hayal edipte gerçekleşmediği şeyi biz başarmıştık çok şükür.
Sınırdan sonra güzel yeni yoldan Vale kasabasına doğru yol aldık . Yol boyu etrafta yeşil ekili tarlalar, akarsular, ormanlar, ağaçlıklar ve Posof çayı bizi takip ediyordu. hertaraf çok yeşil ve doğası mühteşemdi. Gerçektende dedelerimizin anlattığı kadar güzel doğaya sahip vatanımız. Yol üstü geçtiğimiz bütün köylerin isimleri tanıdıktı, hepsini birzamanlar duymuştum. Şöför köylerin isimlerini saydıkça bende evet bu köyü duydum diyordum , şaşırdı. nihayet Valeyi de geçtik.
20 dakkalık güzel yolculuktan sonra ahıska şehrine vardık . kalenin burçları sanki bize hoşgeldiniz nerde kaldınız der gibiydi. kale gerçektende büyük ve sarp düşmanın buraya girmesi büyük zorluklarla olmuştur. Ahıska kalesinin ismi Rabattır, Rabat Arapçada şehir yaşam yeri demektir. Ahıskada ilk önce pazar yerine geldik. Burada çok sayıda Türkle karşılaştık genelde Posof Ardahan ve civar illerden gelen vatandaşlardı. pazarda fiyatlar gayet uygun, bol çeşit yerli meyva sebze, bal, pestil ve diğer gıda ürünleri bulunmaktadır. burda benzin fiyatları da çok ucuz bu yüzden çoğu türk burda benzin almaktadır.
İkinci durağımız Ahıska kalesi. Kaleye giriş ücretsizdir ama daha yukarı çıkmak istiyorsanız bilet almalısınız biletler yerli turiste 5 , yabancıya 7 laridir. Ahıskada yaşayan hemşerimiz sayesinde dil sorunumuz olmadı. Toplam Ahıska şehrinde 25 ve Abastumanda 8 bizim aile var bunlar son yıllarda buraya yerleştiler. gürcülerin çoğu azda olsa Rusça bilir . İlk önce Ahmediye camisini ve medreseyi ziyaret ettik. Ahmediye dıştan güzel grünüyor restore edlmiş. Kubbesindeki eski kaplama kaldırılmış ve yeni altın renkli kaplamayla kapatılmış. Dediklerine göre orijinal kaplaması gümüş rengindeymiş. Caminin girişindeki kitabe silinmiş. Caminin içi dışı kadar güzel restore edilmemiş hiçbir süsleme yok. Yazılanlara göre caminin avlusunda daha önce Ruslar zamanında camiyi yapan Ahmet paşa Atabegin ve eşinin türbeleri varmış, ama şimdi yok.
Sonra meşhur Ahıska medresesine girdik. Bir zamanlar burası ilim yuvasıydı . Burda yetişen alimler hocalar Osmanlı devletinde, istambulda ve sarayda çok önemli yerlere gelmiştir. Bu medrese bütün kafkaslarda ün salmıştı. Burda çok zengin kütüphane vardı kitapların içinde tüm ortadoğuda nadir bulunan kitaplarda vardı. Paskeviç şehri alınca kütüphanedeki kitapların listesini çıkararak hepsini Sankt Petersburga göndermiş. Bu kitaplar hala Sankt Petersburg müzesindedir . Aynı zamanda beyaz taştan yapılmış olan cami minaresini de sankt petersburga göndermişti. Medrese iki katlıdır ve çok sayıda odadan oluşmaktadır . Onuda restore etmişler ama yeterli deyil bazı yerler özellikle bazı odaların içi tamir gerekmektedir.
Medreseden sonra Atabeklerin sarayına daha doğrusu Şatosuna çıktık. Saray taştan yapılmış, kalenin en yuksek yeridir ve üstten tüm şehir avuç içi gibi görünüyor. Manzara mühteşem, bir tarafı kaleye bakıyor diğer tarafı sarp bir uçurumdur ve en dipte kür çayı akıyor. Saray dört katlıdır ve buraya çıkmak baya zordur. Bu saraydan zamanında Atabekler tüm Atabek yurdunu yönetiyordular, burası yönetim yeriydi. Butün kaleyi gezdikten sonra bugünlük gezimiz bitti.
Bir sonraki durak Azğur...