muradsultan87 @ gmail.com

          

 بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم   

 

AKIL SAHİPLER KİMLERDİR

 

Alemlerin Rabbi olan Allah, Dünya’yı - nizamı ve intizamı en güzel şekli ile tasarlamış, fizik, biyoloji ve diğer bilimsel kural ve kaidelerden oluşan bu sistemin ana yapısını, Kendi Yüce varlığını, Kudretini bilimsel yönde tanıtmak ve kanıtlamak için ilim, bilim ve kanunları ile donatmış, yani Yüce Allah (c.c) bize akıl yürütmeye; hücrelerinden oluşan sinir sisteminin merkezi olarak görev yapan (beyni) yani - Aklımızı çalıştırmamıza adeta teşvik etmiştir. Ayette haber verildiği gibi: Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah'ın gerçekten her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.  (Maide 97). Zira Akıl, İnsanoğlunun diğer mahluklardan üstün kılan ve eşrefi-mahlukat yapan özelliktir, bundan dolayıdır ki - Kuran Kerimde 700'den fazla yerde: ‘’Akledin,’’ "düşünün’’ ve "aklınızı kullanın" diyerek bizi ikaz etmektedir.  Peygamberimiz (s.a.v) bir Hadis-i Şerifte: "Kişinin Dini aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur" buyurmaktadır.

İnsanoğlu - fiziksel yapısı ile tabiatta en zayıf ve aciz bir varlıktır. Diğer mahlukatlara verilen güç, kuvvet, hız, gökte uçabilme  ve suda yüze bilme gibi kabiliyetlere sahip değildir, fakat Allah (c.c) bu kudret ve potansiyelleri ve daha fazlasını İnsanoğluna  ‘Akıl’ olarak sunmuştur ve bununla İnsanı diğer varlıklara karşı üstün ve tabiata da hakim kılmıştır. Eğer insanoğlu bu özelliğini kullanarak Rabbine itaat eder ve emirlerine uyarsa, hem Dünya hem de ahiret saadetine ermiş olur.  Kurani- Kerim bize bu konu hakkında şöyle haber vermektedir: ‘Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar’. (R’ad 19 ayet)  Ancak insanoğlu eğer sadece aklını kullanır ve nefsin arzularına esir olurda Allah’Ten (c.c) yüz çevirir ve inkar eder ise o zaman hayvandan bir farkı kalmaz, Dünya ve ahirette de zelil olur.

Nitekim Kuranı – Kerim bize bunu şöyle açıklar ‘’ İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir’’. (A’raf 179). Ve diğer bir ayet-kerimede de şöyle haber verilir: ‘Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar’. (Furkan 44)

 Zira Akıl sahibi olmanın ölçüsünü - Din ve Kurani-Kerim bize gayet net bir şekilde açıklamıştır. Demek ki ilk önce; akıl sahibi olmak yüksek eğitim tahsili elde ederek değil veya ilim ve bilim adamı olarak Nobel ödülüne layık görülmek değildir. Ne kadar da Dünya için bunlar bir önem arz etse de, hakiki manada Akıl Sahibi olmak, ilk önce Yaratanı, yoktan var Edeni tanımak ve Ona İman etmekten geçer. Kuranın tabiri ile. Rabbini tanımaktır akıl! Ve yine bu özellikten dolayı, Kur'an-ı Hakim İnsanı diğer mahlûklardan farklı olarak özgür; ama o kadarda sorumlu ve yeryüzünde “halife” statüsüne layık görmüştür, buda sadece insana has ifadedir!

İnsanoğlundan kimin aklı nefsine galip gelir aklını Rabbinin rızası doğrultusunda kullanırsa, meleklerden daha üstün olur; kimin de nefsi aklına galip gelir ve nefsi arzular peşinde koşarsa o da hayvanlardan da aşağı olur. Hz. Ali (r.a) insandaki bu iki güç sürekli mücadele içindedir, bu durum da İnsan Akıl ve Şuurunu kullanarak nefsinden üstün olabilir.

Şimdi gelelim Akıl sözcüğün anlam ve kökenine. Akıl - kelimenin kök anlamı Arapça ˁaḳl kökünden gelen  ˁaḳl عقل  sözcüğüdür veya Arapçada ki ˁaḳala عقل  . den gelmektedir; Lügat (sözcük) anlamı ise - “bağlamak”,  “engellemek veya korumak”tır. Olumsuz ve zararlı bir duruma karşı korunmak veya kişiye yönelik bir zararı engellemek, herhangi bir durumda hayvanın kaybolmaması için onu bağlamak gibi geniş anlam ifade eden bir sözcüktür.  Türkçede ise akla karşılık gelen kelime “us” tur. Divan-ı Lügat-i Türk I, 36 da “us”, “hayır ve şerri ayırt ediş” olarak tanımlanır. Bu durumda her iki dilinde kelime anlamların örtüştüğünü görebiliyoruz.

Şimdi bunlardan yola çıkarak, göre biliyoruz ki: Akıl - insanı hem Dünya da ki zarar ve kötülüklerden  hem de Uhrevi azap ve cezalardan koruduğu ve engellediği sürece Akıl -akıldır.

Kuranı Kerimin İfadesi ile: Siz Kitâb’ı okuyor olduğunuz hâlde, insanlara iyiliği emredip de kendinizi unutuyor musunuz? Hiç akıl erdirmez misiniz? (Bakara, 44)

Bir Hadisi Şerife ise Efendimiz  (a.s) bizi şöyle uyarıyor: “Ey insanlar! Rabbinizi biliniz ve anlayınız (düşününüz). Birbirinize aklın kemâlini tavsiye ediniz (kötülüklerden alı koymak iyilikleri tavsiye etmek)  Çünkü size emredilenler gibi size yasak edilenleri de akılla bilirsiniz.” (Kimya-i Saadet)

İşte insanoğlu hem dünya hem ahiret mutluluğu elde etme adına Rabbimizin vermiş olduğu Akıl ve Şuurunu kullanarak, faydalı olur üretir, hizmet verir, mutlu olur başkalarının mutluluğuna vesile olur.

Bu hakikati görmek ve hayatımıza bu güzellikleri yansıtmak için Dünyada mesrur ve Ahirette kazançlı olmak için: ilk önce manevi körlük, sağırlık ve dilsizlikten kurtulmak gerekir; Rabbimize yönelmek Ona teslim olmak gerekir - Aklımızı kullanarak yasaklarından kaçınmak emirlerine uymak gerekir. Rabbimizn Kitabı Olan Kur'an-ı hakimi okumak, anlamak ve hayatımızın kılavuzu edinmek gerekir. Bu yolun tarifi ve usulü budur!

Fahreddin Razi (rahimetullah) el-Metâlibu’l-Âliye’sinde bize bunu şöyle açıklıyor: Akıl, ruhun en ileri ve en mükemmel görünümü olmuş olacaktır. Akıl, marifetullah ile aydınlanır, saflaşır ve kemale erer (olgunlaşır). Rûh cevheri ise, bu akıl ile tamam olur, kemâle erer. Bedenin durumu da, rûh ile mükemmel olur.

 Velhamdülillahi Rabbil alemin.

Murad Sultan