Vasıf İnanç DUYGULU  

Türkistan Gezisi Notları - 4: Kazakistan'da Ahıska Köyü Ziyareti Vasıf İnanç DUYGULU

 

Uzun süreceğini düşündüğümüz için Türkistan şehrinde geçirdiğimiz 3. günün akşamında ziyaret ettiğimiz Ahıska köyünde gördüklerimizi, gözlemlediklerimizi bu şekilde ayrı bir yazıya konu etmek istedik. Türkistan halkının buraya doğrudan Türk Mahallesi demesinin bir sebebi olduğunu biz de ziyaret ettiğimizde anladık. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nden çıktıktan sonra dolmuşa binmiş ve dolmuşçuya Türk mahallesine gideceğiz demiştik.

 

Dolmuştan indikten sonra uzun bir yürüyüşün ardından Ahıska köyüne varıyoruz ve hayatımızda belki de unutamayacağımız anılar biriktirdiğimiz bir akşam geçiriyoruz. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Kazakların ve Özbeklerin bize yaklaşımı gerçekten kardeşçe ama Ahıska Türkleri Türkiye'den geldiğimizi duyunca kendi evlatlarını görmüş gibi oluyorlar bunu çok kısa sürede fark etmek mümkün. Köyde oynayan çocukları görür görmez mescidi sorup orada Türkistan'da yaşayan Türklerle biraz sohbet ederiz diye düşünüyorduk ki arkamızdan Can koşa koşa geldi. Bizi önce mescide götürdü sonra oradaki amcalarla sohbetimiz ve ikindi namazı sırasında bizi bekledi ve evine ısrarla davet etti. Camide muhabbet sırasında öğrendiğimiz bilgiler ise açıkçası bizi üzdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkistan ziyareti sırasında buraya gelmek istediğini ancak Kazak yetkililerin izin vermediğini söyleseler de bazıları kırgın. "Ne olursa olsun buraya gelip buradaki Türkleri görmeliydi." diyorlar. Üniversitenin öğretim dönemi başlarken gelen hocalar dışında kimsenin gelip görmediğinden yardımcı olmadığından söz ediyorlar. "Türkiye'nin bu köyde sadece adı var ancak biz yine de çok seviyoruz." sözleriyle durumu özetliyorlar. Bakan ya da milletvekili gibi üst düzey yetkililerin Türkistan'a geldiklerini ama köye uğramadıklarını söylüyor, sahipsiz olarak görüldüklerinden bahsediyorlar. Daha önce kendi imkanlarıyla yaptıkları camide İslami sohbet yapmak ve Kur'an dersleri vermek üzere gelen Türklerin olduğunu gelenlere ihtiyaçlarını anlattıklarını ama gelen devlet görevlisinin bir daha dönmediğini anlatıyorlar. Köydeki tek ihtiyaçlarının ise bir abdesthane bir de cuma namazında ıslanmamak için çatı olduğunu bunun için Türkiye'den yardım istediklerini de ekliyorlar.

Kazak ve Özbeklerle aralarının iyi olmadığını, mahallede 300 haneden 3-4 Kazak hanesi olduğunu söyleyen bir amca da var, "Kazaklar bize çok sahip çıktı ilk geldiğimiz yıllarda, biz olsaydık onları ezip geçerdik, onlar bizle çok şeyini paylaştı." diyen de. Köyde Türk öğrencilerin okuduğu bir okul ve Türklere hizmet götüren birkaç kurumun olmaması bizi üzse de Ahıskalılar genel anlamda memnun gözüküyor buradaki yaşamdan. Camii cemaati bir abdesthane ve cuma namazı sırasında yağmurdan koruyacak bir çatı isterken, birçok kişi ise Türkiye'den vatandaşlık ve geri dönüş için fırsat bekliyor. 

"Bize Türkiye bir köy göstersin vatandaşlık versin biz alışırız Türkiye'ye. Ama vermiyorlar. Oraya gitmiş olan akrabalarımıza oturma izni veriyor, çalışma izni bile vermiyor Türkiye. Bizim Suriyeliler kadar değerimiz yok mu ?" şeklinde isyan eden Ahıskalılarla sohbetimiz sırasında her konudan konuşuyoruz desek yeridir. 1993'te Türkiye'nin Almatı Büyükelçisi olduğunu söyledikleri Saim Bey ile bir görüşme yaptıklarını, devletin kendilerine vatandaşlık ve bir miktar kredi vermesini istediklerini, kendi hayatlarını kurunca Türk devletine borçlarını ödeyeceklerini söylediklerini söyleyen Ahıska Derneği Başkan Yardımcısı Hasan Aliyev, "O zaman her etnik gruptan insan götüreceklerini söylemişlerdi. Almatı'da yaşayan Almanlarla Ahıska Türklerini aynı kefeye koymuşlardı. Bu da haliyle bizi üzdü." diyor. 

70 yıl boyunca sürgünde kalmalarına rağmen Türklüğü de İslamı da unutmadıklarını anlatan bu Ahıska Türkü ailesinin yalnızca Türkiye'den geldiğini bildikleri iki gence karşı yaklaşımları Türkiye ve Türk insanı konusunda ne kadar hassas olduklarını da gösterdi bize. Yalnızca gezmeye gelen iki üniversite öğrencisine ziyafet çeken, her işine yardımcı olan bu aile ve bu köy 2-3 nesildir Türkiye'den çok uzakta Türk ve Türkiye özlemini nasıl içten yaşadıklarını da gösterdi bize. 

 

Bu Türklük özlemi sadece bir hasretten ibaret kalmıyor gördüğümüz kadarıyla. Sovyet dönemindeki baskıda dahi her evde Türk bayrağı mutlaka bulunduğundan bahsediyorlar. Kazakistan'ın bağımsızlığından sonra ise Türk bayraklarını artık dışarıdan görünen yerlere de asmışlar. Türk bayrağı asmalarının yanında onlarca yıl süren Sovyetler döneminde gizli gizli namaz kılıp gizli ibadet ettiklerini, Türkçe'yi yine de çocuklarına öğrettiklerini söylüyorlar. "Bize unutturamazlar Türkçe'yi de Türklüğümüzü de." diye ekliyor Hasan Amcanın oğlu. Sovyet döneminde de Kazakistan döneminde de kimliklerde yer alan milliyet kısmına Türk yazdırmak için de bürokratik yollarla çok uğraştıklarını ekliyorlar. Bahtiyar amcanın oğlu olan Can kimliğinde sırf Türk yazsın diye dedesinin nüfusuna kaydedilmiş. "Coğrafyamız ve dilimiz benzediği için Azerbaycanlı yazmak istediler de onu bile kabul etmedik Türk yazacaksınız oraya diye direttik, bir sürü masraf yaptık ama en sonunda başardık, kimliklerimizde Türk yazıyor ya o bize yeter." sözlerini duymak da bizleri memnun etti tabii ki. (Bu sırada Can koşup odasında duvara asılı olan Türk bayrağını getiriyor bize. Beraber fotoğraf çekiniyoruz, ben, Türk Bayrağı ve Can. Hatıra olarak Türk Lirası verdiğimizde ise Can'ın keyfine diyecek yok.)

Bu yaklaşımlarına rağmen Türkiye'den benzer sıcaklığı görmediklerini söylediklerinde ise bizim yüzümüz kızarıyor. Vatandaşlık verilmediğini, gidenlerin çalışma izni bile almakta zorlandığını anlatan Ahıskalılar, "Biz burada sahipsiziz, Kazakların yarısı dedelerimiz bir diye düşünürken bir yarısı da siz Türksünüz burası Kazakistan, yerinizi bilin bakış açısına sahip." diyorlar. Türkiye'nin kendilerine sahip çıkması durumunda böyle olayların olamayacağını, burada sahip çıkılmadığı gibi Türkiye'ye de kabul edilmediklerini anlatıyorlar. Bunca yıllık sürgünde Türklüğe bu kadar sahip çıkıp da Araplar kadar değer görmeme hissinin yaşatılmasının kendilerine dokunduğunu da söylüyorlar. "Ah bize bir gel deseler!" Diye iç çekiyor Bahtiyar amca. "Bir gel deseler kim gitmez ki anavatana?" 

Uçak meselesinde Türkistan halkının Türkiye'yi haklı bulup ona göre tavır aldığını, buranın yerel halkının Türkiye ve Tayyip Erdoğan'ı çok sevdiğini , Türkistan'daki Ahıska Türkleri içinde de sadece okullarına gittiği halde 15 Temmuz'dan sonra mağdur olanların olduğunu, Fetö okullarının Kazakistan devleti tarafından devralındığını ve Kazakistan ve Kırgızistan'da Ahıska Türkü nüfusunun hayli fazla olduğunu öğrenip memleketimize yaklaşık 5 bin kilometre mesafede evimizde gibi hissettiğimiz bu köyden ayrılıyoruz. Bizi tren garına bıraktırıyor Hasan amca ve Almatı'ya doğru devam etmek üzere Türkistan'dan trene biniyoruz.