Kaynak: Derin Tarih, Mayıs-2021
Zafer Karatay
Kırım Tatar Millî Meclisi Türkiye Temsilcisi Emel Kırım Vakfı Başkanı Yönetmen ve Gazeteci
-------------------------------------------------------------------------------
Kırım Türklerinin 18 Mayıs 1944 günü, bir günlük bebekten yürüyemeyecek haldeki ihtiyarlara kadar istisnasız hepsinin sürgün edilmesi, 1783 yılında Çarlık Rusya’sı tarafından işgal ve ilhak edilmesinden sonra Kremlin’in yürüttüğü Kırım’ı Türksüzleştirme siyasetinin son ve en dehşetli halkasıdır. Çarlık Rusya’sının sıcak denizlere inme politikasının tarihteki Türk-Rus savaşlarının temel sebeplerini oluşturduğu bilinir. Kremlin’in bu tarihî hedefinin önündeki en büyük engellerden biri Kırım Hanlığı idi. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nden ayırdığı Kırım’ı 1783 yılında ilhak ettikten sonra, Çarlık Rusya’sının hızla ilerleyerek Karadeniz’in batısından Yeşilköy’e kadar; Kafkasları, Azerbaycan’ı, Doğu Karadeniz’i ve Doğu Anadolu topraklarını ele geçirdiğini unutmamak gerekir.
Çeşitli baskılarla, propagandalarla toprakları ellerinden alınan Türkler göç ettirilirken, Rusların iskân edilmesiyle 1500 yıllık Türk yurdu Kırım hızla Slavlaştırılmaya başlandı. Kırım’ın Rusya’nın hâkimiyetine girmesi, Osmanlı Devleti için ağır bir travmaydı. Çünkü silme Müslüman tebaanın yaşadığı, kaybedilen ilk toprak parçasıydı. 1853-56 Kırım Savaşı Osmanlı Devleti’nin ve müttefikleri İngiltere ve Fransa’nın galibiyetiyle sonuçlandı. Ancak bu zaferin sonuçları Osmanlı Devleti ve Kırım için sanki mağlup edilmişçesine ağır ve yıkıcı oldu. Osmanlı Devleti’ne savaşta yardım edenlerin Urallara ve Sibirya’ya sürgün edileceği söylentileri üzerine büyük göç dalgaları yaşandı ve Kırım Tatarları kendi vatanlarında azınlık durumuna düştüler. 1783’ten 1923’e kadar Osmanlı Devleti topraklarına, Dobruca ve Anadolu’ya göç edenlerin sayısını Prof. Dr. Kemal Karpat 1.800.000 olarak vermektedir.
Bu yıl 170. doğum yılını kutladığımız İsmail Gaspıralı’nın başlattığı “Türk dünyasında aydınlanma” hareketiyle millî uyanışlarını gerçekleştiren Kırım Türkleri kısa sürede muhteşem bir başarı elde ettiler. İsmail Gaspıralı’nın Kırım’ın Çarlık Rusya’sının esaretine düşmesinin 100. yılında, Tercüman gazetesini yayınlamaya başladığı 1883 yılından sadece 34 yıl sonra, kadınların Türk-İslam dünyasında ilk defa seçme ve seçilme haklarını kullandığı seçimlerle millî kurultaylarını topladılar. Kırım Tatar millî kurultayı 26 Aralık 1917’de Kırım Ahali Cumhuriyeti’ni ilân etti ve hükümetin başına daha önce Kırım, Ukrayna, Lehistan ve Litvanya Baş Müftüsü seçilen Numan Çelebi Cihan seçildi. Kırım Türkleri uzun yıllar süren esaret döneminden sonra büyük bir heyecanla bağımsızlıklarını sağlamlaştırmak, millî medeniyetlerini yükseltmek için çalışmaya başladılar. Bu, daha önce Kırım’dan göç etmek mecburiyetinde bırakılan Dobruca ve Türkiye’deki Kırım Türkleri arasında da büyük heyecan yarattı. Kırım Tatar aydınları, Romanya’dan ve İstanbul’dan hizmet için heyecanla, umutla ülkelerine gittiler.
Ne yazık ki, Akyar’da (Sivastopol) bulunan Bolşevik denizciler Kırım Türklerine saldırdılar. Bahçesaray ve Akmescit’i ele geçirdiler, Numan Çelebi Cihan’ı tutuklayıp Akyar hapishanesine götürdüler. Kırım Türklerinin millî marşının da şairi olan Numan Çelebi Cihan 23 Şubat 1918’de hapishanede şehit edildi ve naaşı Karadeniz’e atıldı. Çarlık Rusya’sının emellerini aynen sürdüren Sovyet rejimi, Stalin’in tahta geçmesinden sonra Kırım’da din adamları, aydınlar başta olmak üzere kıyımlara başladı. Birçok insanı öldürdü, hapse attı, sürgün etti. Stalin 2. Dünya Savaşı sonlarına doğru Yalta ve Potsdam konferanslarında harbe girmeyen Türkiye’nin cezalandırılması gerektiğini ileri sürerek Boğazlar ile Kars ve Ardahan meselesini de dillendirmeye başladı. Türkiye’yle muhtemel bir savaşta cephe gerisinde kendisine problem olacak unsurlar olarak değerlendirdiği Türk ve Müslüman halkları savaş bitmeden sınır bölgelerinden temizledi. 2 Kasım 1943’de Karaçay Türklerini, 27 Aralık 1943’de Kalmukları, 23-24 Şubat 1944’de Çeçenler ve İnguşları, 8 Mart 1944’de Malkarları, 18 Mayıs 1944’te Kırım Tatarlarını ve nihayet 15 Kasım 1944’de de Ahıska Türklerini yurtlarından zorla çıkartarak Orta Asya’ya, Sibirya’ya ve Ural dağlarına sürgün etti. Kalmuklar, Kafkas halkları, Çeçenler, İnguşlar, Karaçay ve Malkar Türkleri Stalin öldükten sonra, 9 Ocak 1957’de “affedildi” ve vatanlarına dönme izni verildi. Fakat Kırım Tatarları, Volga Almanları ve Ahıska Türkleri bu “affın” dışında bırakıldılar.
Müstecib Ülküsal ve arkadaşlarının kurduğu Emel dergisi Kırım Türklerinin ve esaret altındaki diğer Türk ve kardeş toplulukların seslerini 1930’dan bu yana dünyaya duyurmaya devam ediyor.
Kırım Türklerinin sesi: Emel dergisi
Sürgün edilen bu mazlum insanların sesini dünya kamuoyu uzun yıllar duymadı. 1917 yılında teşekkül eden Kırım Ahali Cumhuriyeti’nin kurulmasında büyük pay sahibi olan Cafer Seydahmet Kırımer 1918 yılında yardım istemek ve durumu anlatmak üzere İstanbul’a geldi. Kendisi yeni kurulan hükümette harbiye ve dışişleri nazırıydı. Ancak 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenilmişti ve tam o günlerde İstanbul işgal edilince bu arzusu gerçekleşemedi. 1917’den sonra Kırım Bolşeviklerin eline geçtiği için bir daha dönemedi. Kırım Türklerinin sesini duyurmak ve hürriyet emellerini canlı tutmak için İstanbul’da mücadelesini sürdürdü. Muhacerette Kırım millî mücadelesinin oluşmasına, kadrolaşmasına liderlik etti ve bu kadrolar SSCB’nin zulmü altındaki kardeşlerinin seslerini duyurdular.
Kırım Türklerinin istiklal mücadelesinde 1930 yılında önemli bir gelişme yaşandı. O yıllarda Romanya sınırları içinde kalan Hacıoğlu Pazarcık şehrinde Avukat Müstecib Ülküsal ve arkadaşları Emel mecmuasını neşretmeye başladılar. Cafer Seydahmet Kırımer’in isteğiyle 5. sayısından itibaren Emel, Kırım Türklerinin millî yayın organı haline geldi. Ancak 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ve Romanya’nın da savaşa girmesi üzerine Müstecib Ülküsal 1940 yılında, 154. sayıda derginin yayınını durdurmak zorunda kaldı ve Türkiye’ye göç etti. Matbaasındaki Latin harf kalıpları bilahare Kırım’a gönderildi. Bu dönemde Emel dergisi etrafında toplanan millî kadrolar çok önemli faaliyetlere imza attılar. Savaşın sonlarına doğru çok sayıda Kırım Tatarı vatanını terk etti. Dobruca’daki Kırım Tatarları onlara yardım etti. Romanya Kızılordu tarafından işgal edilip Sovyet rejimi gelince Müstecib Ülküsal’ın kardeşi Necip Hacı Fazıl, kız kardeşi Saliha ve pek çok vatansever Kırım Tatarı tutuklandı, hapis cezalarına çarptırıldı. Necip Hacı Fazıl hapishanede işkenceyle şehit edildi ve cesedi Köstence sokaklarına atıldı.
Cafer Seydahmet Kırımer, 2. Dünya Savaşı zamanında Müstecib Ülküsal, Edige Kırımal ve Abdullah Zihni Soysal’ı Nazi işgali altındaki Kırım’daki kardeşlerine yardımcı olabilmek için Almanya’ya gönderdi. Müstecib Ülküsal daha sonra Türkiye’ye döndü ama Edige Kırımal orada kalarak çalışmalarını sürdürdü. Özellikle esir düşmüş veya Ostarbeiter (Doğu işçisi) olarak Almanya’ya getirilen ve savaş sonrasında Almanya veya Avusturya’daki toplama kamplarında kalan Kırım Türklerinin Türkiye’ye getirilmesi için gayret etti.1
Bu yeni gelen göçmenlerin de iştirakiyle 1952 yılında İstanbul ve 1955 yılında Ankara Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği kuruldu. Emel dergisi 1960’ta Ankara’da yeniden ve aynı çizgide yayımlanmaya başlandı. 1962 yılından sonra İstanbul’dan yayınını sürdüren Emel kısa sürede hem Kırım Türklerinin hem de Sovyet esareti altındaki diğer Türk ve kardeş toplulukların seslerini dünyaya duyurabildikleri önemli bir mecra haline geldi. Kırım Türklerinin Kırım’dan sürgün edilmeleri ve sürgünden Vatan Kırım’a dönme mücadelelerini en geniş haliyle duyuran Emel dergisi ve Emelcilerin faaliyetleri oldu. Doktorasını Almanya’da Kırım üzerine yapan ve tezi daha sonra Emsdetten/Westfalen’de 1952’de Der nationale Kampf der Krimturken (Kırım Türklerinin Millî Mücadelesi) adıyla yayınlayan Edige Kırımal, 1954’te Münih’te kurulan Sovyetler Birliği’ni Araştırma ve Öğrenme Enstitüsü’nün yayınladığı Dergi adlı mecmuanın yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır. Gerek Dergi’de yayınladığı, gerekse Emel dergisine gönderdiği makale ve haberler, Sovyet rejimi altındaki Kırım Türklerinin sürgün edilmesinin, bu zulüm rejimi altında uğradıkları baskıların ve verdikleri mücadelenin Türk kamuoyuna duyurulmasında önemli rol oynamıştır.
Yine bu yıllarda Cengiz Dağcı’nın Varlık Yayınlarında basılmaya başlayan birbirinden kıymetli eserleri, Türk edebiyat çevrelerinin ve aydınlarının Kırım’a ilgisini artırmış, okuyanların ekserisinin Kırım sevdalısı olmasını sağlamıştır. Sovyet rejimi altında Kırım’a dönme, gasp edilen millî ve dinî haklarını elde etme mücadelesi veren Kırım Tatarları, 1960’ların ikinci yarısından itibaren Moskova’daki insan hakları savunucuları ve rejim muhalifleriyle kurdukları sıkı ilişkiler sayesinde Samizdat neşriyatı vasıtasıyla seslerini duyurmaya başladılar. Böylece bu eşsiz mücadele Batı kamuoyunun dikkatini çekmeye başladı. Yaşanılan trajedi hakkında daha çok neşriyat yapılmaya, SSCB ile ilgili eserlerde vaziyetleri hakkında bilgiler yer almaya başladı. Buna paralel olarak Emel dergisi ve Emelciler de bu bilgileri Türk kamuoyuna ve basınına yansıttılar.
Kırım Türklerinin istiklal mücadelesinde 1930 yılında önemli bir gelişme yaşandı. O yıllarda Romanya sınırları içinde kalan Hacıoğlu Pazarcık şehrinde Avukat Müstecib Ülküsal ve arkadaşları Emel mecmuasını neşretmeye başladılar.
Cemiloğlu’nun 303 günlük açlık grevi
Kırım’ın, Kırım Türklerinin vatanlarından sürgün edilmesinin ve sürgünde verdikleri mücadelenin Türk kamuoyunda ve basınında geniş yer bulmasına katkı yapan bir diğer etmen de Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Sibirya’da Omsk hapishanesinde, 1975-76 yılında yaptığı 303 gün süren açlık grevidir. Dönemin milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerinde geniş yankı ve destek bulan bu direniş, o dönemde bilinen adıyla Mustafa Cemiloğlu’nun Türkiye’de Yurtdışı Türklerin ve onların kurtuluş mücadelelerinin bir sembolü haline gelmesini sağladı.
1983 yılında Emel dergisinde bayrak değişikliği yaşandı. Müstecib Ülküsal ve arkadaşları derginin yayın sorumluluğunu aralarında şahsımın da olduğu bir grup genç Kırım Tatarına devrettiler. Birkaç yıldır Ankara’da bir araya gelen ve teşkilatlanan arkadaşlar olarak Emel’i devraldıktan sonra SSCB’deki Kırım Tatar millî hareketi ve Kırım sürgünü hakkında daha çok makale ve haber yayınlamaya gayret ettik. 1984 yılı Mart ayından itibaren Kırım Türklerinin sürgününün 40. yılı dolayısıyla dönemin gazetelerine yönelik geniş çaplı bir mektup kampanyası başlattık. Belirlediğimiz köşe yazarlarına hem halkımızın, hem bütün Kırımseverlerin mektup göndermesini sağlayarak Kırım Türklerinin sürgünlerine ve sürgündeki mücadelelerine dikkat çekmeye gayret ettik. Bizler de bu mücadeleyle ilgili bilgi ve fotoğraf gönderdik. Ziyaretler yaptık. O yıl 18 Mayıs 1984 günü dönemin en büyük gazetelerinden Tercüman “Sürgünde 40 Yıl” tam sayfa manşetiyle yayınlandı. Başta Tercüman gazetesinde olmak üzere, pek çok yazar o gün ve devamında Kırım sürgününü ve mücadelesini anlatan yazılar yayınladılar.
Kızıl meydanda “Ya vatan ya ölüm” sesleri
1987, sürgündeki Kırım Türklerinin seslerini en geniş şekilde dünyaya duyurdukları bir yıl oldu. 1987 Temmuz’unda yüzlerce Kırım Tatarı Moskova Kızıl Meydan’da “Ya vatan ya ölüm” sloganlarıyla gösteri yaptılar. Bütün dünya televizyon ve gazeteleri bu olayı servis etti. Gösteriler Türkiye’deki Kırım Türklerinde Kırım’a ve geçmişlerine ilgiyi arttırdı. Türkiye’de birçok şehir, kasaba ve köyde Kırım dernekleri kurulmaya başlandı. Günümüzde bu sayı 50’nin üzerindedir. Bu dernekler Kırım Tatar Teşkilatları platformu altında bir araya gelerek, hem Rusya’nın işgaline karşı mücadele vermekte hem de 18 Mayıs 1944 sürgün kurbanlarını ve Kırım şehitlerini çeşitli tedbirlerle anmaktadırlar.
1989’da ilk defa Kırım’a gitmek nasip oldu ve orada Mustafa A. Kırımoğlu ile buluştuk. Böylece Türkiye’de yürütülen Kırım mücadelesi ile SSCB’deki mücadele arasında doğrudan bağlantı kuruldu. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kırım’a gidiş gelişler açılınca sürgünü yaşayanlarla görüşmek, bizzat onlardan gerçekleri öğrenmek imkânı doğdu. 1989 yılından itibaren Kırım’a giden rahmetli Kemal Çapraz başta olmak üzere gazeteciler Kırım ve Kırım Türkleri ile ilgili geniş haberler yaptılar.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Kırım Tatarlarının Akmescit meydanında binlerce insanın katılımıyla yaptıkları 18 Mayıs 1944 sürgün kurbanlarını anma mitinglerine katılmaya başladık. Türkiye’de de Emel dergisinin 18 Mayıs günlerinde Kırım şehitleri için okuttuğu mevlit ve anma toplantıları Kırım dernekleri tarafından da yapılmaya başlandı.
Rusya’nın uluslararası hukuka alenen tecavüz ederek Kırım’ı 2014 yılında işgal etmesinden sonra, Ukrayna Parlamentosu 12 Kasım 2015 tarihinde 18 Mayıs 1944 Kırım sürgününü “soykırım” olarak tanıyan ilk ülke oldu. Aynı kararla 18 Mayıs günü, Ukrayna’da “Kırım Tatar Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” kabul edilmiş, her yıl 18 Mayıs günü Ukrayna’da ve bütün yurtdışı temsilciliklerinde resmî törenlerle sürgün kurbanları anılmaya başlanmıştır. Ukrayna’dan sonra bu konuda en önemli adım Baltık ülkelerinden gelmiştir. Letonya Parlamentosu Saeima 9 Mayıs 2019 tarihinde aldığı kararla Kırım sürgününü uluslararası alanda soykırım kabul eden ikinci ülke olarak tarihe geçti. Letonya’yı Litvanya izledi. 6 Haziran 2019 günü Litvanya Cumhuriyeti Parlamentosu Seimas, 18 Mayıs 1944’te Kırım Tatarlarının sürgün edilmelerini soykırım olarak tanıyan tarihî kararı alarak Ukrayna ve Letonya’ya katıldı. Hiç şüphesiz bu kararlar hem insanlık tarihinde hem de Kırım tarihinde çok çok önemli kilometre taşları olarak yer alacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti 2014’teki işgalin başından bugüne kadar Rusya’nın işgalini tanımadığını ve tanımayacağını her vesile ile cumhurbaşkanı, dışişleri bakanları ve diğer yetkililerin ağzından dile getirmektedir. 18 Mayıs günü devlet büyüklerimizin, siyasilerimizin ve sivil toplum örgütlerinin anma bildirileri yayınlanmaktadır. Bu Türkiye’de yaşayan yüzbinlerce Kırım Türkünü, daha da önemlisi Rusya işgaline direnen Kırım’daki kardeşlerimizi ziyadesiyle mutlu etmekte ve mücadelelerine güç katmaktadır.
Kırım’ın ve Kırım Tatarlarının içinde bulunduğu durum ağırdır. Dünya siyasetinde değişen dengeler, dünya siyasetinde söz sahibi olan olmayan ülkelerin çoğunun insan hakları ihlalleri ve uluslararası hukukun açıkça çiğnenmesi Kırım Tatar millî hareketinin mücadelesinde yepyeni sorunlar ve güçlükler ortaya çıkarmaktadır. Ama Kırım Türkleri inançlarını yitirmeden, sabırla her sahada mücadelelerini sürdürmeye ve haklı seslerini duyurmaya gayret ediyorlar.
Neşe Sarısoy Karatay, Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasında Türkler, Ankara: Sinemis yayınları, 2011. Neşe Sarısoy Karatay’ın bu kitabı, TRT’de ilk defa 2006 yılında yayınlan, 2. Dünya Savaşında mağdur olmuş, savaşın acılarını yaşamış 150’den fazla tanıkla, Almanya, ABD, Kırım ve Türkiye’de yapılan röportajlarla, olayların geçtiği mekânlarda yapılan çekimlerle gerçekleştirdiği 8 bölümlük “Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasında” adlı belgeselinin metinlerinin ve tanıklarla yapılan röportajların genişletilmiş ve belgelerle desteklenmiş halidir. Belgesel hakkında geniş bilgi için bkz. http://www.gamalihac-kizilyild...