Yedi yaşındaydı, babası Stalingrad için cephede savaşıyordu. Gece yarısı kapı çalındı. Sovyet askerleri "Toparlanın gidiyorsunuz" dediler. Ahıska Türkleri'nden Kseyeva Nargili'nin hayatı o gün parçalandı. Yersiz, yurtsuz kaldı. Ailesi dağıldı. Binlerce soydaşının ölümüne tanık oldu Nargili, köyüne 72 yıl sonra döndüğünde oradaydık... Nargili, Ahıska Türkleri'nin yürekleri sızlatan sürgün hikayesini anlattı
Tarihi 14 Kasım 1944... 2. Dünya Savaşı'nı, tüm dehsetiyle sürdüğü günler. Karlı bir gecede 86 bin Ahıska Türkü, Sovyet rejimi tarafından, sınır güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle, Gürcistan'ın Ahıska bölgesinden Kırgızistan, Özbekistan, Ukrayna ve Kazakistan'a sürgün edildi. Çoluk, çocuk, genç yaşlı Ahıskalılar bir saat içinde trenlere doldurulup zorla doğup büyüdükleri anayurtlarından koparıldı. Kışın yaşanan ve bir ay süren sürgün yolculuğuna binlercesi dayanamadı ve yolda öldü. Hayatta kalan bazıları ise geride bıraktıkları acıya dayanamayıp yabancı topraklarda can verdi. Sürgünün ölüm bilançosu yaklaşık 17 bindi. Yüreklerde bıraktığı sızı ise tarifsiz... Şimdi o bitmeyen sürgün çilesi ve dinmeyen sızıyı yaşayan Ahıska Türklerinden 35 kadın, zorla koparıldıkları topraklara geri döndü. Bu geri dönüş dramatik anlara sahne oldu. Adeta o günleri yeniden yaşadılar. Kimisi gözyaşı döktü, kimi sürgüne gönderildikleri tren raylarının üzerine oturarak dua etti. Duraloğlu ailesinin en büyük kızı 79 yaşındaki Kseyeva Nargili de bu 35 kişiden biriydi. Nargili bir kış günü terk etmek zorunda kaldığı köyünü ve hayatını anlattı...
ÜÇ KIZ VE ANNESİ SÜRGÜNE GÖNDERİLDİ
1944 kışında henüz yedi yaşındaydı Kseyeva Nargili... Babası Muhammed Duraloğlu, Stalingrad'a savaşa gitmişti. Annesi, kız kardeşleri Suriye (5) ve Şeriko (3) ile birlikte Batum'un Angise Köyü'nde yaşıyorlardı. Anne ve üç kız kardeş henüz yatağa girmişti ki birden kapı çalınmaya başladı, anne kapıyı açınca eli silahlı Sovyet askerleriyle karşılaştı. "Toplanın" dedi asker sert bir sesle... Anne hemen çocuklarını toparladı ama küçük Kseyeva elindeki bebeğini bırakmak istemiyordu. Asker "Oyuncak bebeği ne yapacaksın, ekmek al" dedi küçük kıza. Askerin bu tavsiyesi başlarına ne geleceğinin işaretini veriyordu aslında. "Bir hafta içinde evinize döneceksiniz" dediler ve bir trene bindirdiler onları. 25 Aralık 1944 gecesi başlayan o soğuk sürgün hayatı, tam bir ay sürdü. Askerler, ölenleri vagonlardan atıyor, defnedilmelerine dahi izin vermiyordu. Soğuk iliklerine işliyordu. Kazakistan'da Özbekistan sınırına yakın bir yere gönderildi anne ve kızları. Anne ne yapacağını bilmiyordu. Çocukları aç kalmasın diye tarlalara pamuk toplamaya gidiyordu. Bu arada çocukların başına bir şey gelmesin diye onları barakadan bozma eve kilitliyordu. Bu arada savaştığı cephede vurulan baba Muhammed Duraloğlu, kızlarının ve eşinin sürgüne gönderildiklerini duymuştu.
STALIN'E MEKTUP YAZDI
Duraloğlu artık tüfek tutamıyordu, savaşamıyordu. Evine dönmeyi beklerken komutanları onu askeri bir fabrikaya gönderdi, bir yıl kurşun imalatında çalıştırıldı. Eşinin ve kızlarının sürgünde başına ne geldiğini bilmiyor, bir an önce onları bulup vatanına dönmek istiyordu. Komutanlarına defalarca anlatsa da kimseye dinletemedi derdini. Sonra Stalin'e bir mektup yazdı. Aradan altı yıl geçmişti. Şöyle diyordu baba Duraloğlu, "Ailem sürgünde. Merak içindeyim. Ben cephede vuruldum. Artık tüfek tutamıyorum. Beni vatanıma göndermediler. Sizden tek isteğim aileme kavuşmak." Bu mektup Stalin'in eline ulaştı. Stalin, "Senin hakkın var. Gürcistan'a dönebilirsin" diye haber gönderdi babaya. Ve böylece aile buluştu. Köylerine gittiler. Ancak evlerinde hükümet için çalışan Gürcü memur bir kadın oturduğunu gördüler. Baba yine mektup yazdı Moskova'ya. 'Ben evimi istiyorum' diye. Ancak Muhammed Duraloğlu'nun bu mektubu Moskova'ya ulaşmadı. Çünkü hükümetle bağlantıları olan bu kadın, mektubu yok ettirmişti. Angise Köyü'nde teyzeleri ve halaları yaşıyordu Duraloğlu Ailesi'nin. Bir süre teyzelerinin yanında kaldılar. Evini isteyen Muhammed Duraloğlu'ndan rahatsız olan Gürcü kadın, onları köyü terk etmeleri konusunda sürekli tehdit etti. Baba çalıştığı işyerinde kimliği bilinmeyen biri tarafından öldürüldü. Suçu kimse üstlenmedi. Niçin öldürüldüğü de belirlenemedi. Baba ölünce anne Duraloğlu ve üç kızı için ikinci sürgün hayatı başladı. Köyü terk ettiler. Kseyeva ve iki kız kardeşi bugün aileleriyle birlikte Kırgızistan'da yaşıyorlar, baba ocaklarına hâlâ hasretler. Kseyeva Nargili Duraloğlu tam 71 yıl sonra Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı'nın (TİKA) desteğiyle doğduğu topraklara geri dönebildi. Hâlâ Kırgızistan'da yaşayan "Beni doğduğum köye gömsünler" diyen Kseyeva Nargili Duraloğlu bu kez yalnız değildi. Kendisi gibi köyünü terk etmek zorunda kalan 35 Ahıska Türkü vardı yanında, hepsi anayurtlarından sürgündü. Kimi Kırgızistan'ı yurt tutmuştu kendisine kimisi Özbekistan'ı kimiyse Ukraynayı... Hepsi Ahıskalı olan bu yaşlı insanların isteği şimdiki Gürcistan sınırları içinde olan anayurtlarına geri dönmek, o topraklara gömülmek ve elbette Gürcistan'ın onlara vatandaşlık vermesi.
AHISKA TÜRKLERİ İÇİN TÜRKİYE DEVREYE GİRDİ
Dağılan Sovyetler Birliği lideri Stalin, Gürcistan'ın Ahıska bölgesinde 200 civarındaki köyde yaşayan Ahıska Türkleri'ni tren vagonlarına doldurarak 14 Kasım 1944'te Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a sürgüne gönderdi. Sürgünden sonra Orta Asya'ya yerleştirilen Türklere, 1956 yılına kadar bulundukları yerden başka bir yere gitmelerine, yakınlarını bile ziyaret etmelerine izin verilmedi. Stalin'in ölümünden sonra Türkler, Ahıska'ya dönmek için oluşturdukları heyetleri sık sık Moskova'ya göndererek vatana dönüş için izin istedi ancak bir sonuç çıkmadı. Türkiye'nin, son 10 yılda Gürcistan ve Avrupa Konseyi nezdinde yürüttüğü çalışmalar sonucunda Gürcistan, Ahıskalı Türkler'in, Gürcistan'a yerleşmelerine izin vermeye başladı. Dünyada yaklaşık 500 bin Ahıska Türkleri bulunuyor ve Kazakistan, Rusya, Azerbaycan, Türkiye, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye, Amerika ve Ukrayna'da yaşıyorlar.
"GELİN BİRLİKTE YAŞAYALIM"
Alihan Muzafferoğlu, Ahıska'nın Abasubani Köyü'ne dört yıl önce Kırgızistan'dan gelerek yerleşmiş. "Dört yıl dövüşe dövüşe vatanıma geldim. Çok mutluyum. İsterim ki hepsi vatanlarına gelsin. Vasiyeti vardı. Eşimin mezarını da buraya getirdim" diyor. 35 kişilik ekipte yer alan, çocukluk arkadaşı Behzatova Saltanat'ı bir anda karşısında gören Muzafferoğlu gözyaşlarına hakim olamadı. Doğduğu köyü görmeye geldiğini anlatan Behzatova Saltanat da "Kırgızistan'a dönerken buradan toprak alıp götüreceğim. Köyümün havasını özledim. Vatanımı görmeye geldim" diye konuştu. Mohe Köyü'ndeki dedesi Şehri Efendi'nin mezarını görmek istediğini anlatan Şefika Badalova (76) ise "Türkiye'ye gitmek istiyorum. Çünkü dedem Türkiye'de okumuş" dedi. Ahıskalı nineler, Ahıska Kalesi'ni gezerken Ognesiau Apanoluş adlı Ermeni bir vatandaşla karşılaştı. Ermeni Apanoluş, "Biz burada Ahıskalı kardeşlerimizle beraber doğduk, beraber yaşayalım. Daha önce 300 yıl beraber yaşadık. Neden şimdi yaşamayalım. Buyrun gelin vatanınıza. Kardeşlik hakim olsun. Dinlerin ayrı olması önemli değil. Evim küçük olsa da gönlümüz geniş. Evim herkesi alır" diye konuştu.
Kaynak:Sabah