NEZİR ALİYEV - Kırgızistan'da 85 yaşındaki Kırgız Buzubek Turmanbetov, ülkesi topraklarına 74 yıl önce sürülen Ahıska Türklerinin tren yolculuğunun son durağında döktüğü gözyaşına tanık olduğunu söyledi.
Turmanbetov, Ahiska Türklerinin Sovyetler Birliği rejimince Gürcistan'ın güneyinden Kırgızistan'a sürgün edilişinin 74'üncü yılında AA muhabirine tanıklıklarını anlattı.
Ülkenin kuzeyindeki Çuy Bölgesi Moskova ilçesinde yaşayan Turmanbetov, 14 Aralık 1944'te köyüne yakın mesafede bulunan tren istasyona indirilen Türk aileleriyle ilgili yaşananları dün gibi hatırladığını belirtti.
O tarihte 11 yaşında olan Turmanbetov, dönemin köy yöneticisinin talimatıyla trenden inen Türkleri taşımak üzere at arabasıyla istasyona gittiğini söyledi.
İstasyondaki insanların gözyaşlarının hafızasında yer ettiğini vurgulayan Turmanbetov, şöyle devam etti:
"Ailelerimizde babalarımız yoktu. Büyükler savaştaydı. Köydeki tüm çocuklar at arabasını kullanmayı beceriyordu. Köyde sadece kadınlar ve gençler vardı. İstasyon durağına 7-8 at arabasıyla gittik. Vardığımızda çok sayıda ağlayan kadın ve çocuk vardı. Daha sonra insanlar at arabalarımıza bindirildi. Bizim köyümüze 17 aile düştü. Arabama 3 aile mensubunu aldım ve köye götürdüm."
Turmanbetov, insanların çok uzaktan geldiklerini ve bir gecede vagonlara bindirildiklerini daha sonra öğrendiğini aktararak, "İnsanların yanında hiçbir eşya ve kıyafet yoktu. Yanlarına hiçbir şey almamışlardı. Askerler bir gecede vagonlara doldurmuşlar. Bir şey almalarına izin vermemişler. Her şeyleri orada kalmıştı." dedi.
"Bir odamızı Türk aileye verdik"
Turmanbetov, köye taşıdıkları 17 aileyi 17 ayrı Kırgız evine yerleştirdiklerini dile getirerek, şunları anlattı:
"İstasyonda aileler bölünürken bizim aileye 2 erkek çocuklu bir anne düştü. Bizim evimiz 2 odalıydı. Bir odayı boşaltık. Bu odaya Türk ailesini yerleştirdik. Çocuklardan biri 12 yaşındaki Kemal idi. Kış çok sert ve soğuktu. Aileyi evimize getirdiğimizde evimizde yiyecek bir şey yoktu. Ekmeğimiz bile yoktu. Odun yerine saman yakıyorduk. Ahırda bir ineğimiz vardı. Annem ineği sağdı ve gelenlere süt ikramında bulundu. Böylece Kemal ile kardeşçe yakınlaştık. Özellikle Kemal ile aynı döşeği paylaştık. Bir tabaktan yemek yedik. Birlikte kardeş gibi büyüdük ve ilkbahar mevsimine kadar aynı çatıyı paylaştık."
İlk başlarda Türk ailesi ile işaret diliyle anlaştıklarını dile getiren Turmanbetov, "Kemal Kırgızcayı çok iyi öğrendi. Şarkılar söylemeye başladı. Gittiği okulda çok başarılı oldu. Kemal ağlarken ben de ağlıyordum. Kemal gülerken ben de gülüyordum. O asla bensiz yemek yemezdi. Ben de onsuz yemek yemezdim. Kardeş ve dostça yaşadık." diye konuştu.
Dostlukları Türk Kırgız kardeşliğinin sembolü oldu
Kardeşi kabul ettiği Kemal'in 9 yıl önce vefat ettiğini aktaran Turmanbetov, şöyle devam etti:
"Bir gün Kemal yanıma geldi. 'Hadi gidelim köy merkezinde hatıra fotoğrafı çektirelim.' diye beni ikna etti. Ben de 'Devletin sana verdiği tüm madalyaların bulunduğu ceketini giy, öyle gel.' dedim. O da razı oldu. Ceketini giydi ve birlikte fotoğraf çektirmeye gittik. Daha önce de fotoğraf çektirmiştik ancak devletin verdiği madalyaların yer aldığı ceketi ile ilk defa tek karede yer almıştık. Kemal bir hafta sonra Allah'ın rahmetine kavuştu."
Köylerinde, Kemal ile dostluğunun, Kırgız ve Türk kardeşliğinin simgesi haline dönüştüğünü vurgulayan Turmanbetov, Kemal'in ailesi ile hala yakın ilişki içinde olduklarını ve karşılıklı ziyaretlerde bulunduklarını ifade etti.
Kırgız dede, Kemal'in mezarında gözyaşı döktü
Kemal ile İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan zorlukların üstesinden birlikte geldiklerini unutmayan Turmanbetov, onu kaybetmenin hüznünü ve acısını yaşadığını dile getirdi.
Turmanbetov, yaşadığı evinden 32 kilometre uzaklıkta bulunan Kemal'in mezarına giderek gözyaşı döktü.
Kemal'i çok özlediğini belirten Turmanbetov, şu ifadeleri kullandı:
"Her yıl Kemal'in mezarına gidiyorum. Kur'an-ı Kerim'den bildiğim süreleri okuyorum. Ağlıyorum. Onun gittiği yere ben de gideceğim. Vakit geldi. Beni mutlaka bekliyordur. Kırgız ve Türk halkı barışı seven halklardır. Türk halkı çok iyi ve çalışkan bir halktır. Ben bu dünyadan ayrıldığımda çocuklarım Kemal'in ailesine yönelik aynı sevgiyi beslemeye devam edecekler. Vatandan uzak olmak çok ağır ve zor bir şey. Allah'ım, Türkler böyle bir acı daha görmesin."
14 Kasım 1944 Ahıska Sürgünü
İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna 6 ay kala, 14 Kasım 1944'te Ahıska bölgesindeki Ahıska şehri başta olmak üzere şehre bağlı 5 ilçede 200 civarındaki köyden 87 bin kişi Orta Asya'ya sürülmüş, bir ay süren yolculuk sırasında 17 bin kişi hayatını kaybetmişti.
Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan'ın çeşitli istasyonlarında bırakılan Ahıskalı Türklerinden bazılarına yerel halk sahip çıkarken, bazıları yerleştirildikleri geçici konutlarda yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
Ahıskalı Türkler, 12 yıl boyunca burada sıkıyönetim rejimi altında tutulmuş, bir köyden öteki köye gitmeye yasak konulmuş ve devletin imkanlarından yararlanmalarına izin verilmemişti.
Sıkıyönetim rejiminin ardından Ahıskalılara verilen pasaportların çoğunluğunda "milliyeti" bölümünde "Azerbaycan", bir kısmında ise "Türk" yazılmıştı.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra arşivlerde, sürgünün Stalin'in Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası olduğu ve Gürcistan'ın Türkiye sınırında 1944 yılına kadar yaşayan Türklerin, "günün birinde sınır ötesindeki Türklerle birleşirler" endişesiyle tehlike olarak görüldüğü ortaya çıkmıştı.