Söyleyin Sultan Mahmut’a…
14 Kasım 1944. Acılı, çileli bir yolculuğun başlangıcı, vatandan ayrı düşmenin derdi, hasretle ve gurbetle tanışmanın bir hikayesi…
Vatandan vatana sürgün edildiler, ama insanın doğduğu ve ata dedelerinin yattığı yer ayrıdır. Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a bir güvercin göçü başladı. Kardeş yurdu kendilerine yer bildiler, il bildiler. Fakat, vatan hasreti ve toprak acısı, yurt sızısı dinmedi.
“Halklar hapishanesinin” eli kanlı lideri, Stalin’in 31 Temmuz 1944 kararı sonucunda Ahıska bölgesinin beş ilinden 90 binden fazla Ahıska Türkü 14 Kasım 1944’te ata yurtlarından sürgün edildi. Sovyetler dağıldıktan sonra sürgünün sebebi arşivlerden belli oldu. Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası. Ahıskalılar iki saat içinde tren vagonlarına doldurularak, kapalı tren vagonlarında Orta Asya’ya sürülerek Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleştirildi. Altı hafta süren bu çileli sürgün zamanı sadece yollarda binlerce Ahıskalı hayata veda etti.
Soğuk havaya dayanamayıp hayattan göçenleri Rus askerlerine vermek istemiyorlardı, saklıyorlardı Hakk’ın rahmetin gidenleri, gavura ölülerini bile teslim etmiyorlardı. Hatta bazıları cesetleri halılara sararak duvara dayıyordu. Yeter ki, beraber olsunlar, belki de beraber ölsünlerdi.
Tren sesleri, yaşayan Ahıskalı için nedir bilir misiniz? Açlık, susuzluk, anaların feryadı, çocukların gözyaşları, haykıran ihtiyarların acı sesleri, gençlerin çaresizliği ve tren sesi.
Önce çocuklar, sonra yaşlılar ölüyordu. Tren her istasyonda duruyor, askerler ölenleri yakınlarından zorla alıp Rusya’nın soğuk, ıssız ve karlı arazilerine atıyordu.
Şükrü Mevlüt oğlunun torunlarına anlattıklarıdır..” Herkesi meydanlara topladılar. İki saat zaman veriyoruz, sizin tehlikesizliğiniz için başka yere götürüyoruz. Buralarda savaş var, ölmeyiniz diye acil toplanın dediler. Kimseye sürgün ediliyorsunuz demediler. Geri döneceğiz umuduyla eşyalarımızı almadık, hayvanlarımız telef olmasın diye sularıyla bıraktık. Nasıl olsa geri döneceğiz. Bu yüzden kimse yanına bir şey almadan bizleri vagonlara bindirdiler. Soğuk kış ayında başladı yolculuğumuz. Her vagona 7-8 aile yerleştirdiler. Belli bir mesafelerde trenleri durdurup sayım yapıyor ve kişi başına göre ekmek veriyorlardı. Yollarda dayanamayıp vefat eden kişilerin ölümünü 7-8 gün söylemiyorduk. Onların başına düşen ekmeği de alıp çoluk çocuğa yedirmek için ölenlerle yan yana gittik. Cesetler kokmaya başladığında askerler olayın farkına vardılar. Bütün vagonlara girip kimin sağ, kimin vefat ettiğini kontrol ettiler. Dünyasını değişenleri yollara terkettiler…”
Ahıska, Gürcistan’ın güneyinde bulunan bir bölgedir. Kıpçak Türkleri arasında yer alan uruğlar-boylar bu bölgeye yerleştikleri için Ahıska Türkü adını almışlardır. Rusların bu bölgeye verdiği coğrafi isim, Meshetiyadır. Bundan dolayı bazıları yanlışlıkla Ahıskalılara Mesheti Türkleri de diyorlar.
Orta Asya’ya geldikten sonra ikinci trajediyi yaşadılar. 1989 yılında Rusların kışkırtmasıyla bu defa kardeş kardeşi vurdu. Fergana vadisinde çıkan bu trajediden sonra bölgedeki nüfus yine göç etmek zorunda kaldı. Azerbaycan’a yüz tuttular ve bir kısmı Aran’da, bir kısmı da Dağlık Karabağ’da yurt edindi. Hocalı’da kardeşleriyle beraber soykırıma uğradılar.
Rusya Federasyonu’nun Krasnodar bölgesine yerleştirilen Ahıska Türkleri, Rus Kazakların Türk karşıtı tepkileriyle yüz yüze kaldılar. Rusya’daki Ahıska Türklerinden 15.000 kadarı ABD’de çeşitli kentlere yerleştirilmiştir.
Şimdi ise dünyanın her yerindedirler. Sadece Ahıska dışında. Stalin’in ölümünden sonra Sovyet yönetimi, Kafkasya’dan sürgün edilmiş halkların vatanlarına dönmesine izin vermiştir. Fakat Ahıskalılarla, Kırım Tatarları’nın dönüşünü engellemişlerdir (28 Nisan 1956 tarihinde SSCB Yüksek Sovyeti Prezidymu’nun 135/142 Sayılı Kararı).
Türkiye, az sayıda Ahıska Türk nüfusunu ülkenin doğusuna yerleştirdi. Gürcistan geri dönün dese de, samimi olmadığı açık ortada. Çünkü çalışmalar yeterli olmamakla beraber, yerlerinden zorla sürülen bu insanların mal ve mülkleri asıl sahiplerine iade edilmemektedir.
Dünya bu olaya kayıtsız kalmaya ve seyirci olmaya devam ediyor. Söz konusu Ahıskalıların, Türk ve Müslüman olmasıdır, Kırım’daki gibi, Kerkük’teki gibi, Doğu Türkistan’daki gibi, Hocalı’daki gibi.. Hala da Ahıska Türkleri vatan hasretiyle yanmaktadır.
Ahıska bir gül idi gitti,
Bir ehli dil idi gitti,
Söyleyin Sultan Mahmut’a
İstanbul kilidi gitti…