SÜRGÜNÜN SESSİZ TANIKLARI

 

Ramil Guseynov kimdir ?

İsmim Ramil GUSEYNOV.Sovyetler birliğinin dağılmasının ardından alevlenen  Karabağ savaşı dönemlerinde 22 ağustos 1991 tarihinde Azerbaycan Saatlı ilçesinde Ahıskalı bir ailede doğdum.

O dönemler sınırların bütünlüğü için   Azerbaycanlı Türklerle beraber gönüllülerden oluşan orduya Ahıskalı Türklerde katıldı ve  sayısız şehitler verdi. Bunu anlatmaktaki asıl amacım Ahıskalı Türklerin sürgünden sonra sığınmış oldukları ülkelerde bölgenin asıl sahipleriyle birlikte  sınır bütünlüğünü korumak için canlarını bile ortaya koyduklarını vurgulamaktır. Buda mensubu olduğum toplumun ne derecede vefalı olduğunu göstermektedir.

Ahıska  nerededir ?

Coğrafi konumu olarak Ahıska Güneybatı Kafkasya’da, günümüz Gürcistan sınırları içerisinde yer alan, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, Ermenistan’ın kuzeybatısında yerleşen bölgenin merkezindeki bir vilayettir.

Bölge halkının tamamının sürgün edildiği güne kadar nüfusun çoğunluk kısmı Türklerden oluşmaktaydı. Sürgüne kadar Ahıska’da Türklerle beraber Kürtler, Hemşinler ve Lazlar da yaşamış, Ahıska verildikten sonra ise bölgeye Gürcüler ve Ermeniler de yerleştirilmiştir. Yani Ahıskalı Türklere uygulanması planlanan benliğini kaybetme, asimilasyon politikaları bu tarihten itibaren başlamıştır. Devamında Ahıskalı Türklerin soyisimlerinin Gürcüce değiştirilmesi, bu adaletsizliğe baş kaldıranların aileleriyle birlikte idama tabi tutulması yada en iyi ihtimalle Sibirya’ya sürgün edilmesi bu asimilasyon politikalarının gereğidir.

Zamanla Gürcü şovinizmi bu soyisimleri kullanacak ve Ahıskalı Türklerin aslının Gürcüden dönme olduklarını, Osmanlı fethinden sonra zorla Müslüman edilerek Türkleştirildiklerini iddia edeceklerdi ki nitekim öyle de oldu. Günümüzde bazı Gürcüler ve onlara destek veren ermeni lobisi bölgenin asıl sahipleri olan Ahıskalı Türklerin Gürcistan’dan toprak talep etmemeleri için bu yönteme başvurmuşlardır.

Ahıska’nın  Tarihi

Ahıska’nın tarihi çok eski kaynaklara dayanmaktadır. Milattan önce Hurriler, onları takiben Urartular, Kimmerler ve Sakalar bu bölgeye hakim olmuşlardır.

Doğu seferine çıkan Makedonların ünlü kralı Büyük İskender (bazı ülkelerde Makedonyalı İskender adıyla da bilinmektedir) M.Ö IV. yüzyıl sonlarında o dönem Pers (İran) hükümdarı ııı. Dara (Darius) üzerine ordu yürütürken bu güçlü ordunun Kafkasya üzerinden geçtiği ve bölgede yaşayan Türk toplulukları tarafından saldırıya uğradığını, yenmesine rağmen ordusunun ciddi zararlar verdiği bilinmektedir.

Büyük İskender bahsettiğim tarihi olayı kendi günlüğüne de kaydetmiştir. Bu da Ahıska’da M.Ö. IV. yüzyılda bile Türk topluluğunun yani günümüz Ahıskalı Türklerin varlığının kanıtıdır.

İskender Pers hükümdarı III. Dara’yı yenilgiye uğrattıktan sonra dönemin aşırı kitlelere hükmeden Zerdüştlük dininin tüm kaynaklarını ateşe vermiş, bu dinin tüm yazılı kaynaklarını yer yüzünden silmiştir. Büyük İskender’in bu tarihi olayları not aldığı günlüğünde ordusunu zarara uğratan Ahıskalı Türklerin atalarına da yer vermesi Türk tarihi için önemli kaynaktır.

Ahıska’da  Devlet Kuruldu Mu ?

Başka devletlerin ordu göndererek işkal etmesini saymazsak bu bölgede Anadolu’nun en uzun beyliği olarak bilinen ve 310 yıl yaşamış Atabek hükümeti kurulmuştur. Bölgede kurulan en sonuncu hükümet ise ‘’Ahıska Hükümeti Müveggetesi’’ yani Geçici Ahıska Hükümeti olmuş, hükümetin başına da kuruluşunda emeği olan Ahıska’nın Azğur vilayetinde doğmuş Ömer Faik Numanzade getirilmiştir.

Aynı zamanda ‘’Cenubi Qerbi Qafqaz’’ adıyla da bilinen bu hükümet altı ay yaşamış, Kafkasya’da kurulan ilk cumhuriyet olarak da bilinmektedir (günümüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Ruslar tarafından işkal edilen Ahıska’da bir Türk Cumhuriyeti kurulmuştur). Hükümet kurulduktan altı ay sonra Menşevikler Gürcüstan’ı işkal etmiş,  kurulan Ahıska Cumhuriyetinin varlığına son verilmiş, kurucularını bazıları sürgüne gönderilirken bazıları da idam edilmiştir.

 

Ahıskalı Türkler kendilerini Osmanlı Torunları adıyla tanıtmaktadırlar. Osmanlı’nın Ahıska ile alakası nedir ?

Osmanlı padişahı III.Murad Dağıstan, Gürcüstan ve Şirvan’ın fethine karar verdi. 1 Ocak 1578’de Şeyhülislamın fetvasını alan Serdar Lala Mustafa Paşa Sefeviler üzerine sefere çıktı.

5 Ağustos 1578’de Ardahan Kalesi güneyindeki ovada ordusunu konumlandıran Lala Mustafa Paşa bulunduğu noktdan yolu üzerindeki beylere ve hakimlere padişahın fermanını göndererek Osmanlı Devletine bağlılık bildirmelerini talep etti.

Fermanda şu satırlara yer verildi :

‘’Eğer inad ve muhalefet edip karşı durursan topraklarına varırım. Ellerini, vilayetlerini yıkar, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmam.’’

Bu ferman üzerine Ahıska beyleri kendi rızalarıyla Osmanlı Devletinin terkibine girer ve bu dönme tekabül eden Osmanlı Sefevi arasındaki Çıldır savaşına katılarak Osmanlı Devletine destekte bulunurlar.

Savaştan sonra Osmanlı bu bölgede Çıldır eyaletini kurar ve bölgenin merkezi olan Ahıska’yı 1578’de Çıldır vilayetinin başkenti ilan eder.

 

Ahıska’nın Rus Ordusu tarafından işkali.

Ruslar devlet kurduktan sonra ‘’Altın Ordunun’’ yıkılmasıyla sınırları genişletme siyasetini takip etmişlerdir. Bu sınır genişletme politikasının ana hedeflerinden biri de Kafkasya’dır. Ruslar bu bölgeye ziyadesiyle önem vermişlerdir (Malazgirt savaşından önce Alparslan Ahıska’yı fethetmiş, orduyu Malazgirt’e Ahıska’dan yürütmüştür).

1800’lü yılların başında Avaristan, Bakü, Kuba, Derbent, Karabağ Hanlıkları Rus ordusunun eline geçti. Sıcak denizlere inmek Rusların tarihi projesidir. Bunun için de hedef Osmanlı toprakları idi.

Osmanlı ülkesine giden yol Ahıska’dan geçiyordu. Bu bakımdan Ahıska çok önemli bir stratejik noktada bulunuyordu.

Ahıska işkal edilince dönemin ünlü ozanı bu tarihi olayı dizelerine yazmış ve bu satırlar Ahıskalı’ların dilinden günümüze kadar gelmiştir.

Ahıska gül idi gitti,

Bir ehli dil idi gitti.

Söyleyin Sultan Mahmut’a

İstanbul’un kildi gitti.

 

Rus ordusu bu tarihlerde Ahıska’yı almak için defalarca taaruza geçmiş olsa da kuşatalar hem Osmanlı Ordusunun hem de bölge halkının mücadelesiyle bozguna uğratılmıştır.

Zamanla Osmanlı Devletinin zayıflamasını fırsat bilen Kafkasya Rus Ordusu komutanı Paskeviç 28 Ağustos sabaha karşı ordusuyla beraber Ahıska’ya saldırdı. Şehir toplarla bombalanıyor, her taraf yakılıp yıkılıyordu.

Paskeviç kendi hatıratlarında savaşı şöyle anlatmaktadır:

‘’Çocuklar ve yaşlıların yanı sıra kadınlar da ordumuza karşı savaşıyordu. Yenildiklerini anlayan kadınlar camilere toplanarak askerlerimize esir düşmemek, namuslarını korumak amacıyla içinde toplandıkları camileri taşıdıkları odunlarla ateşe veriyor, yaşayan b edenlerini canlı canlı yakarak gözlerimiz önünde feryatlar içinde kül oluyorlardı’’.

 

Bu çetin savaş sonucu Ahıska kalesini kuşatmış Rus ordusuyla denk olmayan Ahıskalılar Osmanlı Devletinden de yardım gelmeyince (Osmanlı ordusunun zayıfladığı dönem) direncini kaybetti ve 28 Ağustos 1828 sabahı işkal edilerek Rusların eline geçti.

 

14 Eylül 1829 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan  Edirne Antlaşması gereği Ahıska savaş tazminatı olarak halkıyla beraber Ruslara verilir ve karşılığında Rusya Kars ve Ardahan’ı Osmanlıya bırakır.

Esaret  ve Sürgün Yılları.

Ahıska’nın Rus ordusu tarafından işkal edilmesinin ardından Osmanlı birkaç defa bölgeyi geri alma çabalarına girişmiş hatta sınır ötesinde olan Ahıskalı Türkler Osmanlıya bu savaşlarda destek olsalar da girişimler başarısız olmuştur. Ruslar Ahıskalı Türklerin Osmanlı askerlerine yardım ettiği gerekçesiyle 1915 yılında evlerine saldırmış, ceza olarak toplu katliamlar türetmiştir.

16 Mart 1921 tarihli antlaşma ile Ahıska Batum ile birlikte Türkiye Cumhuriyetinden ayrılmış, günümüz Türkiye’nn sınırları ötesinde olan Gürcistan sınırları içerisinde kaderine terk edildi.

Ahıska Bölgesi artık tamamiyle Sovyetler Birliği (SSCB) terkibinde olan Gürcüstan sınırları içerisinde kalmıştı.

 

Daha önce güvenlik nedeniyle askere alınmayan ve yabancıların ‘’Bir Türk Devlet Kurar’’  mantığıyla silahları elinden alınan ve hiçbir askeri eğitim almayan Ahıskalı Türkler 2.Dünya Harbi yıllarında Sovyetler adına Alman ordusuna karşı savaşmaları için ön cephelere gönderilirler.

Eli silah tutan 40.000 civarındaki Ahıskalı ön cephelerde Almanlara karşı ‘’Etten Duvar Örme’’ mantığıyla savaştırılmış, çoğunluğu bu savaşta telef olmuştur.

Tabiki bu proje de Ahıska bölgesindeki nüfusun Türkler’den temizlenmesini hedeflemekteydi, yani etnik Türk azınlığının tamamen yok edilmesiydi.

Eli silah tutanların savaşa gönderilmesiyle bölgede sadece çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve savaştan yaralı dönen gaziler kalmıştı. Ruslar geride kalan kadınları ve yaşlıları rahat bırakmamış, ‘’askerde olan evlatlarınıza, eşlerinize giyim kuşam, erzak göndereceğiz’’ yalanıyla  Ahıska – Borcom  demiryolu inşaatında çalıştırdılar.

Bu inşaat 1944 Ekim ayında tamamlandı. Ahıskalı Türkler kendilerini yurtlarına hasret bırakacak trenlerin yolunu elleriyle inşa ettiklerini bilmiyorlardı.

Ve 14 Kasım 1944, yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin en acı dramı yaşandı. Eşlerini, çocuklarını savaşa gönderen Ahıskalılar ‘’15 günlük tahliye’’ yalanıyla evlerinden çıkartılıyor,  hayvan vagonlarına bindirilerek inşaatında çalıştığı tren yollarıyla bir daha geri dönmeyeceklerini bilmeden Orta Asya steplerine doğru haftalarca sürecek yolculuğa başlıyorlar. Soğuk hava koşullarının özellikle seçilmesi trenlerde hastalıktan ölenlerin sayısını artırmış, kapıların günlerce açılmaması sonucu naaşların kokmasıyla vagonlarda hastalıktan ölenlerin de sayıları artmış, açlık ve susuzluğa dayanamayan çocuklar ve orta yaşlılar da haftalarca süren yolculukta telef olmuşlardır.

Ahıskalı Türklerde gelin ve kaynata ilişkisine oldukça saygı duyulur. Gelinler eşlerinin babasının yanında kesinlikle konuşmazlar. Bu da gelinin kayınbabasına olan saygısını göstermektedir. Ne acıdır ki aynı vagonda tuvalet ihtiyaçlarını kayınbabasının yanında gidermeye utanan gelinler tuvaletlerini uzun süre tuttukları için iç organları patlamış ve bu nedenle birçok Ahıskalı gelin kızlarımız hayatını kaybetmiştir.

 

Eli silah tutan Ahıskalılar ön cephelerde Sovyetler Birliği adına savaşırken ailelerinin zalim Stalin tarafından sürgün edildiğini bilmiyorlardı. Savaşın bitmesiyle 1945 yılnda Ahıska’ya dönen Ahıskalı Askerler evlerinin boş olduğunu, kimilerinin evlerinde ise Gürcü ve Ermenilerin yaşadığına şahit olurlar. ‘’Milletim nerede?’’ diye sorduklarında ise ‘’Sizinkileri sürdüler’’ cevabını alırlar.

 

Savaştan dönen askerler büyük hayal kırıklığına uğramış, ailelerinin peşinden Orta Asya steplerine doğru yol alarak çoğunluğu ailelerine kavuşmuşmuş olsa da bazıları ailelerini bulamamış, yeniden evlenerek hayatlarına devam etmiştir.

 

Bu ölüm yolculuğu sürerken Ruslar trenlerin duracağı son noktada bulunan halka ‘’buraya Türkler geliyor, onlar insan eti yiyen yamyamlardır, çocuklarınızı uzak tutun’’ şeklinde yalan inkazda bulunurlar. Ne yazık ki çoğunluğu Türk olan bölge halkı Rusların bu yalanına inanmış, Ahıskalılar trenlerden çöllere indirildikten sonra erzaksızlıktan günlerce aç susuz beklemiş, yerli halk pencerelerden onları korkuyla seyiretmişdirler. Ahıskalı yaşlı birinin abdest aldığını gören yerliler gelenlerin Müslüman olduğunu ve Ruslar tarafından kandırıldıklarını fark edince yaklaşmaya başlarlar ve erzaklarını, evlerini paylaşarak halkımızın hayata tutunmasına yardımcı olurlar.

 

Kominist Rus ordusu Ahıskalı Türkleri yine rahat bırakmaz ve ‘’Böl-Parçala-Yok et’’ taktiğini kullanarak trenden indirdikleri halkı ayrı ayrı trenlerle farklı farklı ülkelere, Özbekistan’a, Kırgızistan’a, Rusya’ya, Azerbaycan’a ve b. tekrar sürgün ederler. Kaçmamaları ve bir birleriyle irtibata geçmemeleri için de yıllarca askeri rejim ‘’Komendant Rejmi’’ baskısıyla yaşarlar.

Yıllar sonra Sovet Vatandaşlık haklarına sahip olmaları ve her Sovyet vatandaşı gibi SSCB trkibinde olan ülkelerde yaşama hukukunu taşımalarına rağmen Rus istihbaratı  KGB Ahıskalıların kalabalık yaşadığı  Özbekistan’ın Fergana vadisinde Özbek Türklerini galyana getirerek yeni bir sürgünün başlamasına yol açar. Rusların gazına gelen Özbek Türkleri Ahıskalı Türklerin evlerine,işyerlerine Molotoflarla, silahlarla saldırarak Ahıskalıları diri diri yakmış, katletmiştir. Kardeş kardeşin kanını dökerken Ahıskalılar desteğe gelen Rus askerlerine sığınmaya çalışsalar da rus askerleri  kaçanların önlerine barikat kurmuş,Türklerin çaresizliğini gülerek izlemişlerdir.

Yüzlerce Ahıskalının katledildiği bu tarihte (5 Haziran 1989) rus medyası olayı ‘’pazar kavgası’’ süsüyle lanse etmiş, olayı duyan Türk ülkelerinden sadece Azerbaycan  Ebülfez Elçibey’in önerileri sonucu Tüm Ahıskalıları davet ederek kapılarını açmış, hatta Azerbaycan Türklerine verilen tüm haklar Ahıskalı Türklere de verilmiştir (toprak hisse payları dahil)