Ahıska Uravel köyü ziyareti                                                        

 

Ahıskaya gitmek ve dede baba köyünü görmek her bir  Ahıska’lı türkün kalbinde yatan ulvi isteklerden biridir. Ama bazen zaman, bazen maddi durum, bazen de diğer nedenler bu isteğin gerçekleştirilmesine engel oluyor. Gedeceğin yerde bir tanıdık varsa bu ziyaretler daha da anlamlı oluyor. Hiç köyünde yaşamamış, birkaç kaç genç gider köyünü gezer gelir. Ama onların izlenimleriyle, birde orda büyümüş oraları bilen, geçmiş insanları ve sokakların, evlerin yerini tanıyan biri olunca hisler daha farklı yaşanıyor. Büyüklerinden duyduğu mahalle sokak, çeşme, bazen de yerde yatan bir taşı görmek istiyor. Bu kaya parçası mahallenin başındadır ve kayanın üzerinde dedesi oturmuştur. Böyle nişaneler insanın hislerini yeniiyor.

 

Uravel köyünden kendisi, dedesi veya babası doğan bir grup Bursa’da bir midibüs kiralayıp köyümüzü ziyaret etmek için avgustun 12-sinde Bursa’dan yola çıktılar. Yanlarında 1930 Uravel doğumlu annem Livaza Ağali kızı da var idi. Ben bu kafileye akşam saatlerinde Ankara’da katıldım. Yol olarak Bursa, Ankara, Sıvaş, Erzrum, Ardahan, Ahıska güzergahını seçmiştik. Yol uzun, araba daracık, insanı yoruyor. Ama köylülerin bir arada olması ve yıllardır yüreklerinde sakladıkları ulvi isteğin gerçekleştirmesi bu yorgunluğu unutturacaktı. İlk gecemizi Kırıkkale -Erzrum arasında yolda geçirdik. Sabahın ilk ışıklarını Erzrumda gördük. Bir yol kahvesinde sabah yemeğimizi yedik ve yola koyulduk. Erzrumdan çıktık. Yolu anlatmak zerureti duymuyorum. Ama Oltu kalesi muhteşemdi. Ardahan sınırlarında bir küçük yemek molası verdik. Ardahan’da yollarda tamirat var idi ve yol gitmek çileye dönmüştü. Aklımızda gümrüğü Işıklı saatlarda geçip Ahıska’da otelde gecelemek vardı. Olmadı. Sarp sınır kapısında gürcü gümrüğünü geçemedik, izin vermediler.

Sağ olsun Posof belediye başkanı Cahit Ulgar bey  Hızır İlyas gibi yetişti imdadımıza. O geceyi belediye misafirhanesinde konakladık. Akşam ve sabah yemeği ikramında bulundular. Çok çok teşekkür ederiz. Erkenden kalkıp gümrüğe geldik. Bu defa kimliklerimizin alıp fotokopilerini merkeze gönderdiler. Sonunda izin çıktı. Yolumuza devam ettik. İlk tanıdığım yerleşim birimi Vale köyü idi. Valelilerle aynı kasabada 36 senem geçmişti, onların ihtiyarlarını ve gençlerini iyi tanıyordum. Bir az yol aldıktan sonra Ahıska kelesinin surları göründü. Bu muhteşem kaleyle ilgili çok şeyler duymuştum. Ama zamanımız az olduğundan kale gezintisini sonraya saklamıştık. Esas isteğimiz köyümüz idi. Ahıska’da bazardan yiyecek içecek alıp Uravel’in yolunu tuttuk. Keşke hiç bir yerde zaman kaybı yaşamasaydık, doya doya köyümüzü gezseydik. Uravel çayı üzerindeki köprüyü geçtikten sonraki hislermiz anlatmaya kelimelerin gücü yetmez. Öğle saatında  Uravel’in merkezindeki caminin önündeydik. Öğlen yemeğini ayaküstü bir şeyler yedik. Yemek bir azda unutulmuştu. Merkezde es eskiden kalma muhtarlık binası, cami , birde okul var imiş. Şimdi okul yoktur, yerinde birisi ev yapmış. Annem gözleri yaşlı analtıyor. Camiyi tamir etmişler, ama kapısı kilitlidir. Kapıyı açacak birisini bulamadık. Köyümüzde eskiden savaş başlayan yıl yapılan bir ev ayaktadır, içinde kimse yaşamıyor. Birkaç evin uçuk taş duvarları duruyor. Mezarlık yoktur, yerinde bağ salmışlar.

 

 

Kafilemizde Odunda genekopundan Abdulla Yusuf, İlham Nazımoğlu, Alim Yusuf, İskenderlerden Hüsniye hala, Ampurliler genekopundan Fahrettin Kaya, Durahlardan annem, teyzemin kızı Refike abla, Çüntele genekopundan ben, amcamın torunu  Şakir Mürseloğlu, diğer amcamın torunu hem de teyzemin oğulları  Yaşar ve Şirin Celaloğulları, Bizim mahalleden ama Hasanlar genekopundan  Bahtiyar Nazim oğlu, Aşık Zeyunul tayının oğlu Veysal var idi.Yine bizim mahalladen Battal Kemaloğlu kafilede gelenlerden  idi. Köy dört taraftan tepelerle çevrilidir. Uravel çayının üstündeki sıldırım kayalar muhteşemdir. Eski ceviz ağaçları kurumuş, kesilmiş, yeni ağaçlar dikilmiş. Köyün içinde midibus her yere gidemiyor. Sokakların yolları çok kötü. Her kes kendi mahallesini baba dede evinin yerini görmek istiyor. Annem her yere dizleri tutmadığından gidemiyor. 

Ellerinden tutarak, bazen de arkamızda götürüyoruz. Bazı evlerin yerini uzaktan anlatmaya çalışıyor, kimlerin evinin nerede olduğunu anlatıyor. Köyde dört çeşme var imiş, üçü duruyor. Bu çeşmeler 1938-1939. yıllarda yapılmış, eski kaideleri duruyor ama şimdi su plastik borularla geliyor. Yaşadığımız hisleri satırlara dökemiyorum, önceden yazdığım gibi kelimeler gerçekten yetersiz kalıyor. Köy var, hem de yok.

 

Uravel’de yaşayanların tümü Ahıskalı türkler imiş. Ahıska’dan bir iki gürcü memur gelip çalışıyormuş. Onlardan biri dedemgilde bir oda vermişler, orada kalıyormuş. Kendisi muhtarlık katibi imiş.Bu muhtarlık Uravel birlikte 4-5 koyü de ihateediyormuş.  Sürgünden sonra Uravel’de ev yapmış ve buraya yerleşmişmiş. Ama bu adamın kendisi çoktan, oğlu ise bu yakınlarda vefat etmişti. Onun torunu bize yardımcı oldu. Köye sürgünden sonra başka yerlerden zor durumda olanları yerleştirmişler. Yeni bir mahallede kurmuşlar.

 

Eski evlerin yerinde yeni evler inşa etmiş bu evlerde yaşıyorlar. Bir koyun aldık. Bir kaç gürcüyü de davet ettik Uravel çayının kenarında, salkım söğütlerin altında  akşam yemeğimizi yedik. İstemesekte geri dönme zamanı gelmişti. Gümrüğü geçemedik, geceyi Gürcüstan tarafta geçirdik. Mesainin başlamasıyla sınırı geçtik ve geri dönüş yolculuğu başladı.

Üzeyir Uravelli