MEMLEKET GEZİSİ

  Eylül ayı, okullar açılmadan birkaç gün önce, Gürcistan’a  Ahıska’yı ziyaret için gitmiştik. İlk başta okulun ilk günlerini kaçıracağım için tedirgin olmuş, gitmek istememiştim.Daha sonra bu endişelerimi bir kenara bırakarak memleket gezisinin tadını çıkarmaya karar verdim. 

 O gün, kısa bir uçak yolculuğundan sonra Tiflis’e vardık ve o geceyi bir öğrenci yurdunda geçirdik. Ertesi sabah, yurttaki öğrencilerden birinin aracılığıyla şehri gezmek için erkenden yola çıktık. Tiflis’in Sovyetlerden kalma sokaklarından botanik bahçesine kadar her yeri gezdik.Geçtiğimiz yollar, kukla, heykel, anahtarlık gibi süs eşyaları satan insanlarla doluydu. Onların tezgahları sokaklara ayrı bir güzellik katıyordu.

 

 İkinci gün, memleketim Ahıska’ya bir otobüs gezisi yaptım. Şehre vardıktan sonra dedemin arkadaşı Muhammed Amca bizi karşıladı. Geceyi onun evinde geçirecektik. Onlarla sohbet edip evlerinde biraz dinlendikten sonra Rabat Kalesi’ne doğru yola çıktık. Mesafe yakın olduğu için kaleye yürüyerek gittik. Kale dışarıdan çok sıradan ve küçük görünüyordu. Daha sonra, içeri girdiğimizde, çok güzel bir manzarayla karşılaştık. Neler yoktu ki içinde; çeşmeler, havuzlar, mescidler, bahçeler… bir cennetin içindeydik adeta. Bir labirent oyunu gibi kalenin içinde yürüdük durduk. En son, en güzel bölümüydü, kalenin en yüksek kulesine çıktık.Dalgalanan Gürcü Bayrağı altında Ahıska’yı seyrettik. Çok güzel bir şeydi, insanın uzun zamandan beri görmediği memleketinin havasını soluyup rüzgarına kapılabilmesi.Gün bitimi yakın olduğundan bu rüzgar sefasını kısa kesmek zorunda kaldık. Kaldığımız eve geri döndük. İşte o zaman tanıştım Shila ve Tobby’yle. Shila ve Tobby, İsrail’den gelmiş, İran, Irak, Suriye gibi ülkeleri gezmiş cana yakın iki yahudiydi. Daha sonra buraya taşınmış ve bizim Ahıskalılarla dostluk kurmuşlardı. Birbirimizle hemen kaynaştık.O akşam onlarla uzunca sohbet ettik. İngilizce anlaşabildiğimiz için onlara yazacağım kitabı ingilizce izah etmeye çalıştım. Kitabım onların ilgilerini çekmişti. Bu yüzden benden kitabımın ingilizcesini yazdığımda onlara göndermemi istediler. Ben de kabul ettim. Ahıska Şehri’nde günüm işte böyle geçti.

 

 

Ajans Ahıska'yı Facebookta Beğenebilirsiniz: 

 

 

 Ertesi gün Muhammed Amca’nın arkadaşı olan Bedir Tada ile anlaşıp köyümüz Bolacur’a doğru yola çıktık. Yol sırasında Bedir Tada ile bolca sohbet ettik. Kendisi, Sürgün’den sonra zorla Ahıska’ya sürülmüş Hıristiyanlardan biriydi. Daha sonra bu şehre tekrar taşınmış ve taksicilik işine girmişti. Arada sırada da, şehre gelen Ahıskalıları gezdiriyordu. Kendisi çok cana yakın, çok komik bir insandı. Bizi Bolacur’a kadar götürdü ve bizim için tercümanlık yaptı. Bizim amacımız ise eskiden bizim komşularımız olan Hıristiyan aileleri bulmaktı. Çaho dede, benim büyük dedem, babama bu komşularımızın adını vermiş ve onlarla, bir gün fırsat bulduğunda görüşmesini istemişti. Bizde bu amaçla yollara koyulduk ve insanlara sora sora komşularımızın evini aradık. Ben de bu sırada etrafıma bakıp güzel doğanın ve köyümde gezmenin tadını çıkarıyor ve memleketimin havasını doya doya içime çekiyordum. Bir zamanlar dedelerinin oyular oynadığı, koşturduğu yollardan, evlerin arasından geçmek, daha bir garip yapıyordu insanı.

 

 Sonunda, dolaşa dolaşa eski komşularımızdan olan Agito Dede’nin kızıyla karşılaştık. Kendisiyle sohbet ettik ve bizi evine götürmesini istedik. O da bizi erkek kardeşi Laza Dedenin evine götürdü. Çok güzel bahçeli küçük bir evleri vardı. Laza dede evde olmadığı için bizi onun abisi Şota Dede ve karısı karşıladı. Çok garipti, bizi hayatlarında ilk kez görüyorlardı, hiç tanımadıkları birisi gelip onlara eskiden dedelerinin komşu olduğunu söylüyordu. Ama onlar bunu hiç umursamadan, bizi hiç değişmemiş bir konukseverlikle ağırlıyorlardı. Sanki hep komşuymuşuz gibi, sanki bu komşuluk bağı kanımızda varmış gibiydi. Bizim gibiydiler. Bizim gibi misafirperver, yardımsever ve cana yakındılar. Aramızdaki din, dil, ırk farkı önemli değildi onlar için. Tüm Ahıska’nın kaderini değiştirmiş koca bir sürgün ve aradan geçen 70 yıllık bir zaman kalbimizdeki sevgiyi söndürememiş, aramızdaki bağları koparamamıştı. Bizi evlerine aldılar, bizimle uzun uzun sohbet ettiler. Şota Dede’nin karısı bizim için lezzetli haçapurlar hazırladı. Biz de afiyetle yedik. Daha sonra Şota dede bizi evine götürdü ve bize babası Agito Dede’nin, Özbekistan’da AHIKALI komşuları ziyaret ettiği zaman çekilmiş fotoğrafları gösterdi. Komşularımız, bizi hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı.

 

 Köyüm Bolacur’da günüm böyle geçmişti. Şaşkındım çünkü eski komşularımızın bizi böyle ağırlayacağını hiç tahmin etmemiştim. Doğruyu söylemem gerekirse bu geziye kadar Gürcülere karşı soğuktum. İsrailli insanlardan hazzetmezdim, iyi bir insan olamayacaklarını düşünürdüm. Başka dinlere mensup insanlara karşı çok ön yargılı davranırdım. Bu gezi, bana çok büyük bir ders verdi. Asla, ne olursa olsun insanları tanımadan dinine, diline, ırkına ve dış görünüşüne göre yargılama…  Ajans Ahıska..

Derya TURANLI






Instagram