Arslan TEKİN
Ahıska Türklerinin hâlâ sürgünde olduğunu biliyor musunuz! Bir değil, birkaç defa sürüldüler ve hâlâ sürülüyorlar. İlk sürgün tarihi: 14 Kasım 1944.
İkinci Dünya Savaşı'ndan Sovyet despotu Stalin galip çıkınca, Türk ve Müslümanları, Sovyetler sahasında yerlerinden söküp darmadağın etti. Çok acı bir sürgün. Hangi Türk ve Müslüman topluluklar vardı? Kırımlılar, Çeçenler-İnguşlar, Ahıskalılar, Karaçay-Malkarlar, Kalmuklar... Müslümanların dışında Volga Almanları ve daha birçok topluluk sürgüne uğradılar. Sürgün edilenlerin toplam sayısı 3 milyon 200 bin verilir.
Sürgün deyince aklınıza, alın bavullarınızı, sizi taşıyoruz, demek gelmesin! Bir gece ansızın kapıları çalınıyor ve iki saat içinde hazırlığınızı yapın meydana toplanın, sürülüyorsunuz, deniyor. Genç adamların hepsi Alman cephesinde Sovyetler için savaşıyorlar. Evlerde kalanlar çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Bu güçsüz insanlara bile tahammülü yok Stalin'in.
Sizin erkekleriniz Sovyetler için çarpışıyor, hayatlarını yitiriyor, demediler. Müslüman ve Türk oldukları için, Almanlarla iş birliği yaptıkları iddiasıyla yerlerinden söküldüler.
Sürgün ettiklerine Stalin'in yalanları şu idi: "Türkiye ile Almanya birleşti, sizi kesecekler, sizin iyiliğiniz için, kısa bir süre başka yere taşıyacağız, evlerinize geri döneceksiniz..."
Kimi Sibirya'ya, kimi Orta Asya steplerine sürüldüler. Ne sürgün ama!..
Sık sık bu köşede hatırlatırım. Kendisi de sürülen Karaçaylı Halimat Bayramuk'un (1917-1996) romanı " İki Kasım Bin Dokuz Yüz Kırk Üç", sürgünün bütün acılarını dramatik bir dille anlatır.
Sürgünlerin neredeyse üçte biri yollarda, bir kısmı da, gittikleri topraklarda iklim değişikliğini kaldıramadıkları için, açlıktan, sefaletten hayatlarını yitirdiler. Hayatta kalabilenler ömürlerini sürdürebilmek için akla hayale gelmeyecek bir direnç gösterdiler.
Bu sürgünlerden bir topluluk hariç diğerleri zaman içinde topraklarına döndüler. Döndürülmeyenler Ahıskalılar. Neden? Çünkü Ahıska Türkiye ile bitişik. Ardahan-Posof'un ötesi... Taş atımlık yer.
Ben, biliyorsunuz, gazeteci olarak Ahıskalıları dert edinmiştim. Neden herkes döndü de onlar topraklarına döndürülmüyorlar? Orta Asya'da Özbekistan'da, Kırgızistan'da, Kazakistan'da, sonra Kafkasya'da Çeçenistan'da, Azerbaycan'da Ahıskalılarla karşılaştım. Nesil değişmiş ama, analarının babalarının, dedelerinin özlemi, değişmemişti. İlla vatan!
Şimdi Rusların fiilen hâkim oldukları Donetsk'in Slaryanks kasabasına kadar gitmiş ve Ahıskalıların Özbekistan'daki 1989 olaylarından sonra mecburî iskâna tabi tutuldukları derme çatma yerlerdeki hayatlarını uzun uzun yazmıştım. (Bu yazı serim, kitaplara girdi, arandığı zaman birçok yerde benim imzam olsun, olmasın karşımıza çıkıyor.)
Tek umut Türkiye... Turgut Özal döneminde birtakım teşebbüsler oldu ama netice alınamadı.
Ahıskalılar, fırsat bulurlarsa Türkiye'ye göçüyorlar. Zaten Osmanlı, Anadolu'dan Ahıska'ya iskân etmişti.
Bir insanlık dramı yaşanıyor. İkinci Dünya Savaşı sonra topraklarına dönemeyen Ahıskalıları, Türkiye dert edinmeliydi. Edindi de; ya netice? (Yarın devam.)
Ajans Ahıska'yı Facebookta Beğenebilirsiniz:
Yeni Yazılardan Haberdar Olmak İstermisiniz? :
e-maili’inizi kutuya yazıp Göndere basın. AjansAhıska e-Bülten