azadzanavli @ hotmail.com

Evet, Miras… Önemli olan kavramlardan birisidir… Yıllardır sürgün hayatı yaşayan Ahıskalı Türkler için ise, asli anlamıyla beraber farklı bir boyutu da vardır miras mefhumun. Hatta Ahıskalı Türkler’de “Mirese (Mirasa) Kalasın Seni” diye de bir beddua şekli vardır. Konumuz mirasın bu boyutu değildir tabiî ki…

Konumuz daha çok “BAKİYE” anlamını ihtiva eden mirasla ilgilidir. Öncelikle sözlük anlamına bakacak olursak miras, “İRS” kökünden türemiş ve “KÖK, BAKİYE, BİRİNİN DİĞERİNDEN DEVRALDIĞI ESKİ DURUM” manaları ihtiva etmekle beraber, “BAŞKASINDAN KALAN, TEVARÜS EDİLEN ŞEY” mânalarında da kullanılmaktadır.

Ahıska da tam 250 yıl Osmanlı liva-ı altında olmuş ve bir bakıma bugün “Osmanlı Bakiyesi,” “Osmanlı Mirası” konumundadır. ŞÖYLE Kİ; 1829 “EDİRNE ANTLAŞMASI”yla Çarlık Rusya’sına bırakılan Bölge, 1921’de ise meşhur “MOSKOVA ANTLAŞMASI”yla Sovyet Rusya’sına terk edilmiştir. Böylece yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, daha sonra “OSMANLI MİRASI” mefhumu içerisinde mütalaa edilecek olan “Ahıska Bölgesi” ve “Ahıskalı Türkler,” her seferinde kendilerini sınır ötesinde bulmuşlardır. Aşağıda da ifade edeceğimiz gibi şayet “1921 YILI DOĞU SINIRI 50 KM DAHA ÖTEDEN GEÇSEYDİ” bugün her şey daha farklı olabilirdi. Ahıskalı Türkler de Türk dünyasının “KANAYAN YARASI” olmazdı. Veya en azından kendi, öz kardeşleri “ALASKA TÜRKLERİ Mİ?” diye mukabelede bulunmazdı… Kısa bir örnekle meseleyi açacak olursak; malum “93 Harbi” sonrası “Elviye-yi Selase” diye tabir ettiğimiz “Batum, Kars, Ardahan,” “Osmanlı ve Çarlık Rusya” arasında yapılan antlaşma neticesinde tam 40 yıl (1878-1918) Çarlık Rusya sınırları içerisinde kalmıştır. Bu 40 yıl ki zaman zarfında sınır dışında kalan Türklere nasıl duygu ve düşünceler beslendiyse, 1829 sonrası ve bugün hâlâ sürgün hayatı yaşayan “Ahıskalı Türkler” için de aynı duygu ve düşünceyle mukabelede bulunulmalıdır. Ki; böyle olduğundan şüphemiz yoktur. Yani, aramıza giren tel örgüler ve aradan geçen uzun yıllar bizleri birbirimize unutturmamalıdır. Aynı zamanda tarih şuurumuzun da yeniden canlanması lazım…

Evet, gelelim asıl meselemize… Aslen (Ahıskalı Türklerle aynı kaderi paylaşan) Kırım Türklerinden olan meşhur tarihçi Prof. Dr. İlber ORTAYLI, Tarihimiz ve Biz” isimli eserinde “OSMANLI MİRASI” ismiyle yeni bir başlık açmış ve bu başlık altında Ahıskalı Türklerden de bahsetmiştir. ORTAYLI Ahıskalılar hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunmuş, ulusları oluşturan savaş ve antlaşmalardan bahisle şöyle devam etmiştir:

“Kimileri, tarihin oluşumunda savaşların ve antlaşmaların önemli olmadığını söyler. Tarihin; sanatın, ekonominin, felsefenin ve bilimin izahına dayandığını iddia ederler. Bu boş bir yorum değildir, saygıya değerdir ve reddi de mümkün değildir. ANCAK ANTLAŞMALARI VE SAVAŞLARI DA GÖRMEZLİKTEN GELEMEYİZ. Zira bazı antlaşmalar ulusları oluşturur…

Mesela Ahıska (Mesket) Türkleri’nden bahsedip duruyoruz. Bunlar Eski Sovyetler Birliğinin muhtelif yerlerine sürülmüş ve şimdiki Türk Cumhuriyetlerinde sorun haline gelmişlerdir. NİÇİN?.. Seksen sene evvel DOĞU SINIRIMIZ 50 KM DAHA DOĞUDAN GEÇSEYDİ, bugün bu sorun olmayacaktı. Oysa SINIR, EVİN ORTASINDAN GEÇTİ; MUTFAK VE OTURMA ODASI BİR TARAFTA KALDI, YATAK ODASI DİĞER TARAFTA... Bu durum, ekonomik ve kültürel gelişmelerle oluşmadı, bu sınırları çizen şey savaş idi... Evet, o sınır 50 km daha doğudan geçseydi bugün Ahıska Türkleri gibi sorunlarla uğraşmayacaktık. Oysa bugünkü Türkiye için bu bir dış sorun konusudur. Demek ki bu tamamen tarihin bir ürünüdür…” (Bkz: ORTAYLI, İlber, Tarihimiz ve Biz, Timaş Yayınları, s. 149.)

EVET, DR. RIZA NUR’UN KULAKLARI ÇINLASIN!..

ŞÖYLE Kİ; 16 Mart 1921 tarihinde onaylanan “MOSKOVA ANTLAŞMASI” neticesinde Ahıska Bölgesi “SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ” sınırları içerisinde kaldığını yukarıda ifade etmiştik. Bu muahedeyi Türkiye adına imzalayıp trenle Kars’a gelen delegelere; “GÜRCİSTAN’LA YAPILAN 1918 BATUM MUAHEDESİ’YLE TÜRKİYE’YE KATILAN AHISKA SANCAĞI NEDEN İHMAL EDİLDİ?” diye sitem edenlere, Dr. Rıza NUR şu karşılığı vermiştir: “AHISKA’DA BÖYLE YÜZLERCE TÜRK KÖYÜ OLDUĞUNU MAALESEF BİLMİYORDUK! ELİMİZDE NEŞREDİLMİŞ BİR VESİKA BİLE YOKTU. KEŞKE DAHA ÖNCE BU HUSUSTA BİLGİ SAHİBİ OLSAYDIK…”

Esefle ifade edelim ki, Cihan Şümul Osmanlı Devleti’nin (daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin) devlet adamının ve aynı zamanda onlarca esere (özellikle de tarihi eserlere) imzasını atmış aydın kişinin sözleridir mezkûr satırlar. Yrd. Doç. Dr Şir Muhammed DUALI “Ahıska Dergisi”nde yayınlanan “AHISKA’YI TANIYOR MUSUNUZ?” isimli makalesinde serzenişini şöyle dile getiriyor: “İLGİ ÇEKİCİ DEĞİL Mİ? 1921 DÖNEM HÜKÜMETİNİN MİLLÎ EĞİTİM BAKANI VE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NDE SİNOP MİLLETVEKİLİ OLAN DR. RIZA NUR BEY, AHISKA’YI YETERİNCE TANIMAMAKTA VE BU TOPRAKLARDA ON BİNLERCE TÜRKÜN YAŞAMAKTA OLDUĞUNDAN BİHABER OLABİLMEKTEDİR.” (DUALI, Şir Muhammed, “Ahıska’yı Tanıyor Musunuz?”, Ahıska Dergisi, Sayı 10, Ocak 2009, s. 10.) Zannımızca tamamen politik bir cevap içeren cümleden başka bir şey değildir…

Son olarak yine ORTAYLI’yla bitirelim: “Osmanlı Devletinin mirası her anlamıyla Türkiye Cumhuriyetine yüklenmiştir. Ordumuzla, bürokrasimizle, hatta borçlarımızla Osmanlı’nın devamıyız. Hukukî halefiyet ve ulusal ahlâk da bunu gerektirir. Aksi halde Türkiye, Rusya gibi yapmamıştır. Onlar ‘Çarın borcu bizi ilgilendirmez’ demişlerdir. Türkiye ise (bu miras içerisinde) Osmanlı’nın borçlarını dahi yüklenmiştir…” (ORTAYLI, a.g.e, s. 152.)