azadzanavli @ hotmail.com

Mâzi bilinmeden yenilik getirilemeyeceğine göre “imhâ olmuş geçmiş ihyâ olmadan da gelecek “inşâ” ol(a)maz” elbet. Bu mânâda bir düşünürün; “Harâbîsin harâbâtî değilsin / Kökün mâzîdedir âtî değilsin! (Harapsın, perişansın, meyhanelere gidenlerden değilsin... Geçmişe takılmış kalmışsın, geleceği temsil etmiyorsun.)” hitâbına merhum Yahya KEMAL BEYATLI haklı olarak; “Ne harâbî, ne harâbâtîyim, / Kökü mâzîde olan âtîyim (Ne harabım, ne de meyhane düşkünü. Kökü geçmişte olan geleceğim) cevabını verir. Ahmed Hamdi TANPINAR da bu konuda: “Yenilik getiren her sanatkârda daima eskiye bakan bir taraf vardır. Mâziyi inkâr ettiğimiz an sanat kendiliğinden durur” diyerek adeta Yahya KEMAL’i doğrulamaktadır. Şüphesiz ki başta “Kültür, Sanat, Edebiyat ve Tarih” olmakla her konuda bu böyledir. Nitekim “geçmişle ilgilenip, geleceğe ışık tutan” tarih ilmi içinde şöyle bir tarif vermektedirler: “TARİH İLMİ, FÂİDESİ HERKESE ŞAMİL OLAN BİR İLİMDİR. ULEMANIN ZEKÂSINI ARTIRMAKTA, FUKAHÂYI UYARIP BASİRET GÖZÜNÜ AÇMAKTA, AVAMI ESKİ BİLGİLERE, HAVÂSI DA GİZLİ SIRLARA VÂSIL ETMEKTEDİR.”

Evet, “İstikbâl köklerdedir” diyor,  Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal, / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” diyen Bâkî misali “hoş bir sadâ” ile bu fâni dünyadan göçüp giden, giderken de “Abdullah Zıyâeddin Ahıskavî, Ahıskalı Direktuvar Ali Beyler” ve emsâli gibi ilim câmiasına katkı sağlayan, bir önceki yazımızda bahsettiğimiz Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi”nin halefi, “Murâd Molla Tekkesi”nin üçüncü postnişîni (Şeyhi) “Mehmed Murâd Ahıskavî”den bahisle yolumuza devam edelim.

Bazı kaynaklarda ismi “Muhammed Murâd, Mehmed Murâd Nakşbendî” şeklinde geçse de künyesi tam olarak şöyledir; “Seyyid el-Hâc Muhammed Murâd b. eş-Şeyh el-Hâc Abdülhalîm en-Nakşbendî el-Ahıskavî.” Ailenin Ahıska’dan ne zaman geldiği bilinmemektedir. Bağlı bulunduğu tarîkât dolayısıyla “Nakşibendî” unvanını almıştır. Bursalı Mehmed TÂHİR, “Osmanlı Müellifleri” isimli eserinde “Muhammed Murad Nakşibendî” ismiyle özet bilgi vermekte ve “Âlim ve âriflerden bir zat olup” diye tavsif etmektedir. (Bkz: MEHMED TAHİR, Bursalı, Osmanlı Müellifleri, Cilt 1, İstanbul Matbaası1333/1914, s. 169.)

Hicrî 1203, Miladi 1788’de Fatih Çarşamba’da “Murâd Molla Tekkesi”nde dünyayı teşrif eden Ahıskavî, mezkûr dergâhta postnişîn (Şeyh) olan babası Abdülhalîm Efendi Nakşbendî (v.1230/1814)’nin ve müridânının sohbetleriyle çok iyi bir terbiye görmüş, aynı zamanda ilk eğitimini de babasından almıştır. Fatih doğumlu “Mehmed Murâd Ahıskavî”nin soyu “Seyyid” nisbesiyle Hz. Hüseyin (r.a)’e dayanmaktadır.

Babası hakkında kaynaklarda pek fazla bilgi yer almamaktadır. Bir Ahıskalı olarak “Murâd Molla Tekkesi”nin ikinci postnişîni olması hasebiyle var olan bilgiyi aktaracak olursak. ŞÖYLE Kİ; “Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi’den icazetli olan Abdulhalim Ahıskavî, Beyzâde Efendi’nin vefatından sonra 1200/1785’de ‘Murad Molla Tekkesi’ şeyhliğine geçmiş ve tekkenin ikinci postnişîni olmuştur. Kendisinin ‘Eş - Şeyhü’l - Hâcc Abdu’l - halîmü’l - Ahıshavîyyü’n - Nakşibendî’ künyesinden Ahıska’da doğduğu, oğlunun künyesinden de ‘Seyyid’ olduğu vâzıh bir şekilde anlaşılmaktadır.” (Bkz: ÖZDİL, Hatice, “19. Yüzyıl İstanbul’unun İlim Merkezlerinden Murad Molla Tekkesi ve Kütüphanesi,” II. Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2014, ss. 616-617.)

Babası Abdülhalîm Efendi hâsseten oğlunun eğitimine çok önem vermiş ve devrin en iyi hocalarına göndermiştir. Nitekim “Mehmed Murad Ahıskavî” 12 yaşına girdiğinde onu Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi’nin müridlerinden Bolulu Hâce Halîl Efendi’den “Arapça Dilbilgisi olan Sarf İlmine” (kelime köklerini ve türevlerini öğreten bir ilim dalı) başlatmıştır. Bu sırada Birgivî’nin Nahiv ve İrâb risâlesi olan “İzhârü’l-Esrâr”  adlı eserini de o zâttan okumuştur. Daha sonraki yıllarda ise Mollâ Câmî’nin “Kâfiye Şerhi” ve bir mantıkî risâle olan “Îsagûcî” gibi Osmanlı medreselerinde en fazla okutulan eserleri de okuyarak bu alanlarda derinlik kazanmıştır. Ayrıca aynı dönemde yaşadığı bazı fazilet sahibi kimselerden de birçok risale ve kitap okuyan Mehmed Murad Ahıskavî, artık kendisi müderris olarak başkalarına ders vermeye başlamış, hayatı boyunca gece gündüz eser telifi ve öğrenci yetiştirmekle meşgul olmuştur.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi “Mehmed Murad Nakşibendî el-Ahıskavî,” babası Abdulhalim Efendi’nin vefatından sonra 1815’de “Murad Molla Tekkesi”nin üçüncü postnişîni (Şeyhi) olmuş, “Murâd Molla Tekkesi ve Kütüphânesi”ne nispetle de çevresinde “Murâd Molla Şeyhi” diye şöhret bulmuştur. (Bkz: ŞENTÜRK, M. Hüdai, “Murad Nakşibendî,” DİA, İstanbul 2006, I, 188-189.)

Aynı zamanda Mevlevihân olan, 19. yüzyılda Nakşibendî - Mevlevî yakınlaşmasını temsil eden Mehmed Murad Ahıskavî, tekke şeyhliğinin yanı sıra Sultan Ahmed Camii cuma vâizliği görevini de uzun yıllar sürdürmüştür. Bu görevine devam ederken 26 Eylül 1848’de (27 Şevval 1264) rahmeti Rahman’a kavuşmuştur. Mezarı tekke hazîresindedir.

İLİM CÂMİASININ HİZMETİNE SUNDUĞU BİR KISIM ESERLERİ

1. HULÂSATÜ’Ş-ŞÜRÛH: Eserin tam adı “Hülâsatü’ş-şürûh fî Nihâyeti’l-vüzûh” şeklindedir. Altı ciltlik Meŝnevî şerhlerinden yaptığı derlemeleri içerir.

2. MÂ HAZAR: Ferîdüddin Attâr’a nisbet edilen Pendnâme’nin şerhidir. Ayrıca hayatı hakkında bir kısım bilgileri de mezkûr eserinin sonunda vermektedir.

3. VEKÂYİNÂME: Murad Nakşibendî, bu eserinde inşa ettirdiği Mesnevîhânenin 1845 yılında yapılan açılış törenini anlatır. Ayrıca o yıl içinde İstanbul’da meydana gelen çeşitli olaylardan, meselâ Galata’da çıkan yangından, mübarek gün ve gecelerde yapılan dinî törenlerden, II. Mahmud’un kızı Âdile Sultan’ın nikâh merasiminden, bazı memurların azil, tayin ve vefatlarından bahseder.

4. DİVAN: Baş tarafındaki dört nâttan sonra Hz. Ali, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (ayrıca Hz. Hüseyin hakkında iki mersiye), tarikat kurucuları, büyük velîler ve mutasavvıflar hakkında yazılmış methiyelerden oluşan eser Hicri 1290’da İstanbul’da “Dîvân-ı Molla Murad” adıyla basılmıştır. (Eserlerinin tamamı ve kendisi hakkında daha geniş bilgi için bkz: GÜNTAN, Zekiye, “XIX. Yüzyıl İstanbul Mutasavvıflarından Muhammed Murad Nakşbendî ve Hülasatüş’-Şürûh Adlı Mesnevî Şerhinden İlk 1001 Beytin Tahlili,” [Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE, 2009,] ss. 26-77.)