azadzanavli @ hotmail.com

Devlet-i Âliye’nin Livâ-yı Ahıska’dan uzaklaşmasıyla 1828/29 Osmanlı - Rus Savaşıyla başlayan → Kırım Harbi (1853/56) → 93 Harbi (1877/8) → Birinci Cihan Harbi (1914/18) → Moskova Antlaşması 1921 → SSCB’de Kolhozların Kurulması (1930) → Repressiya (1937) → 14 Kasım Büyük Sürgün (1944) → Sıkı Askeri Yönetim (1944/56) → Fergana Olayı (1989) → ABD’ye Göç (2004) ve 2010 Kırgızistan/Mayevka olayları”na kadar devam eden “Soykırım (Genosit), Kırım, Kıyım, Sürgün, Göç,” hülâsa “Hüzünlü Gurbet” Ahıskalı Türklerin üzerinden eksik olmamıştır.

Mânevi bânisi Şeyh Edebalı Hazretleri’nin İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN!” öğretisi esas alınarak kurulan, gittiği her yere “Adalet” tevzî eden, Batılıları dahi “OSMANLILAR’I 600 YIL AYAKTA TUTAN ADALETTİR” dedirtecek kadar adaletten asla sapmayan ve meşhur İngiliz Tarihçi Arnold J. Toynbee’nin; “OSMANLI, İNSANLIĞIN GELECEĞİDİR” diye telakkî ettiği Osmanlı gideli, “Ahıska ve Ahıskalılar” da bir daha gülmedi/gülemedi maalesef.

Evet, Ahıska/Ahısha Devlet-i Âliye Döneminde en ihtişamlı dönemlerinden birini yaşamıştır. Bugün Ahıska’da var olan “Ahmediye Camii ve Külliyesi” bizlere tarihin derinliklerinden haber vermektedir. İbn-i Haldun misali medeniyetlerde devletler gibi canlı bir olgudur “doğar, gelişir, büyür, yaşlanır.” Devletler nihayet “varlığını en kısa zaman zarfında kaybedebilir” ama medeniyetler (hele-hele kapalı toplumsa) bir müddet daha devam eder.

Bu mânâda “Ahmediye Camii ve Külliyesi” de bugün her ne kadar metrûk vaziyette olsa da “Bağdat’ın İhtişâm Dönemi” ve “İshak Paşa Sarayı/Külliyesi (1784’de Çıldır/Ahıskalı 2. İshak Paşa tarafından yapılan saraydır) örneğinde olduğu gibi,” onlarla aynı kaderi paylaşmıştır (Bkz: GÜNDOĞDU, Hamza, Doğubayazıt İshak Paşa Sarayı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991, ss. 2-5). Ahıska’ın “İhtişamını, İlim Merkezi Oluşunu” o mahzûn taşlarda hissetmemiz mümkündür elbet. O ruhu aksettiren taşlar (taş deyip geçmemek lazım. Yerinde altından daha kıymetlidir) bizlere bunu haykırmaktadır adeta. Özellikle de mezkûr Külliyenin hücrelerini dolaşırken “İstanbul - Ahıska arasında mekik dokuyarak” Bölgeyi ihyâ eden Ulemaya rahmet okumadan edemiyor insan. Dolayısıyla bugün “meçhul” olan Ahıska, o dönemlerde; “Anadolu’nun eşiği, ilmin, medeniyetin beşiği” olarak “bilinen/ mâlum Ahıska” olarak varlığını devam ettirmiştir.

Bugün en çok bilineni “Ahıskalı Ali Haydar Efendi” olmakla Bölge’den nice âlim, aile teşvikiyle tahsilini İstanbul’da devam ettirmiştir (Bkz: ŞENOCAK, İhsan, İki Devrin Ulu Hocası Ali Haydar Efendi, Hüküm Kitap, İstanbul 2016). Muheli Şehrî Efendi misali bir kısmı da “İstanbul’u Ahıska’ya taşımış”tır (Bkz: http://www.ajansahiska.com/makale/istanbuldan-istanbul-kilidine-yolculuk-1_m64.html).

“Büyüklerini Tanımayan Millet Yükselemez” kelâm-ı kibârından mülhemle bu yazımızda da Ahıska’nın ihtişamlı döneminde yaşayan ve yine bu kervana katılan “Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi”den birkaç not aktaracağız.

Tam adı “Mustafa b. Ali el-Ahıskavî en-Nakşebendi Beyzâde” yâhut “Sultânu’l-Ulemâ Burhânu’l-Asfiyâ Ebu’l-İşrâku’ş-Şeyhu’l-Hâc Es-Seyyid Mustafa Beğzâde” olarak geçmektedir. Kaynaklarda doğum tarihi belli olmayan ve eserlerinden yola çıkarak 17. Asrın sonu, 18. Asrın ikinci yarısında yaşamış olduğunu tahmin edebileceğimiz Beyzâde Mustafa Efendi (Ahıskavî), bugün Gürcistan sınırları içerisinde kalan Ardahan İline bağlı Posof İlçesine 15 km. mesafede yer alan (yukarıda kısmen zikrettiğimiz) Ahıska Livâ’ında doğmuştur. Babasının isminin Ali olduğu ve 1578 sonrası “Kıpçak Atabek Hükumeti” (1268-1578) sınırları (Atabek Yurdu) içerisinde kurulan “Osmanlı Çıldır Eyaleti Dönemi”nde (1578-1828) bugünkü Artvin Şavşat’ın “Sancak Beyliği”ni elinde tuttuğu bilinmektedir.

İlk tahsilini Ahıska’da alan Beyzâde Mustafa Efendi döneminin diğer uleması gibi İstanbul’da devam ettirmiştir. Fatih, Çarşamba mahallesinde bulunan “Murad Molla Dergâhı”nın, 1771-1785 yılları arasında birinci Şeyhi (Post-Nişîn) olan Beyzade Efendi, en-Nakşebendî künyesinden de anlaşılacağı üzere  “Nakşebendî” ulemasındandır.

Hz. Ali’nin soyundan gelip “Seyyid” olduğu, aynı zamanda “Asrın Kutbu” olarak da bilinen Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi “Tefsir, Fıkıh, Hadis” gibi dinî ilimlerin yanı sıra, “Belâgat, Nahiv, Edebiyat, Arûz, Lügat, Şiir” alanlarına da vâkıf ulemadandır. Fatih Câmii Medresesi’nde on sene hocalık yaptıktan sonra Hafız Muhammed Efendi’ye öğrenci olmuş ve üç sene boyunca mürşidinin eğitiminde kalan Beyzâde Ahıskavî yaşadığı dönemde öne çıkan şahsiyetlerden olmuştur.

Hayatını dolu-dolu geçirerek ilim tahsil eden, çok sayıda talebe yetiştiren Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi 1785’de Cidde yakınlarında vefat etmiştir. Bursalı Mehmed Tahir Efendi “Osmanlıların kuruluşundan kendi yaşadığı döneme kadar gelen ve mesleklerinde eser yazan Türk Uleması”ndan bahsettiği “OSMANLI MÜELLİFLERİ” isimli meşhur eserinde Mustafa Efendinin vefatıyla ilgili şu bilgiye yer vermektedir: “Hicri 1200’de (Miladi 1785) ikinci defa hacca giderken Cidde’ye yakın bir yerde gemide vefat etti. Cidde’de Hz. Havva validemizin kabirleri yakınlarında defnedilmiştir”(Bkz: MEHMED TAHİR, Bursalı, Osmanlı Müellifleri, Cilt 1, İstanbul Matbaası1333/1914, ss. 46-47.)

Döneminde yaşamış, ilminden faydalanmış İslam âlimi, Mutasavvıf ve aynı zamanda İstanbul Kadılığını yapmış Amasyalı Abdürrahim b. İsmail (Âkifzâde el-Amasî), Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi ile ilgili şu beyânatta bulunmuştur: “Rahmetli ilmiyle âmil, güler yüzlü, kendisini ziyâret edenlere karşı son derece sevecen bir zattı. Bulunduğu mecliste mutlaka faydalı, ilmî konuşmalar yapılırdı. Arapça güzel şiirleri vardır. Sohbetinde çok faydalandım. Fakirlere yardım ederdi ve beni çok severdi. Allah O’na ganî-ganî rahmet eylesin.” (Bkz: ÂKİFZÂDE, Abdürrahim b. İsmail Amasyalı, el-Mecmu' fi'l-meşhud ve'l-mesmu, çev. Hikmet Özdemir, Türkiye İlmi, İçtimai Hizmetler Vakfı, İstanbul 1998, ss. 71-72.)

Yolunu devam ettiren talebelerini (halife) ise şöyle sıralayabiliriz: “Abdulhalim Efendi, Yanyevî Yusuf Efendi, Kadızâde diye bilinen Ahıskalı Hacı Muhammed Efendi, Geredeli Halil Efendi ve saray hocası Bolulu Mustafa Efendi.” (Geniş bilgi için bkz: ÖZDİL, Hatice, “19. Yüzyıl İstanbul’unun İlim Merkezlerinden Murad Molla Tekkesi ve Kütüphanesi,” II. Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2014, ss. 613-616.)

Son aralar şunu da ilave/ifade edelim ki Beyzâde Mustafa Ahıskavî’nin eserlerinin tamamı “Külliyât-ı Beyzâde, Mecmuâ-i Beyzâde, Mecmuâi Âsâr-ı Beyzâde” gibi adlarla “bir tek kitap altında bir araya getirilmiş,” 1264/1847 yılında İstanbul’da basılmıştır. Mezkûr eserlerin bir kısmı ise “İstanbul/Süleymaniye Kütüphanesi” başta olmakla sâir Kütüphanelerde araştırmacılarını beklemektedir. (Eserlerinin tamamı ve diğer âlimler için bkz: NİYAZOV, Ahmet, “Ahıskalı Din Âlimleri,” Ahıska Dergisi, Sayı 3, İstanbul 2001, ss. 8-12.)