KASIM SÜRGÜNÜ

Dünya tarihine kanla yazıldı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.
Silinmez kalplerden, derin kazıldı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Karakış kapıda, Kasım On Dördü,
Millet bu günlerde ne zulüm gördü,
Zehirli örümcek başa ağ ördü,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Beriya’yla Stalin denen serseri,
Bir gece yarısı, döktü askeri,
Verildi emirler, alınmaz geri,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Görülmemiş ne zulümler görüldü,
Yerli Türklerin defteri dürüldü,
Bir gecede, bir memleket sürüldü,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Kalmamış devlete, kalmamış güman, 
Geçmiş kara bulut, gelecek duman,
Kâfirde yok iman, vermiyor aman,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Ansızın askerler doldular yurda,
Benzerler yırtıcı çakala, kurda,
Vahşet devam etti tipide, karda,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Karıştı memleket, koptu kıyamet,
Yersiz zulüm acep neye alamet?
Bu fırtınadan kim kurtulur selamet?
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Tarumar eyledi nice elleri,
Vakitsiz soldurdu gonca, gülleri,
Bağından ayırdı hoş bülbülleri,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Hazan vurdu, çiçekleri soldurdu,
Ölüm kusan vagonlara doldurdu,
Sabi sübyan, nice masum öldürdü,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Ayırdı vatandan, gurbete attı,
Hain devlet tebaasını sattı,
Of, kasırga tozu dumana kattı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Yanıyor yüreğim, bitmiyor sızı,
Yad ellerde yurtsuz oğlanı, kızı,
Artıyor gurbet zulmünün hızı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Kararmış milletin, kararmış bahtı,
Dağılmış memleket, yıkılmış tahtı,
Sovyetler bilmedi vefayı, ahtı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Bu nasıl talihmiş, bu nasıl yazı?
Gitmiyor karakış, gelmiyor yazı,
Değişir fasıllar, bitmez ayazı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Mazlumlar ayrılmış yurttan, obadan,
Ayrılmış kardeşten, ana, babadan,
Bir fayda olmadı bunca çabadan,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Ne yürekler durdu kahır, acıdan,
İnsanlar ayrıldı yardan, bacıdan,
Kimse bakmaz sürgüne bu açıdan,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Yeryüzüne buğday gibi serptiler,
Bir top gibi birbirine teptiler,
Yüreklere dert tohumu ektiler,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Unutmuş gülmeyi, millet ağlıyor,
Al, yeşil giyinmez, kara bağlıyor,
YETMİŞ BİR YIL olmuş yürek dağlıyor,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Nerde kaldı yurdun dağı, ovası?
Gurbette garibin olmaz yuvası,
Ulaşsın milletin Hakka duası,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Hâşâ biz kadere değiliz asi,
Çıkartmak isteriz matem libası,
YETMİŞ BİR YIL olmuş tutturur yası,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Neydi bu milletin suçu, günahı?
Göklere ulaştı figanı, ahı,
Kararttı güneşi, kararttı mahı,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Halk gözünden yaş yerine kan döker,
Zulüm eder, nice ömürler söker,
Karabasan gibi her gece çöker,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Böyle gitse, daha neler çektirir,
Bostanını gariplere ektirir,
Gurbetlerden gurbetlere sektirir,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Yeter ey milletim, gafletten uyan!
Haykır dertlerini, öz haline yan,
Sen seni duymazsan, seni yok duyan.
Düşün yarınını, unutma dünü,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.

Ahıskalı, aşmalısın bendini,
Seni kim düşünür? Düşün kendini,
Çözemezsin düşmanların fendini.
Unutma geçmişi, o kara günü,
Bin Dokuz Yüz Kırk Dört, Kasım Sürgünü.