Bir akşamdı, Türkiye’den bir Ahıskalı kardeşim Facebook’tan özelimden bir mesaj yazıyordu. “Bu mesajı ağlayarak yazıyorum. Çocuğum havale geçirdi, doktor bir ilaç ismi verdi, Türkiye’de yokmuş, Avrupa’dan getirtmem gerekiyormuş. Annem Azerbaycan’da, onunla da görüştüm. Avrupa’da kimsemiz yok. Ne yapacağımızı şaşırdık. Kaç saattir düşünüyoruz. Beynim durdu. Bir anda siz geldiniz aklımıza. Ne olur bize yardımcı olun” diye yalvarıyordu. Dünya güzeli yavrusu için bir anda şaşırmış ve panik içindeydi anne.

Arayıp detayları almam ve her şeyden önce de Ahıskalı kardeşime manevi destek olarak moral vermem gerekiyordu. Telefonun sesi açıktı, yanımda oturan eşim Pervin hanımda telefonun diğer ucundaki ağlayan titrek sesi dinliyor, anne yüreği ile duygusal anlar yaşıyordu. Karşıdaki annenin çaresizliği ve ağlamasına dayanamamış göz pınarlarına hakim olamadığını görüyordum. Telefonda konuştukça sakinleştirmeye çalıştım ve yapılması gerekenlerin bir an önce yapılması için ilacın adını istedim. Kutusunun fotoğrafını çekip hemen gönderdi. Pervin de telefonundan ilaç ile ilgili bilgileri araştırmaya başladı. İlaç reçetesiz satılmıyordu. Fransa’daki doktorumuz bize bu ilacı yazmaz, ancak tanıdık eczane ile anlaşıp bir yolunu bulmak gerekiyordu. Artık sabaha kaldı. Bu ilacı alıp kesin göndermemiz ve o yavrucağa ulaştırmamız gerekiyordu.

 

BÜYÜK BİR DAYANIŞMA ÖRNEĞİ SERGİLENDİ

Ertesi günü ilk uçakla kimin gideceğini bilmediğim için sosyal medyayı gerçek anlamında kullanmanın zamanıydı. Küçük bir mesaj yazdım. İlk arayan Ürgüplü dostum oldu. Ancak aradan zaman geçmişti. Dönüş olmayınca içime karamsarlık kaplamıştı bir anda. Dostumla telefonda da olsa paylaştım duygularımı. Bizim insanımız bu kadar duyarsız olamazdı. Aslında o da şaşırmıştı. Yarın değil ama öbürsügün bir öğrencimiz gidiyor onunla gönderebiliriz diye ilk olumlu tepki gelmişti. Sayfalardan yayımladığım mesajların ardı ardına paylaşıldığını gördüm. Hiç alakası olmayanlar sayfalarında paylaşıyor mesajın yayılmasını sağlıyorlardı. İçimdeki karamsarlık yerini umuda bırakmıştı.

 

DUYARLILIK TESTİ BAŞARI İLE SONUÇLANDI

Bu aynı zamanda önemli bir duyarlılık testi de olmuştu. Uzun süredir Bordeaux’dan uzak kalmıştım. Onca yardımlaşma ve dayanışmada öncülük etmiş birinin bu çağrısı sonuçsuz mu kalacaktı? Hem bu topluma yıllarını vermiş biri olarak kendimin testi oluyordu hem de dayanışmada toplumun duyarlılığı testi yapılıyordu farkına varmadan aslında…

Zaman ilerleyince özelden sms, fecebook-messanger, e-mail, twitter’dan mesajlar gelmeye ve telefonlar çalışmaya başladı. Bordeaux’da yaşayan başta Posoflular olmak üzere Ispartalısı, Afyonlusu, Çorumlusu seferber olmuştu.

 

AĞLATAN SÖZLER

Başta Bordeaux’da faaliyetlerini sürdüren Posoflular Derneği başkanı ve yöneticileri olmak üzere Bordeaux’daki tüm dostlar harekete geçtiler. Kimisi yarın komşum Türkiye’de şuraya gidecek, Kimisi yarın ben gidiyorum ama aktarmalı olarak şuraya gideceğim, Burhan abi ben gitmiyorum ama çocuklar gidiyor İstanbul’da kalacaklar oradan posta veya kargo ile ulaştırtırız diyerek bir çok telefon ve mesaj aldım. Bu konuda haberi olan duyarlı herkes seferber oldular.

Ancak biri vardı ki beni ağlattı;

Posoflu Cihan Alan telefonla aradı “Burhan abi, bana Ergün abi söyledi şimdi. Acil ilaç gidecekmiş. Ben yarın gidiyorum. İstanbul’dan araba kiraladım, 2 gün İstanbul’da çocuklar ile tatil yapıp tarihi yerleri gezeceğiz. Acil ise önemli değil İstanbul tatilini iptal ederim İlacı Bursa’da adrese götürür teslim ederim.”

Cihan benimde yakın tanıdığım genç bir hemşehrimdi. Telefonda konuştum ağlamamak için kendimi zor tuttum. Teşekkür ettim sabah ayarlarız bakarız Cihan deyip telefonu kapattıktan sonra tutturamadım. Çocuk gibi ağladım bir süre.

 

KADINLAR DAHA DUYARLI

Sabah oldu ilk olarak Pervin kalkıp birkaç eczane gezdi, reçetesiz vermediler ilaçları. Sonra tanıdığı eczaneye giderek, durumu izah etti. Ellerinde kalan iki kutu ilacı parasını ödeyerek almıştı. İki kutu içinde sipariş vermiş. Beni haberdar etti. Eczacı güvendiği için bize bu ilaçları verdi, ancak Türkiye’den de olsa doktordan bize reçete gelmeliydi. Biz de doktordan bunun reçetesini alabileceğimizi söyleyerek ilaçları almıştık.

Bu arada erkenden ilaçların yerine ulaşmasını sağlamak için direkt Bursa’ya gidecek birisini arıyordum ben. Sabah bir telefon daha geldi. Telefonun ucundaki sesi tanıyamadım. Ama o beni tanıyormuş. Ancak konudan hiç haberi olmadığı belli, yanında eşi var hem benimle konuşuyor, hem de arkasından eşinin sesi geliyor konuyu anlamaya çalışıyordu. “Burhan Abi ben Afyonlu Selahattin’in oğlu Serdar’ım. Bizim çocuklar anonsu görmüşler. Hanım ve çocuklar gidiyorlar Bursa’ya. Onlar götürürler” diyordu. Babasının adını verince Serdar’ı da çıkardım tabi. Tanıyordum. Organizasyon yapılırken arkasındaki ses eşinin sesiydi. Ana yüreği işte. Bu tür konularda kadınların çok daha duyarlı oldukları bir kez daha ispatlanıyordu.

Serdar’a ilaçları ulaştırdığımda adrese bakınca “Abi bizde aynı mahalledeyiz. Birkaç sokak ötemizde bu adres. Yarın sabah ellerinde olur. Sen merak etme” demişti. Çok rahatlamıştım.

Bu konuda uyarlılık örneği gösteren tüm dostlara teşekkür ediyor şükranlarımı sunuyorum.

 

ÖNEMLİ NOT: Yıllardır Ahıska davası peşine koşarken, Bordeaux’da arkamdan Ermeniler ile işbirliği yaparak türlü iftiralar atıp halkın gözünde şahsımı küçük düşürmek isteyenlere bu yaşadığım 12 saatte anladım ki halkımız doğrudan, çalışandan yana. Evde oturup iftira dedikodu üretenden yana olmamış. Her zaman inanmışımdır HAK DOĞRUDAN YANADIR!..

 

   Burhan Özkoşar