Bundan tam 72 yıl önce öz vatanları Gürcistan'dan yük vagonlarına bindirilerek Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan'a sürgün edilen Ahıskalı Türklerin hikayesi yine bir belgesele konu oldu. Fakat bu belgesel 1944 yılındaki sürgünden önceki tarihi gerçeği gün yüzüne çıkarmasıyla diğerlerinden ayrılıyor. Dünya arşivlerinden derlenen ve daha önce hiçbir yerde görülmemiş video ve fotoğraf karelerinden oluşan belgeselde Ahıskalılar hakkında merak ettiğiniz herşeyin cevabını bulmanız mümkün. Ahıskalı bir Türk olan 89 yaşındaki Mert Ali Aliyev'in sürgünden 70 yıl sonra öz anavatanına yaptığı seyahatten oluşan "Ahıskalı Türkler Belgeseli" 75 tanığın röportajına yer veriyor. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Sebahattin Balcı'nın fikriyle yola çıkılan ve KTMÜ İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cenk Demirkıran'ın yönetmenliğinde 2 yıl içerisinde çekimleri tamamlanan belgesel derin bir tarihi araştırmanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor.Belgeselin çekimlerini gözyaşları içerisinde tamamlayan yönetmen Doç.Dr. Cenk Demirkıran ve Mert Ali Dede ile Ahıska'nın harabe köylerini dolaşan Reşat Şamilov ile biraraya geldik. Mert Ali dede ile birkaç tanığın hikayesini sizler için dinledik.

 

 

Yönetmen Cenk Demirkıran

 



BABASININ MEZARINI ARADI

Daha 18 yaşında köyünü terk etmek zorunda kalmış bir Ahıskalı olan Mert Ali dedenin hikayesi etrafında şekillenen belgeselin çekimleri herkese duygusal anlar yaşatmış. Ahıska'ya varır varmaz babasının mezarını aramaya koyulan Mert Ali dedenin kendisini çok etkilediğini söyleyen yönetmen Demirkıran " Mert Ali dede dağları tepeleri bizden daha hızlı tırmandı.

O kadar heyecanlıydı ki geceleri uyumayıp köyüne gitmek istedi. Yıkık dökük kalmış köyünün her bir köşesinde biriktirdiği anıları bizlere anlattı. Babasının mezarını araması ve hiçbir iz bulamaması hepimizi çok üzdü. Ertesi gün biz başka bir köyde çekimdeyken bir araç bulup yeniden köyüne gitmiş ve babasının mezarını bulmuştu. Döndüğünde çok mutluydu” diyor. Mert Ali dedeye nasıl davranması gerektiğini hiçbir zaman söylemediklerini ve herşeyin tüm doğallığıyla kayıt altına alındığını belirten Demirkıran "Buradaki halkta büyük bir özlem gördük. Gürcüsü, Ermenisi, Kazağı bizleri çok iyi karşıladı. Artık ben de kendimi bir Ahıskalı gibi hissediyorum. İki yıldır onlarla iç içe olduğum için acılarını daha çok hissediyorum"ifadelerini kullanıyor.
 

 

1949 -Özbekistan'a göç eden bir aile

 



ANSİKLOPEDİ GİBİ BELGESEL

Demirkıran, belgeselin bir film niteliğinde olduğunu ve ilk 15 dakikada tarihi animasyonlarla Ahıskalıları hem Türkiyelilere hem de yurtdışındakilere anlatma amacında olduklarıını belirtiyor. Büyük İskender'in bugünkü Ahıska'ya geldiğinde Türklerle savaştığını ve Ahıskalıların geçmişlerinin çok eskilere dayandığını söyleyen Demirkıran " Sürgün döneminde Ahıskalılara kucak açmış Kırgız, Özbek ve Kazak tanıklarla görüştük.

Çok etkileyici hikayeler ortaya çıktı. Yük vagonlarından indirilerek alışık olmadıkları coğrafyalara bırakılan Ahıskalılar buralardaki halkla hep dayanışma içerisinde yaşamış ama asla asimile olmamışlar" diyor. Ahıskalıların sürgün edildikleri ülkelerdeki yaşamlarını sosyolojik boyutlarıyla ele aldıklarını söyleyen Demirkıran" Ahıskalılar belli mahallelerde topluca yaşıyorlar ve birbirlerine kız alıp vererek varlıklarını korumaya çalışıyorlar. Genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar. Tıp okumak isteyen çok sayıda Ahıskalı genç var. Nakliyecilik, işletmecilik mesleklerinden birkaçı. Kazakistan'da da önemli sayıda Ahıskalı iş adamları var" şeklinde konuşuyor.
 

 

 

 



ARKAMIZDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ VAR

Ahıskalıların kendilerini Türkiye'ye ait hissettiklerini ve kendilerine Ahıska Türkleri denmesinden hoşnut olmadıklarını söyleyen Demirkıran "Ahıskalılar 'Biz zaten Türküz. Ahıska Türkleri dediğimiz zaman sanki sadece oraya özgü ayrı bir kavim gibi anlaşılıyoruz' diyorlar. Biz de bu yüzden belgeselin adını 'Ahıskalı Türkler' olarak koyduk" şeklinde konuşuyor.

Dünyanın her bir köşesindeki Ahıskalının "Arkamızda Türkiye Cumhuriyeti var" dediklerini söyleyen Demirkıran " Bu belgesel ile Ahıskalıların yüzyıllarca Osmanlı topraklarında yaşadığını ve doğu sınırlarımız çizilirken Ahıska'nın hemen dışında kaldığını göreceğiz" diyor.
 

 

Sürgünün canlı tanıklarından Muhammedcan Moydinov

 



Vatandaşlık hakkı istiyorlar

Kırgızistan Ahıska Türkleri Başkanı Reşad Şamilov, Mert Ali dede ile birlikte Ahıska köylerini gezenler arasında yer alıyor. Gezdikleri bölgelerle halka iletişim kurarak sorular sorduğunu belirten Şamilov, Kazakistan'ın Almata şehrinde bir dedenin anlattığı hikayeyi gözyaşları içerisinde dinlediğini söylüyor: " Sürgün sırasında vagonlarda donma tehlikesi geçiren insanların hikayesi çok etkileyici.

Vagonlarda üst üste bindirilen genç, yaşlı ve çocukların çoğu donarak can vermiş. Bu dede zihinsel engelli bir kadının gözlerinin önünde elleri ve ayakları bağlanarak dereye atılmasını hala unutamıyormuş.

" Türkiye'deki Ahıska Türklerinin en büyük probleminin vatandaşlık hakkını elde edememiş olduklarını belirten Şamilov " Gerek Cumhurbaşkanımız gerekse Başbakanımız bu konuda bizden desteklerini esirgemiyor. Ahıskalılar çok çalışkan bir toplumdur. Bu çalışkanlığımızla devlete yük olmayız" diyor.
 

 

 

 



Ölüm yolcuğuna çıktık

Mafruz Veliyeva sürgün edilirken 5-6 ailenin üst üste bir vagona bindirilerek Ahıskadan ölüm yolculuğuna çıktıklarını söylüyor: "Yeğenim o sıkışıklıkta ablamın altında kaldı ve öldü. O zalimler yüzünden ablam çocuğunu kaybetti" diyor. Kırgız tanıklardan Abdibayit Elnazarov ise sürgünden sonra Ahıskalıların Kırgızistan'a gelerek tarla ve bahçelerde çalıştığını ve onların çok dürüst ve gayretli olduklarını belirtiyor. Üniversite mezunu olan Elnazarov "Onların emekleri sayesinde Kırgızistan'ın bayrağı yukarılara taşındı" şeklinde konuşuyor.

Toprağımdan uzak yaşadım

Kırgızistan'ın Oş şehrinde yaşayan Aziz Gazoyev, İkinci Dünya Savaşı'nda cepheden döndükten sonra ailesini Ahıska'da bulamamış. Şu an 90 yaşında olan Gazoyev yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:" Abidcan adında bir arkadaşım vardı. O dönünce anne ve babasını bulmuş. Onunla birlikte çekilmiş bir fotoğrafımızda Abidcan'ın ailesi beni tanımış. Bu Muhtar Dayı'nın oğlu Aziz demişler. Sonra bana annem ve babamın Kırgızistan'ın Oş şehrinde olduğunu söylediler. Adresi aldım. Teğmen sana 3 gün izin veririz. 3 günün sonunda ya burada kalırsın ya da bir daha buraya dönemezsin. 6 yıldır iğneyle kuyu kazarak aradığım anamı ve atamı bırakamadığım için senelerdir toprağımdan uzakta burada yaşıyorum.

Aylin İzmir   Yeni Şafak